Depremin gündüz saatlerinde olması, bir şans.
Kimse uykuda değil. İnsanların büyük bölümü sokakta. Devletin refleksi de bu nedenle hızlı ve güçlü.
Depremin Pazar günü olması, bir şans.
Resmi daireler kapalı, en önemlisi okullar boş.
Yine de yıkım büyük.
Yaralı çok.
Ölü çok.
Ya aksi olsaydı, benzer bir deprem sabaha karşı 03’te yaşansaydı?
O tabloyu düşünmek dahi istemiyor insan.
* * *
Oysa marifet, her türlü ihtimali “iş işten geçmeden” düşünmekte.
Tıpkı 24 şehit vermeden olabilecekleri öngörmek gerektiği gibi, depreme karşı da hazır ve hazırlıklı olabilmekte.
Ama karşımıza çıkan ne?
Hep aynı hikâye.
Hep ah.
Hep vah.
* * *
Örnekse İzmir.
Beklenen depremin yeri de, büyüklüğü de üç aşağı, beş yukarı belli.
Uzmanlar uyarıyor ha bire.
“Allah korusun” tabii.
Bilim adamları yanılmış olsun.
Şiddeti 7’den büyük depremler, sonsuza kadar çok uzağımızda dursun.
Dursun da “temenni” ile olası bir felâketten sakınmak mümkün olamaz asla.
Hazır olmak şart.
Hazırlıklı olmak kaçınılmaz.
* * *
Şimdiye kadar defalarca sordum.
Hazır mıyız?
Hazırlıklı mıyız?
Sordum ama...
Boşuna.
İlgili ve yetkili makamlardan hiçbir yanıt gelmedi, sorumlular adeta duvar gibiydi?
* * *
Herkes teyakkuz halindeyken hem kayıtlara geçmesi, hem de zihinlere kazınması için tekrar yazıyorum.
Deprem beklenen her bölgede yaşayan her kişi, önce sağlam bir binada oturduğundan emin olmalı.
Olası felaket yaşandığında da herkes nasıl davranacağını biliyor olmalı.
Ve İzmir’de “her mahalleye özel bir deprem bilgi kılavuzu” bütün konutlara en kısa zamanda dağıtılmalı.
İş işten geçmeden!
Tek karelik kan kırmızı!
İnsan sesi
Bütün dünya acımasız bir infaza alkış tutarken, nihayet “bir insan sesi” duyuldu.
İngiltere Savunma Bakanı Hammond, acımasız bir muameleye tabi tutulan Kaddafi’nin öldürülmesinin devrimi “lekelediğini” söyledi.
Aslında o leke düne kadar el ele, kol kola, omuz omuza ve hatta kucak kucağa poz verdikleri Kaddafi’nin cesedine vahşi bir hayvan leşine dahi yapılmaması gereken muameleyi onaylayan ülke liderlerinin alnı kabağına yapıştı çoktan.
Ve ağızlardan düşmeyen şu sözcük...
Devrim.
Eğer tek anlamı “Kaddafi’nin devrilmesi” ise tamam.
Libya halkı Kaddafi’nin zulmünden kurtuldu.
Ya sonra?
Çağdaş bir yaşam, hak, hukuk, demokrasi...
Devrim sayesinde bu değerlere mi kavuşacak Libya?
Merak ediyorum çünkü Libya’da ne olacaksa, biraz da “sayemizde” olacak.
Malum.
Türkiye’den çuvalla para gitti oraya!
Olan ise şu ki:
“Libya Ulusal Geçiş Konseyi lideri Mustafa Abdülcelil, ülkelerinde yasaların şeriatı temel alacağını ve şeriatı ihlal eden eski yasaların geçersiz olduğunu söyledi.”