ANAYASA Komisyonu, 14 Şubat 2008 tarihinde oybirliği ile kabul etti.
TBMM Genel Kurulu, 13 Mart 2008’de aynı yolu izledi.
Ve Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 22 Mart 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak kesinleşti.
Milletvekilleri... Parti yöneticileri... Hükümet... Cumhurbaşkanı...
Kimi yasayı yazdı. Kimi oyladı. Kimi onayladı.
Bütün bunlar olurken, o muhterem zevattan biri “Durun ağalar, şu 15’inci maddenin b fıkrasında ne yazdığının farkında mısınız” dedi mi?
Ya sonra...
Kimliklerinde vatandaşlık numarası bulunmayanların oy kullanamayacağını, testi kırılmadan kim anlattı; iş işten geçmeden kim söyledi?
Reyting müptelası televizyoncu ağzıyla soralım:
Tık var mı, tık?
Yok.
Türkiye’yi yöneten, yönettiğini sanan kim varsa, el ve oy birliği ile bugün yaşanan kaosa giden yolu bir güzel betonladılar ve törenle hizmete açtılar!
* * *
Yumurta kapıya dayanınca da, yine hep birlikte, Yüksek Seçim Kurulu’nun kapısına dayandılar.
Talepleri, özetle şuydu:
YSK, yasayı yok sayan ve/veya çiğneyen bir karar alsın!
Oysa YSK Başkanı, günlerdir çırpınıyor:
“Meclis yeni bir karar almadan, olmaz.”
Aslında, şöyle demeliydi açıkça:
“Bizi suç işlemeye teşvik ve tahrik etmeyi, hatta zorlamayı bırakın, kendi işinize bakın. Meclisi acilen toplantıya çağırın ve sorunu çözün.”
Seçim arifesinde bunu yapmak zor geldi partilere.
YSK baktı, olacak gibi değil, ara sıcak niyetine, yeni bir karar aldı:
“Vatandaşlar, nüfus idarelerinden alınacak mühürlü ve imzalı nüfus kayıt örneği ile de oy kullanılabilirler.”
Yeni bir “kuyuya atılan taş” hikâyesi yani!
Ama atılan taş, kuyuda halâ.
Yalnızca, “hızlandırılmış kuyruk” uygulamasına geçildi, o kadar!
Tek karelik gerçek
CHP ile bir ömür
SİYASİ partilerde il başkanlığı yapanların, daha yüksek makam ve mevkilere yükselmesi doğaldır. Aksine örnekler ise yok denecek kadar azdır.
Anlı şanlı koltuklarda oturduktan sonra, bir partinin il başkanı olmak; attan inip eşeğe binmek gibi görülür çünkü.
Yanlış. Bunu tenzil-i rütbe sayanlar, fena halde yanılıyor.
Çünkü buna siyasi tevazu denebilir ancak.
O tevazuyu gösteren iki kişi tanıdım.
Biri, geçtiğimiz günlerde Hakkın rahmetine kavuşan Sabit Osman Avcı’ydı. TBMM Başkanlığı gibi, yüce bir görevden sonra, DYP İzmir İl Başkanı olmuştu.
Diğeri ise Şeref Bakşık ki, İsmet İnönü gibi bir insanın yanında CHP Genel Sekreterliği, daha doğrusu CHP’nin ikinci adamlığını yapmıştı. Ardından da SHP İzmir İl Başkanlığı’nı.
Şeref Bakşık, işte o müthiş serüveni kısa süre önce yayınlanan “CHP İle Bir Ömür” adlı kitabında anlattı.