DEVLET kurumlarını simgelemek için hepsine bir şarkı seçilse, çoğu koro halinde aynı şarkıyı söylerdi herhalde:
“Çile bülbülüm çile...”
Ama ve mutlaka Sosyal Güvenlik Kurumu hepsini geçer ve “assolist” olarak öne çıkardı.
Geçen perşembe günü “minicik bir iş” nedeniyle, Sosyal Güvelik Kurumu İzmir İl Müdürlüğü’nü ziyaret etmek zorunda kaldım.
Rehberlik Servisi’nden saat tam 14.43 itibarı ile işimle ilgili servise ait (B 202) numaralı sıra fişini aldım.
Manzara şöyleydi:
İki tane A bankosundan ikisi de açıktı ve ikisi de, sinek avlıyordu.
Üç tane B bankosundan biri açıktı ve bana sıra gelene kadar, 23 kişinin sırasını savması gerekiyordu.
İki tane C bankosundan biri açıktı ve görevli arkadaş, sıkıntıdan patlamak üzereydi.
İki tane D bankosundan biri açıktı, trafik muntazaman akıyordu.
Üç tane E bankosundan ikisi açıktı, sıradakiler şanslıydı.
İki tane G bankosundan biri açıktı, orada da sorun vardı.
İki tane H bankosundan ikisi de açıktı, yoğunluk fazlaydı.
Sonuçta saat 15.52’de sıra bana geldi ve işim bir dakikadan kısa sürede bitti. Baktım, B serisinden fiş alanların numarası ise 230’u geçmişti.
Önce bir hakkı teslim etmeliyim. Binanın girişi de, salonun içi de tertemiz. Çalışanlar ve bekleyenler için uygar bir ortam oluşturulmuş. Duvarda büyük ekran bir televizyon, sessiz de olsa, bakanları avutuyor.
Bunlar güzel.
Yani dört bir yana asılmış, üzerinde “Değişimi hisset, dönüşüme ortak ol” yazılı afişle, uyum içinde.
Ne var ki, 1 dakika için, 69 dakika beklemek zorunda kalıyorsa insan...
Değişim ve dönüşüm iddiası da, maalesef boya ile badanadan ibaret kalıyor!
Oysa...
Görev bilinci ve yeteneğine sahip yöneticiler, bir orkestra şefi gibi yönetmeliler kadrolarını.
Üç kişi ile hizmet verilmesi mümkün olan noktada, sadece kara kaşlı, kara gözlü, kara bıyıklı arkadaş başına kaşımaya fırsat bulamaz halde çalışırken; hemen yanındakiler göbeklerini kaşıyacak kadar rahatsa...
Şef, amir, müdür; her kimse, hemen müdahale etmeli duruma.
Olanlara kayıtsız kalmıyor ve gördüğümü yazıyorum çünkü...
Sosyal Güvenlik Kurumu’nda asılı bir başka afişte, “Kayıtsız Kalma” yazıyordu!
Acaba üzülecek miyim?
HAYALİ bir 1 milyar doların muhabbetini yaptığımız yazıda, şöyle bir cümle vardı:
“Aziz Bey’in dürüst ve zarif bir insan olduğunu herkes biliyor.”
Bu yazım, “yerelgundem.com” adlı internet sitesinde aynen yayınlanmış ama o cümlenin altına bir not düşülmüş:
[Sayın Hepşenkal, Aziz Bey’in yanında pek bulunmamış galiba. Bir de bizim toprakların zarif küfürlerini hiç duymamış. Bir ara kasedini kendisine göndereceğim. Dürüstlüğü dillere destan... Kapalı kapılar arkasında bir İzmir... Süper dürüst! [Y.İNAN]]
Doğrudur.
“Aziz Bey’in yanında bulunanlardan” değilim. Ama beraber olduğum tüm zamanlarda, en azından bana karşı çok saygılı ve zarif davrandığına şahidim.
Diğer yandan, inancım şu ki:
Politikacı ile gazeteci arasında bir mesafe olmalı daima.
Hele “enseye toka...” tarzında bir ilişki... Kulağınızı çekip, üç kere vurun tahtaya:
Allah muhafaza!
Dolayısıyla...
“Aziz Bey’in dürüst ve zarif bir insan olduğuna” dair yargımı, gerçekten yerle bir edecek, kimin elinde ne varsa, başta “sözü edilen kaset” dahil, hepsini bekliyorum.
Eğer beni yanıltan şeyler çıkarsa gönderileceklerin içinden, herkes bilsin...
Çok üzüleceğim.
Tek karelik bekleyiş