Hikâyesi olan yerleri hep sevdim ben. Geçen hafta, yakın bir dostumun telefonda acayip bir heyecanla anlattığı, yemeklerini çok beğendiği, yepyeni bir mekânı görmeye gittim Sığacık’a...
Kale içinde, deniz görmeyen, daracık, ama bi o kadar da şahane sokakların müthiş ambiansının eşliğinde ulaşabileceğiniz ‘No: 17’den söz edeceğim size...
Dedim ya, yakın bir dostum vasıtasıyla haberdar oldum bu şirin mekândan. Telefonda anlata anlata bitiremeyince gitmemek olmazdı elbette.
İzmir’den 45 dakikalık bir yolculuktan sonra Sığacık’a varıyoruz. Arkadaşımla birlikte arabamızı gideceğimiz yere olabildiğince uzak park ediyoruz ki, kale içinin şahane sokaklarında gezebilelim. Sohbet ede ede varıyoruz No: 17’ye... Şirin, yöre mimarisine uygun bir kapıdan içeriye girer girmez, sade ve şık bir mekân karşılıyor bizi. İçeriye girer girmez dikkatimi çeken ilk şey ‘iki ahşap direk’ ve onları da içine alacak şekilde köşeden köşeye ulaşan eski tip ampullerle yapılmış aydınlatma...
Biz etrafa bakınırken restoran ortaklarından Çağlar Aygün karşılıyor bizi. Hemen köşe bir yer beğenip oturuyoruz. Ortağı Ahmet Aydın’la aslında başka işleri varmış. Ancak bulunduğumuz eski binayı satmaya kıyamamışlar, “En kötüsü kendimiz bi şeyler yapar, yeriz restoranda” fikriyle ortaya çıkmış burası... Çağlar Bey, işe nasıl başladıklarını anlatırken ben direkleri soruyorum.
Çağlar Bey anlatıyor: “Direkler, Kastamonu işi. Bizim mimarlarımız, bunları Ayvalık’tan satın aldı. İnce ahşap oyma direklerin hikâyesi ise hüzünlü. Kastamonu’da bir ağanın oğlu, marangozun kızına âşık olur. Ağa, oğlu için marangozdan kızını ister. Fakat kızın babası oğlana kızını vermez. Ağanın oğluna “Senin, ağa oğlu olmaktan başka hiçbir meziyetin yok” der. Oğlan, buna içerler ve marangozun yanına çırak girer. Gel zaman git zaman, önce bir direği yapar. Ustası buna inanmaz. Bunun üzerine ikinci direği de oyar. Usta ikna olunca, kızını ağa oğluna verir. İşte bu iki direk, o tarihlerde köy meydanına dikilir ve düğünler bu iki direk arasında yapılır. Ve gördüğünüz bu mekân, iki direk arasına gerdiğimiz ışıklar ve diğer unsurlarla küçük bir köy meydanıdır aslında.”
Aynen devam
Sohbet sürerken No: 17’nin ustası Tuncay Kocatürk başlıyor şovuna... Şov diyorum, çünkü şevketi bostanlı karides çok güzel olmuş, burcu burcu tereyağı kokusu burnumun direğini sızlatıyor. Kalamar tava enfes. Eğer o gün kalamar tutulup gelmediyse şansınıza küsün, çünkü yöre balığından başka balık yok.
Asma yaprağında levrek lokum ve yine asma yaprağında hellim peyniri de pek güzel olmuş.
Fakaaaat, hararetli muhabbetin tam ortasında bir kalamar geliyor ki, ne siz sorun ne ben söyleyeyim... Ustanın deyimiyle ‘olduğu gibi’, bizimse ‘kirli kalamar’ diye bildiğimiz, kalamarın denizden çıktığı gibi ızgara edilmesi. Bana göre, her aşçının risk almamak için yapmayacağı bir yemektir. Bizde kalamar pek bu şekliyle tüketilmediğinden bilinmez de... Tuncay Usta, tatlı tebessümüyle sunuyor bize bu şahane kalamarı. Üzerine çok çok az kekik ve accık da pul biber serpmiş. Sızma zeytinyağı gezdiriyoruz biraz da üzerine. İnanın, çok uzun zamandır böyle şahane bir kalamar ızgara yemedim desem yeridir.
Elbette bu müthiş görüntü çok uzun kalamıyor masamızda, eğer soğutursak ustaya ayıp olur deyip mideye indiriyoruz kalamarı. Sohbet sürerken uzun bir tabakta No: 17’nin spesiyali olan tatlımız geliyor. Açıkçası, her yerde yiyemeyeceğiniz, ustanın bu tatlısını da şiddetle tavsiye ediyorum.
Biz “Dur usta yeter!” demesek, usta masayı şenlendirmeye devam edecek. Muhabbetin en tatlı yerinde, tatlımızı da yemişken kalkıyoruz. Bir dahaki sefere daha uzun oturmak üzere sözleşip, geldiğimiz gibi Sığacık’ın şirin, insana huzur veren sokaklarında kayboluyoruz.
İyi başlamışsınız dostlar. Aynen devam. Yolunuz açık olsun...
Ahtapot salatası
Bu mevsimde bol bol balık yemek lazım diye düşünenlerdenim. İşte, size değişik bir salata tarifi: ahtapot salatası... Tarifi www.baliksagliktir.com sitesinden aldım. Sitede, balığa dair her şeyi bulmak mümkün. İşte bunlardan biri. Salatayı mutlaka deneyin, çok beğeneceksiniz.
Malzemeler
2-2.5 kg ahtapot
1 su bardağı zeytinyağı
2 diş dövülmüş sarımsak
1/2 limonun suyu
1/4 demet maydanoz
Yapılışı
Ahtapotun gözlerini ve ağzını çıkarın... Akar suyun altında uzun süre temizleyin, süzün ve etini yumuşatmak için dövün. Kollarını ve gövdesini aynı uzunlukta dilimlere bölün ve içinde kaynar su bulunan bir tencereye atın. Tencereye attıktan sonra bir saat pişirin. Yumuşayıncaya kadar kaynatmaya devam edin. Pişme düzeyini çatalla kontrol ettikten sonra ahtapotu süzün ve soğumaya bırakın. 1 santimetre kalınlığında, dilimler halinde doğrayın. Bir salata tabağına zeytinyağı, dövülmüş sarımsak, limon suyu ve ahtapot parçalarını koyup iyice karıştırın. Biraz dinlendirip servise sunun. Afiyet olsun...
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024