Feyzi Hepşenkal

Feyzi Hepşenkal

feyzihepsenkal@mynet.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BÖLÜCÜBAŞI Öcalan, 15 Şubat 1999’da Kenya’da yakalandığında, Türkiye derin bir nefes aldı.
Herkes terörün biteceğini, ülkenin huzura kavuşacağını sandı.
O gün bugün, geldik 15 Şubat 2010’a.
Olmadı.
Ne terör bitti.
Ne huzur geldi.
İşler düzeleceğine, iyice karıştı.
Bir süredir bir umudun peşindeyiz.
Ne var ki...
Umudumuz “mum ışığı” gibi.
Boyuna titriyor.
Tam “söndü” derken, tekrar alevleniyor.
Yeniden umutlanıyoruz.
Umudumuz demokrasi yolundaki konvoya gaz verecek sanatçılar şimdi.
“Ah” diyoruz:
“Şu iş bir yoluna girse, ülkede yaşayan insanların tümü rahata erse...”
Dua ediyoruz hep.
Bir kez daha “vah” dememek için!
* * *
Dert bir değil. Yine de Afganistan’daki trajedi karşısında tavrımız net. Ve bu tavır, Türkiye’nin değişmeden durabilen az sayıdaki kırmızı çizgisinden biri olarak dikkat çekiyor.
Çünkü biliyoruz.
11 Eylül’de 2001’de ikiz kuleler yıkılınca, aradan bir ay bile geçmeden, 7 Ekim 2001 Pazar günü, ABD ve İngiliz uçakları Afganistan’ın bombalamaya başladı.
Aradan sekiz yılı aşkın zaman geçti.
ABD Afganistan’a girdiğine gireceğine, herhalde bin pişman.
Çünkü biliyorlar.
Sovyetlerin Afganistan’da 9 yıl süren işgali sırasında 15 bin kadar Rus askeri ölmüş, 1 milyon Afganlı da hayatını kaybetmişti.
Sovyetler 15 Şubat 1989 günü, Afganistan’dan çekilirken karizmasını da fena halde çizdirmişti.
Geliş gidiş...
Tarih bir kez daha tekerrür edeceğe benziyor!
Ve kaderin cilvesine bakın ki, Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’nde (ISAF) yer alacak Türk kuvvetinin ilk bölümü de bir başka 15 Şubat ’ta (2002) Kabil’de göreve başlamıştı.

Söz savunmanın
DİZ çöksem ve desem ki haykırarak:
“Bir yoksunluktan ötürü yenildim. Ama bu, sözlerin yetersizliği değil, arsızlığın, küstahlığın ve terbiyesizliğin yetersizliğiydi. Başkalarından duymaya alışkın olduğunuz, duymaktan hoşlanacağınız şeyleri dile getirmeye razı olmayışımdan ötürü oluşan eksiklikti.”
Herhalde çoğu kişi, günümüz iktidarına teslim oluşun bir ifadesi sayar bu sözleri.
Hayır.
Değil.
Ve dahası bu sözler, ölüme dahi teslim olmayışın ifadesi aslında.
Üstelik bana ait değiller.
Yaşadığım çağa da ait değiller.
Gidin geriye.
İyice gidin.
Milat mı geldi?
Onun da öncesine gidin.
M.Ö. 399 yılına geldiğinizde ve o yılın tam da 15 Şubat günü durun.
Bugün, Socrates’in ölüm cezasına çarptırıldığı ve sözün başındaki cümlelerin devamını şöyle getirdiği gündür:
“Ne daha önce durumumun vahametine bakıp özgür bir erkeğe yakışamayacak şekilde davranmam gerektiğine inandım, ne de şimdi kendimi böyle savunmuş olmaktan pişmanlık duyuyorum. Bu tarz savunmayla ölümüme yol açmayı, öteki tarz savunmayla yaşamaya yeğ tutuyorum.”

Tek karelik Afganistan

Umudumuz mum ışığı gibi