BAHÇEVANIN “emektarı” olur.
Kunduracının olur.
Dadının olur.
Gazetecinin olur.
Yazarın olur.
Örneğin bir fabrikada, torna tezgâhı başında ter döken ustanın “emektarı” ise çok iyi olur.
Amma velâkin...
“Emektar milletvekili” olur mu?
Bence olmaz.
Onun için haberin başlığını buruk bir tebessümle okudum:
“İşte Meclis’in emektar vekilleri.”
Aralarında üç dönemdir, dört dönemdir milletvekilliği yapanlar var ki; aslında onlar henüz “taze” sayılır!
Çünkü dördü bile az gören, beşinci, altıncı ve hatta yedinci dönemdir koltuğunu bırakmayanlar; TBMM’yi mesken tutmuşlar adetâ.
* * *
Sorarım:
Söz söylemek için milletvekili olmak şart mı?
Akıl vermek için milletvekili olmak şart mı?
Eğer “dinlenecek sözü” varsa insanın...
Eğer “alınacak aklı” varsa insanın...
Nerede olursan ol, ne fark eder?
* * *
Ve elbet, milletvekilliği bir “meslek” değildir.
Hele “iş” hiç değildir.
Milletvekilliği olsa olsa bir görevdir.
İlle de üzerinin çizilmesi beklenmeden...
İlle de seçmen tarafından alaşağı edilmeden yapılması gereken bir görev.
Yaparsın bir dönem, alnının akıyla çekilirsin kenara.
Gerçekten anlamıyorum.
Ne kadar “muhteşem birikimi” olursa olsun insanın...
Dört veya beş yıllık süre, onu toplumun hizmetine vermeye yeter.
Daha fazlasında ısrar etmek...
Vermeye değil, korkarım “almaya” girer!
* * *
Bazıları da bir tuhaf.
Seçilsin veya seçilmesin, hep aday.
A partisinden aday.
B partisinden aday.
C partisinden aday.
Hani Türkçede (w) olsa...
Gidecek W partisinden de aday olacak.
Durun hele.
Durun biraz.
Vallahi hayret.
Bu ne ihtiras?