BU topraklar üzerinde yaşayan herkes, 7’sinden 77’sine, kadınından erkeğine kadar herkes; 10 Ağustos 1920 gününü ve o dönemin “ahval ve şeraitini” hem iyi bilmeli hem de hiç unutmamalı.
Çünkü 10 Ağustos 1920, Sevr Antlaşması’nın imzalandığı gündür.
Ve o günlerde, Osmanlı perişandır, Yunan işgali sürmekte, Atatürk peş peşe patlayan/patlatılan isyanlarla boğuşmaktadır.
Sevr Antlaşması ile Anadolu paramparça edilmiştir.
Kürdistan da kurulmuştur, Ermenistan da...
İzmir resmen bir Yunan ilidir artık.
İtalyanlar, Fransızlar, İngilizler diğer bölgeleri paylaşmıştır.
Ya sonra?
Tarihlere bakın şimdi.
10 Ağustos 1920.
9 Eylül 1922.
29 Ekim 1923.
Sonuç:
Bütün imkânsızlıklara, kâbustan beter koşullara, ”kağnı hızıyla” ilerleyen mücadele sürecine rağmen; iki yılda düşmanın kıçına tekme vurulmuş, üçüncü yılda bağımsızlık bayrağı, Cumhuriyet’in ilânı ile bir daha inmemecesine göndere çekilmiştir.
Demek ki, ders 1:
Bu ülke ve bu topraklarda yaşayan insanlara dünya “vız” gelmişse, geri kalan “tırıs” gider!
* * *
Cumhuriyet’in ilânından sadece yedi yıl sonra, 29 Ekim 1930’da çok ilginç bir konuk ağırlanıyor Ankara’da.
Megalo İdea ’nın fikir babası, 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan Yunan ordularının siyasi komutanı, Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos; büyük bir misafirperverlikle, Mustafa Kemal Atatürk’ün konuğu olarak ağırlanıyor, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkenti’nde.
Sanki 10 yıl önce Sevr’e tutsak edilmemiş Türkiye...
Sanki mezalimin en şiddetlisine maruz kalmamış Anadolu insanı...
Sanki hevesleri, son nefes olarak çıkmamış bedenlerinden Yunanlıların...
Büyüklük, burada işte.
Yani, ders 2:
Savaşmak kadar, barışmayı da bilmek lâzım!
Neyin “eski” sahibi?
DİNÇ BİLGİN’in avukatı değilim. Olmaya da ne niyetim var, ne de gönlüm.
“Neden” derseniz...
Bilirim.
İşin başında verdiği fırsatlara, o günlerdeki ruh halim nedeniyle sırt çevirdiğim için kızmıştır.
Aklım başıma gelip de, daha önemli işleri başarma çabama herhalde o kızgınlıkla engel olduğu için de, bu kez ben kızmışımdır.
Amma velâkin, “Etibank’ın eski sahibi Dinç Bilgin’in oğlu...” diye başlayan haber; her türlü duygu ve niyeti aşan bir yanlış olduğundan; kayıtsız kalmak yakışmazdı, adam olana.
Hele o haber, Sabah Gazetesi’nde yayınlanıyorsa!
Neymiş, Etibank’ın eski sahibi Dinç Bilgin...
Pardon. Birazcık aklı ve vicdanı olan her kişi, Dinç Bilgin’in geçmişine gönderme yapacaksa, başına “eski sahibi” yazdığı lafın önüne de “Sabah Gazetesi” demek zorundadır.
Çünkü Dinç Bilgin, Sabah Gazetesi’ni “var eden” kişidir.
Etibank ise onu yok edendir!
Tek karelik kenetlenme