“Kızıyorum kendime.
Hem de çok.
Nasıl olur da, bugüne kadar Neşet Ertaş’ı yeterince tanımam? Doyasıya izlemiş, dinlemiş olmam?
Kızıyorum kendime.
Hem de çok.
Bre gafil...
‘Sevda olmasaydı da / Gönüle dolmasaydı / Dünya neye yarardı / Güzeli olmasaydı
Nar danesi danesi / Seviyom merdanesi / Güzellerin içinde / Sevdiğim bir danesi’ diyen adamın peşine, neden vaktiyle düşmezsin?
Ah benim salak kafam...
‘Tatlı dile güler yüze / Doyulur mu doyulur mu / Aşkınan bakışan göze / Doyulur mu doyulur mu
Doyulur mu doyulur mu / Canana kıyılır mı / Cananına kıyanlar /
Hakkın kulu sayılır mı’ türküsünü her dinlediğinde, yüreğin pır pır eder de; onu yazanı yüreğinin içine sokmak için ne beklersin?
Sadece o eşsiz emsalsiz sözleri yazmak, besteleri yapmak değilmiş mesele.
Aynı zamanda mesele, yazdığını ve yaptığını en az aynı muhteşemlikte çalmakmış, söylemekmiş.
72 yaşında ama sesi kadife kadar yumuşak hâlâ.
Yumuşak ama istediğinde, istediği oktava çıkacak kadar da güçlü.
Hayret.söylerken bir anda ıslığa dönüşüyor yüreğinden gelen ses.
Islık bile bu kadar güzel mi çalınır, ha mübarek?
Ya bağlaması?
Bazen sevişiyor, bazen dövüşüyor, neredeyse boyu kadar sazla.
Ona ‘bağlamanın virtüözü’ demek, yeter mi?”
“Gafil” sadece ben değilmişim.
“Salak” sadece ben değilmişim.
Benden bin beterleri varmış ki, Neşet Ertaş “kalbi kırık” veda etmiş hayata.
Selda Bağcan öyle diyor.
“Çok unutulmuş günleri oldu” diyor.
Ya Musa Eroğlu?
Öyle bir vuruyor ki, yüreğin “cim” teline:
“Aslında geçmişten bugüne ona sahip çıkmadık. Kendi kişisel becerisiyle zorla kazandığı erdeme ortak olduk.”
Bu sözleri duyan insan yüreği “cız” ediyor.
İlk bölümdeki satırları 12 Mayıs 2010’da yazmıştım.
Neye yarar?
Unesco’nun “yaşayan insan hazinesi” kabul ettiği bir büyük sanatçı, hayata “kalbi kırık” veda etmişse eğer...
Ne desek, ne yazsak; neye yarar?
Tek karelik saat 3!
Kaliteli hizmet!
Ordu Milletvekili İdris Yıldız, kendi gibi Ordu Milletvekili olan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e sordu:
“Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı’nca deneme amacıyla ilk etapta 6 bin adet demir cop sipariş verildiği söylenmektedir. Bu coplar vatandaşlarımız üzerinde mi denenecektir? Böyle bir ‘silah’ın orantısız güç kullanımına örnek teşkil edeceğini düşünüyor musunuz?”
Sayın Bakan “özetle” şu cevabı verdi.
“Yeni coplar sokakta vatandaşa sunulan güvenlik hizmetini daha kaliteli hale getirecek.”
Yetmez.
Hizmetin gerçekten kaliteli olması için başka önlemlerin alınması şart.
Kafasına demir copu yiyen vatandaşa, hemen ardından “sargı bezi, pamuk, tendürdiyot, yara bandı, ağrı kesici” falan vermeli polis.
Hatta bir buket de çiçek!