En az 30 yıl önceydi. Güngör Mengi elindeki lupu bıraktı ve başını eğildiği ışıklı masadan kaldırıp, seçtiği fotoğraf karesini gösterdi ve sordu:
“Bu haberin başlığı ne olsun?”
Ertesi gün Yeni Asır’ın birinci sayfasında çıkacak haberin özeti şuydu:
Belediye zabıtası gıda üreten çeşitli yerlerde denetim yapmış ve bir pide fırınında lahmacun için hazırlanan kıyma harcının içinde “kedi eti” saptamıştı.
Farkındayım.
Mideniz kalktı.
Bizim de o zaman kalkmıştı.
Onun için haberin sertliğini, başlıkta biraz yumuşatmak istemiştim:
“Lahmacunlar miyavlıyor!”
Güngör abi “Başlık tamam” dedi.
Kalibrasyon ve Deney Laboratuvarları Derneği’nin, biri İzmir’deki 10 laboratuvarına, son 16 ayda toplam 297 bin 18 başvuru yapılmış.
110 bin 713’ü ithalat şirketlerinden gelen, 181 bin 925 de özel istek üzerine alınan örneklerin incelenmesi sonucunda; toplam 297 bin 18 gıda numunesinden 280 bin 769’u gıda kodeksine uygun çıkmış.
Bu durumda ne yapalım?
Çok isteyen “Neredeyse yüzde 95’i uygun” deyip, sevinebilir elbet.
Aman hanımlar, beyler; bu oran üniversite sınavında 100 sorudan 95’ini bilmek gibi bir şey değil!
Sonucun yüzde 100 olması gerekirdi.
İncelenen her ürün, tüm koşullara uygun olmalıydı yani.
Sucuğun kişnemesini, salamın anırmasını geçin; insanlarda hastalık yapan bakteriler çıkmış incelenen ürünlerde...
Bitmedi.
Kurşun, krom, kadmiyum gibi ağır metaller içerenler de var içlerinde...
Ve hatta kiminde “arsenik” bile!
Bir yandan Sağlık Bakanlığı, diğer yandan Tarım Bakanlığı bu işi tekrar masaya yatırmalı.
Denetimler mutlaka daha sıklaştırılmalı ve sonuçta yanlış yapanın canı öylesine yanmalı ki, yedi ceddi bunun acısını yaşamalı.
Şakası yok.
Zira söz konusu olan insan sağlığı.
Ben para verip, bir ürün alıyorsam “içinde ne var” diye düşünmemeliyim asla.
Neye ve kime güveneceğimiz meçhul oysa.
Pardon.
Güvenerek yediğimiz bir şey var aslında.
O da:
KAZIK.
Tek karelik Süpermen!
Tanka binmek...
Neymiş efendim; “Şehir içinde Audi, Mercedes ve BMV gibi lüks otomobillerle gezen Ukraynalı zenginlerin yeni modası tankla ava gitmekmiş.”
Artık yeni moda mıdır bu, yeni zenginlerin bir başka şaşkınlığı ve şımarıklığı mı; tartışılır.
Ama şu soruyu uzmanlar mutlaka yanıtlamalı:
1001 çeşit ve her biri diğerinden marifetli arazi araçları dururken, insan neden tanka binmek ister; tankın içine giren insan, kendini büsbütün erişilmez mi hisseder?
Ve sanmayın ki, mesele Ukrayna’dan ibaret.
Bir zamanlar bizde de tank meraklıları vardı.
Anlatanların yalancısıyım:
Şimdi yerle yeksan olan, gözden ırak çiftlik evlerinin garajlarında tank ve benzeri askeri araçlar sıralıymış.
Gelen konuklara o garajları gezdirmek ise işin en gösterişli yanıymış.
Şurası kesin.
İster asker, ister sivil; tank herkes için “tehlikeli” bir araç!