BAŞBAKANA hiç benzemem. İşime gelince, “Yargı kararlarına herkes saygı duymalı” deyip, işime gelmeyince “Yargıya güven kalmadı” demem.
Hele bir dava sürüyorsa... Meselâ kod adı “Ergenekon” olan dava gibi... Dişimi sıkar, sonucunu beklerim.
Ecel beklemiyor ama.
Sanıklar mahkeme kararını duyamadan birer ikişer göçüyor.
Son kayıp, fena dokundu bana.
Saygı ve hayranlık duyduğum bir yazı, düşünce ve mücadele adamı, üzerine atılan suçtan aklanma şansını bulamadan ayrıldı aramızdan.
“Ergenekon Mergenekon” adlı kitapta yer alan ve “Şema” başlığını taşıyan yazısında İlhan Selçuk, şöyle demişti:
“Sabah’ın yayımladığı Ergenekon şemasının göbeğine oturtulmuş fotoğrafımı görünce meraklandım, kendime sordum:
Terör örgütünü 6 ana hücreyle yöneten ‘1 Numara’ kim?
Ne yazık ki ‘1 Numara’ yerinde bir soru işareti var.
Peki ‘Ergenekon terör örgütünün üst düzey yönetici kadrosunun başında’ kim bulunuyor?
Ben!..”
* * *
İlhan Selçuk son nefesini verdiğinde, hâlâ bu yafta asılıydı üzerinde.
Çünkü dava sürüyor.
Er veya geç...
Sap ile saman, ak ile kara, yaşamı suç işleyerek geçenler ile hayatını suçla mücadeleye adayanlar ayrılacak birbirinden.
İşte o zaman göreceğiz:
Kim haklı, kim haksız?
Kim mağdur, kim müfteri?
Ve o dava bittiğinde, yenileri açılacak belki.
Bazı davalar, siyasi linç amacıyla mı açıldı; işin içinde yargıyı teslim alma hesabı mı vardı?
Allah ömür verirse, göreceğiz o günleri.
* * *
1992 yılının Eylül ayında Torbalı’da düzenlenen panelde çekilen bu fotoğrafa bakınca, üzerime bir karamsarlık çöküyor gerçi.
Baksanıza...
Mustafa Ekmekçi yok.
Aziz Nesin yok.
Artık İlhan Selçuk da yok.
Fotoğrafta altı kişiydik.
Üç kişi kaldık.
Ahmet İsvan.
Müjdat Gezen.
Bari siz kendinize iyi bakın, e mi?
Ülkemin gençleri
TÜRKİYE’Yİ bölmek için uğraşan bir yığın insan var.
Kimi gaflet (aymazlık), kimi dalalet (aymazlık), kimi de ihanet içinde.
Bazıları da var ki, onlara inat...
“Biz Atatürk gençliği olarak, varlığımızı milletimizin varlığına ve ülkemizin bağımsızlığına armağan etmeye; kaderimizi yoksul halkımızın kaderiyle birleştirmeye söz verdik” demekte.
Üstelik verdikleri sözü “lafta bırakmamaya” kararlılar.
Türkiye Gençlik Birliği İzmir Şubesi’nden yüzlerce üniversiteli genç, “Gideceğiz Diyarbakır’a” diyorlar:
“Ülkemizin birliği ve bütünlüğü, Cumhuriyetimizin geleceği için tarihi bir kampanya yürüteceğiz. Taş taşıyacağız, sıva yapacağız, çatı onaracağız...”
O taşlar, Bismil’in Aslanoğlu Köyü’ndeki okul için taşınacak.
Duvarların sıvası, çatının onarılması; Aslanoğlu Köyü’nün çocukları kışın üşemesinler, diye yapılacak.
Ve galiba “üniversiteli genç” olmak...
Biraz da, böyle bir şey.
Tek karelik (6-3)