Fedai Ünal

Fedai Ünal

fedonunal@gmail.com

Tüm Yazıları

Şimdi bitti işim. Köydeki evimizin büyük penceresinin önüne oturdum. Yeni kuruttuğum enginar yapraklarından bi çay yaptım kendime. Şimdi öylece bahçeyi izliyorum. İlk kirazlarını verdi bi ağacımız, meyvelerini koparmaya kıyamıyoruz. Bu gidişle kuşlara nasip olacak sanıyorum. Televizyonda bunalım kokan Türk dizisinin hüzünlü müziği eşliğinde kaleme alıyorum bu satırları. Yok canıım, çok şükür iyiyim, dizi müziğinin aksine içim kıpır kıpır, mutluyum. Ama hafif duygulanmadım da değil yani.  

Hoş beni müzik duygulandırmadı aslında, o eşlik etti sadece. Önceki gün İzmir Kemalpaşa Ovacık köyündeydik. Benim bitmek tükenmek bilmeyen gereksiz işlerinin peşindeydik. Kiminle mi? Tabii ki, Turgay abimle. Yalnız Turgaylar karışmasın bu Çınardibi Köyündeki komşum Turgay. Diğer Turgay abim İzmir’de. Neyse, Ovacık köyüne bir kereste almaya gittik aslında ama bambaşka güzelliklerle karşılaştık. Kısacık anlatayım size köyü. Burası yaklaşık 900 rakımlı bir lokasyona kurulu yörük köyü. Aslında Sarılar köyünün yaylasıymış eskiden, sonradan köy olmuş. İzmir’in en soğuk köylerinden biri. Yaz aylarında İzmir ile neredeyse 10-12 derece sıcaklık farkı var. Köyün çevresi kestane, ceviz ve kiraz bahçeleriyle çevrili.  

Haberin Devamı

Elleriyle yaptığı fırçayla tabela jesti

Müthiş bir doğası var  

Köye ilk gidişim değil benim. Köy içindeki restorana, İlyas’ın Yeri’ne uzun zamandır giderim. Restoranın sahipleri Selim ve Gökhan Demirhan kardeşler. Meydandaki restoran koca iki çınarın gölgesine kurulu. Hemen yanında 1932 yılında eski İzmir valisi Kazım Paşa’nın yaptırdığı ve bugün bile kurnasından akan suyla geleni geçeni ferahlatan çeşmeyi görmelisiniz. Restoranda oğlak ve kuzu eti yapıyor Demirhan kardeşler. Hele bi oğlak kavurması yapıyorlar ki, sormayın gitsin. Dedim ya kereste almaya gittik köye. Gitmişken bi yemek de yedik tabi. Ancak yemek yerken şahit olduğum şey karnımızı doyurduğumuz kavurmadan daha güzeldi. Yüreğimizi doyurdu desem yeridir. Biz masamızda otururken restoranın önünde bi hareketlenme oldu. Bu sırada yanımıza gelen Gökhan’a sordum “Hayırdır bi sorun mu var?” diye. Gülümseyerek yanıtladı Gökhan “yok abi, genç bi çift geldi, kahvaltı istediler, hazırlayıp götürdüm. Bizim buraların balı çok güzeldir, bal kattım biraz, üzerine de polen serptim.”Ee ne var bunda, iyi yapmışsın, dedim. “Abi arkadaş ressammış, çok hoşuna gitmiş benim yaptığım, o da bize tabela yazmak istedi. Şimdi onu yazıyor.  

Haberin Devamı

Koştum hemen aşağıya. Ressam gencin adı Erin İlkcan Aslan. Hacettepe Güzel Sanatlar mezunu. Şöyle bi araştırdım da, acayip özgün şeyler yapıyor genç ressam. Kendisine yapılan jeste, hemen orada elleriyle yaptığı bir fırçayla, içinden geldiği gibi yazdığı tabelayla karşılık verdi. Bu o kadar güzel, o kadar naif bir davranış ki! Muhtemelen para teklif etseniz asla yapmayacağı bir işi, gönlü hoş edildiği için yapıyor. Bu olaya şahitlik etmek beni o kadar mutlu etti ki, anlatamam. Genç ressam Erin İlkcan Aslan yazısını yazarken bir kez daha hayata bakışımı anlatan “ben lezzetin muhabbetine aşık biriyim” sözüm geldi. Sözümün tam karşılığı gözlerimin önünde yaşandı. En kısa zamanda “İlyas’ın Yeri’ne” tekrar gideceğim, bakalım tabela yakışmış mı?