EVVELCE fazla duyulmayan, dolayısıyla pek bilinmeyen sözcükler; gökten düşen taş misali yağıyor başımıza.
YSK’nın 12 bağımsız adayı veto etmesiyle hayatımızın bir parçası haline gelen “memnu hak” lafı bunlardan biriydi.
Memnu.
Ne demek?
Şöyle dersem:
Aşk-ı memnu.
Anlarsınız herhalde.
“Yasak” yani.
“Memnu” sözcüğünün karşılığı:
Yasak.
“Memnun hakların iadesi” de haliyle, “yasaklanmış hakların geri verilmesi” demek.
Seçime girmesi yasaklanan adaylar, peşi sıra hak sahibi olduklarını kanıtlayınca; “memnu” olan vaziyet, cemi cümleyi “memnun” eden bir duruma dönüşmeye başladı.
Ve hayret.
Türkiye’deki huzurun bir “n” harfine mahkûm olması, aslında ülkenin topluca Silivri’nin kapısında beklediğinin son kanıtı olsa gerek!
* * *
Bir de “intihal” lafı var malum.
1 milyon 700 bin gencin ve onlara sevdayla bağlı, sayısı meçhul insanın hayatını karartmayı başaran ÖSYM Başkanı; meğerse bir zamanlar “intihal” suçlamasıyla karşı karşıya kalmış.
Şifre... Kopya... İntihal (Aşırma)...
Bunların hepsi, aynı kapıyı çıkıyor.
Hepsinin de temelinde “hak edilmeyen bir sonuca ulaşma niyeti” var.
İşte o zaman...
Başka deyişler geliyor akla:
Balık baştan kokar...
Kılavuzu karga olanın burnu b..tan kurtulmaz.
Falan, filan.
Bir tane de ben uydurayım hatta:
ÖSYM Başkanı olacak adam, 20 yıl önce intihal yapmasından belli olur!
* * *
Yeri gelmişken haber vereyim, ÖSYM Başkanı için “denizin bittiğine” dair işaretler gittikçe çoğalıyor.
Sabah Gazetesi yazarı Sait Gürsoy’ın son yazısı, buna çarpıcı bir örnek:
“Şifre skandalının ilk gününden itibaren gerek gazetedeki yazılarımda, gerekse konuk olarak katıldığım televizyon programlarında insanlarımıza sabırlı olmalarını ve açıklamaları beklemelerini tavsiye ettim. Bu saatten sonra dile getirilmesi acı ama bence YGS iptal edilmelidir.”
Gürsoy’un bir başka çağrısı da var:
“Kamu görevinde, hizmet kusurunun bir yaptırımı olmalı. Bu hukuksal açıdan olmayabilir. Ancak etik bir yaptırım vardır. O da istifadır. Bence, ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Sayın Ali Demir istifa etmelidir.”
Ne dersiniz, Ali Demir istifa eder mi?
Yoksa...
Hukuksal yaptırımların kendisini “geri dönülmez bir noktaya getirmesini” mi bekler kahramanca!