GAZZE mücahitlerinden Yeni Şafak Gazetesi yazarı Hakan Albayrak’ın “Mavi Marmara’da o gece” başlıklı yazısı, gazetecilikte yeni bir dönemin başladığını haber veriyor.
Gazetecilik mesleğinde sırça köşklerde oturup, ahkâm kesme devri bitti.
Ya ne?
Aynen şöyle:
“Güverteye asker çıkarmak için gemiye yanaşan botları tekbirlerle karşıladık, korsanların üzerine su sıktık, güvertede ne bulduysak (kova, pet şişe vs, vs, vs) botlara fırlattık; onlar da gemiye ses bombaları, sis bombaları, gaz bombaları attılar ve üzerimize plastik mermiler boşalttılar; ama geri çekilen biz olmadık, onlar oldu. Botlar defalarca yanaştı ve her defasında geri çekildi.”
Yani olayı tam göbeğinden izlemek bile artık yetmiyor.
Devir tüm mevcudiyetinle işin içinde olma ve hatta ölümüne çarpışma devri.
Eğer hayatta kalmayı başarırsan, yazının finalini de Hakan Albayrak gibi yaparsın:
“Ümmet titreyip kendine dönüyor...
Dalga dalga yükseliyor vicdan ayaklanması...
Çatır çatır çatırdıyor ihanet çarkı...
Allahu ekber ve lillahi’l hamd.”
Bir ülkeyi yönetme sorumluluğunu taşıyanların tek marifeti hamasi nutuklar atmaktan ibaret kalırsa, ümmetin itibarını korumak da gazetecilerin üzerine vazife olur mecburen!
* * *
Her şeye rağmen ülkenin itibarı iki seksen yere serilmişse, onu kim kurtaracak peki?
Geliş gidiş bu görev yine Polat’a tevdi edilecek.
Polat, canım. Bizim Polat.
Polat Alemdar.
Bayrağı Hakan Albayrak’ın bıraktığı yerden alıp, İsrail’e bodoslama dalacak.
Önce Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in ensesine “two tokat” çakacak.
Sonra “Siz ne utanmaz, ne şerefsiz adamsınız yahu” deyip, Başbakan Netanyahu’nun burnunu kıracak.
Tabii bu arada yüzlerce İsrail askerini telef olacak, MOSSAD’ın karargâhı başlarına yıkılacak.
Ve final, elbet müthiş olacak.
Polat Alemdar, İsrail’in ırkçı Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ı kuytuda kıstıracaktır mutlaka.
Artık parmaklarını mı keser, gözlerini mi oyar; bilmem.
Ama her halükârda beklentim...
Memati, Güllü Erhan, Abdülhey ve daha kim varsa; hep beraber Avigdor Lieberman’ın suratına şöyle okkalı bir tükürük savurmalarıdır.
Oh be.
İntikam dediğin, işte böyle alınır!
O soru, bir sorun!
Bugüne kadar ne yazdıysam, ne söylediysem, ne yaptıysam hayallerimi de hep işin içine kattım.
Hayaller önemli.
Başarıya ulaşmak için önemli.
Büyük hedeflere varmak için önemli.
Dolayısıyla hayalleri olan insanlar, benim için diğerlerinden biraz daha fazla önemli.
Gülengül Uslu, İzmir Sanayici ve İş Adamları Derneği’nin hanım başkanı İlknur Denizli’ye sormuş:
“Hayalinizde nasıl bir İzmir var?”
O da sıralamış hayallerini: “İş dünyasında daha rekabetçi, yatırım iştahı yüksek bir İzmir hayalim var. Daha çok üreten, birlikte hareket etme yeteneği daha yüksek bir kent hayalim var.”
Hayalleri gerçekleştirmek ise ancak “iddia taşımak” ile mümkün.
İlknur Denizli’nin iddiası da şu:
“Türkiye yüzde 6 büyüyorsa, İzmir yüzde 12 büyümeli.”
Şimdi geliyoruz “Nasıl?” sorusuna...
Bu soru, en ciddi “sorun” aynı zamanda.
Bir üniversitenin adı üzerinde dahi uzlaşamayan, örneğin “Mustafa Necati” olsun diyemeyen insanlar; “Nasıl?” sorusuna aynı cevabı verip, o hedefe doğru beraberce “nasıl” koşarlar?
Tek karelik intikam