HER GSM şebekesinden bir numara aldım.
Ayrıca sabit hatlarım da var elbet.
Hepsiyle konuşuyorum.
Maksat, telefon dinlemekle görevli arkadaşlara yardımcı olmak.
0532’den kaçırırlarsa, 0555’ten...
0542’den kaçırırlarsa, 0232’den yakalasınlar istiyorum.
Sonra gariplere sorarlar:
“Ne konuştu bu adam?”
Hiç olacak şey mi, “Hiç” demeleri.
Onlara yazık...
Bana ayıp!
Sen 50 küsur yaşına gel.
Bunca zaman iyi-kötü bir yığın iş yap.
Ve dinlemeye hiç takılma!
* * *
Onun için bir elimde 0532’li, diğerinde 0232’li telefon var.
Eşe dosta bin şükran.
Onlar da 0542’li ve 0555’li hatları sırayla kulağıma dayıyor ve bütün kanalları açık tutmama yardımcı oluyorlar.
Ben de boyuna konuşuyorum.
Ne biliyorsam...
Ne düşünüyorsam, sorana da, sormayana anlatıyorum.
Korkuyor muyum?
Hayır.
Şikâyetçi miyim?
Hayır efendim hayır.
Aksine çok mutluyum.
Ne kadar fazla kişi tarafından dinlenirsem, o kadar fazla seviniyorum.
Ne olur dinleyin beni. Lütfen dinleyin beni.
Bir şey öğrenirsiniz belki!
Nereden nereye...YEREL seçim öncesinde neler çektiğini, Aziz Kocaoğlu “günü gelince” anlatacaktır elbet.
Deniz Baykal’ın onu kıvrım kıvrım kıvrandırdığını anlamak için, kimsenin bir şey anlatmasına da gerek yok aslında.
Her şey...
Her sahne zaten hafızalarda.
Baykal kürsüde konuşuyor, Kocaoğlu ağzından çıkacak iki çift sözü bekliyor.
Yok.
Defalarca İzmir’e geldi, gitti; bir türlü “Adayımız Aziz Bey’dir” demedi.
Kocaoğlu ise her seferinde, heyecan içinde ve hatta başını eğip, çaresiz bekledi.
Ve şimdi.
Yere göğe sığdıramıyor Baykal kendisini.
Zafer, böyle bir şey işte.
Kazanıldığında “sahibi” çok olur.
Tek karelik zafer