Feyzi Hepşenkal

Feyzi Hepşenkal

feyzihepsenkal@mynet.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

GENELKURMAY Başkanı Başbuğ’un “Galiba biz bir hata yaptık. Teknolojiden istifade ederken, teknolojiyi kullanırken, güvenlik zaafları da, sorunları da katlanıyor. Galiba biz teknolojiyi TSK içinde fazla yaygın hale getirdik” demesi üzerine... “Acaba” dedim:
“Biz de hata mı yaptık?”
19 yıl önceydi. Genelkurmay Başkanlığı stratejik bir açılım yapma kararı almış, kapılarını medyaya açmıştı. Ankara’dan yola çıkacak, Malatya, Diyarbakır, Batman, Siirt, Midyat, Habur hattında uçak, helikopter ve zırhlı araçlarla dolaşacaktık.
ABD’nin Irak’a düzenlediği ilk operasyon sona ermiş, gergin bekleyiş sürüyordu sınır boyunda. Askerlerimiz sahra çadırlarında, nöbet başındaydı. Onlarla konuşacak, karavanaya kaşık sallayacaktık.
İşte o günlerdi... 6-8 Mart 1991.
* * *
Program uyarınca ilk durağımız dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in odasıydı. İkram ve muhabbet faslının ardından, dediler ki:
“Sizi sivillerin bugüne kadar girmediği, görmediği bir yere götüreceğiz şimdi.”
Yerin epeyce altına indik ve “çok gizli” salona girdik.
Orası bir savaş sırasında, Türkiye’yi yöneten insanların toplanacağı ve harekâtı yöneteceği yerdi.
Belleğimiz CNN’de izlediğimiz görüntülerin, açıkçası ABD’nin kullandığı teknolojinin işgali altında olduğu için; daha kapıdan girerken şaşırıp, kaldık.
Yıl 1991’di ama görüntü 2. Dünya Savaşı’nı anlatan filmlerden tanık olduğumuz bir askeri karargâhın eli yüzü düzgün bir uyarlaması gibiydi.
Hiç unutmuyorum.
Duvarda kriz bölgesini gösteren, askeri güçlerin konumlarının işaretlendiği ve üzeri asetat kaplı, devasa bir pano asılıydı.
Önündeki merdivende ise bir subay, gelişmeleri oraya işliyordu.
Hepimiz sorduk:
“Teknoloji böylesine ilerlemişken, biz neden bu kadar geride kaldık?”
Yanıtların özeti şuydu:
“Teknolojiye yatırım yapmak istiyoruz ama gerekli kaynak verilmiyor.”
Yani...
Asker, iktidardan (ANAP Hükümeti ile Cumhurbaşkanı Özal’dan) para istiyordu.
* * *
Hepimiz sarıldık kaleme, yazdık.
“Biz” kimler miydik?
Önceliği bugün aramızda olmayanlara vereyim:
Uğur Mumcu, Teoman Erel, Yavuz Gökmen, Özden Alpdağ, Yüksel Baştunç.
Ve de Hasan Cemal, Güneri Civaoğlu, Fatih Çekirge, Mehmet Ali Kışlalı, Altan Öymen, Necati Zincirkıran, Ahmet Tan, İlnur Çevik ile şu an anımsayamadığım birkaç gazeteci daha...
Hepimiz, askerin “haklı talebini” altını çize çize, üstüne basa basa yazdık.
Sanırım, Genel Kurmay Başkanlığı’nın “teknolojiyi yaygın halde kullanmasının” yolunu da, böylece açtık.
Onun için sordum:
Biz de hata mı yaptık?


Haydi hayırlısı...
ÇOK uzun bir süre kendini geri plana çekti. Hiç medyaya çıkmadı. Hiç konuşmadı.
Ama namı yürüdü.
Özellikle de çok kişinin canını sıkan davalar gündeme geldiğinde.
Ve şimdi...
Diyor ki:
“Esas alın teri dökenlerin, çile çekenlerin bu görevlerde olması lazım. Tam 15 yıl hiç birşey beklemeden CHP’nin ilkelerini sokaklara, kahvelere, gecekondulara taşıdım. Birileri beni bir yerlere getirir düşüncesi olmadan halkın içinde yaşadım. Hiçbir yere aday da olmadım. 15 yıl sonra benim birikim ve tecrübelerimden yararlanılması isteniyorsa bu görevi yapmak isterim...”
Yüksel Çakmur “resmen” olmasa da “alenen” CHP İzmir İl Başkanlığı’na aday olacağını (en azından olmak istediğini) böylece açıkladı.
Bundan sonra ne mi olacak?
Kesin olan şu...
İşler çok karışacak!


Tek karelik sınır boyu

Hata biraz da bizde galiba