Kaç yıl önceydi hatırla-mıyorum, eski çalıştığım gazetenin muhasebe müdürü Aykut götürmüştü ilk kez “Kelleci Pala”nın Yeri’ne...
O zamanlar Oğlan Anası Köyü’nün içindeydi yeri. Geç bi saatte gittik rahmetli Pala Ahmet’in Yeri’ne. Kapıda karşıladı bizi. “Sizi aile bölümüne alayım” dedi.
Önce şaşırdık ama sonra anladık ki buranın kaidesi böyle. Çok güzel bi akşam yaşadık.
Masamızda neler yoktu ki... Bi kere fırında pişmiş, ayıklanmış kelle, her şeyden önce masaya gelen, şahane bir şekilde sunumu yapılan Pala’nın elleriyle topladığı otlar, sonra tam kıvamında pişmiş tandır... İnsan hangisinden tadacağını şaşırıyor. Üzerine kendi usulleriyle yaptıkları fırında kokoreç. İnanın, çok ama çok lezzetli bi şey…
Önceki hafta sonu, oğlum Efe’yle bi kaçamak yapalım dedik. Annemiz Alsancak sokaklarını arşınlarken, biz baba oğul atladık arabaya, ver elini Oğlan Anası Köyü.
Pala Ahmet rahmetli olmuş, artık mekânı oğulları işletiyor.
Açıkçası biraz buruk, biraz da eski lezzetleri bulur muyuz duygusu vardı içimde.
Benim genel inancım, işin başı gittiği zaman o mekân eski tadında olmaz, aynı lezzet sürmez önyargısıyla oturduk masamıza.
Köyün hemen girişinde sağda yeni yerleri.
Otobandan Aydın istikametine giderken tabelaları görünüyor. Neyse, masamızda yerimizi aldık. Siparişler için garson geldi. Sırasıyla, azar azar her şeyden istedik.
Yeni yerleri gayet güzel olmuş, maaile gidilebilecek ve çoluk çocuk güzel bir hafta sonu için her şey düşünülmüş.
Efe, hemen parka koştu oynamaya.
Garson masadan ayrılır ayrılmaz eskiden olduğu gibi hemen ot tabağımız geldi. Tereler, yaban sarımsakları, radika, maydanoz, dereotu, taze soğan, kuzukulağı, minik turplar ve o mevsim ne ot varsa geldi masaya.
“E şimdilik güzel, bakalım sonra ne olacak?” dedim içimden.
Efe oyun oynarken ben ottan tırtıklamaya başladım. Çok geçmeden yoğurdumuz geldi. Yoğurdu görünce “tamam” dedim. “Çocuklar babalarının izinde”...
Sırasıyla tandır, fırında kelle ve finalde kokorecimizi yedik. Kokoreç, tandır, kelle hepsi eski lezzetindeydi.
Efe’ye sordum: “Beğendin mi oğlum?”
“Çot güzel baba” dedi.
Ben zaten geçer notu yoğurdu görünce vermiştim, e Efe de onaylayınca her şey yerli yerine oturdu...
Masadan kalkmadan bi parça kokoreç daha söyledik. Onu da afiyetle mideye indirdik.
Bu arada annemiz (Ebuş), “Aaa, beni neden almadınız” demesin diye sosyal medyaya tek bi fotoğraf bile koymadık.
Lezzetlerin en güzeli oğlumla birlikte ve müthiş tatlar eşliğinde güzel bir gün geçirdik.
Yani demem o ki, siz de bu hafta sonu değişik, lezzetli bi şeyler tatmak isterseniz “Kelleci Pala Ahmet ve Oğulları”na gidin.
Telefon: 0232 783 43 24
Ve balık mevsimi geldi!
Eylül geldi mi bu şehri daha çok seviyorum. Yazın kavurucu sıcaklarından sonra İzmir, Eylül’le birlikte tekrar canlanıyor sanki.
Biraz bencillik olacak ama Eylül’de İzmir, İzmirliye kalıyor galiba. Ne dersiniz?
Dedim ya, seviyorum bu ayı.
Çok sevdiğim Kemeraltı Havra Sokağı, balıkçıların bağırtılarıyla şenleniyor. Kordon, Bostanlı, İnciraltı, Göztepe sahilleri, okullar açılmadan son kez çocuk sesleriyle doluyor.
İşte tam bu zaman sahil kasabaları İzmirlinin oluyor.
Alaçatı, Sığacık, Karina, Doğanbey, Çeşme, Urla, Foça, öksüz çocuklar gibi İzmirliyi bekliyor.
Ve elbette buralarda balık tezgâhları da şenleniyor.
Körfez güzel çipura yapıyor. Homa Dalyanı ve Karaburun’un kefali palazlanıp sofraları şenlendirmeye başlıyor. E sevilmez mi Eylül, ha sevilmez mi?
Sonra Urla’da, Alaçatı’da, Çiftlikköy’de, Güzelbahçe’de mezatlar tantanasına yeniden başlıyor.
Balık haline hayat geliyor.
Bayram sonrası bu yazdıklarımın keyfini çıkardım. Yalnız, hızlı bir balık mezatı turu yaptım.
Sabah 5’te Buca Balık Hali’yle başladım gezintime. 07.00’de Güzelbahçe’deydim. 11.00’de Çiftlikköy, 11.30’da da Alaçatı’da...
Bir iki balık aldım. Ama almasından çok o havayı teneffüs etmek, insanların balık mezatındaki hallerini izlemek acayip bi keyif.
Benden size tavsiye, yarın biraz erken kalkın. Nereden başlarsınız bilmem ama, mezatları gezin derim. Hatta çocuklarınızı da alın, bu keyiften onlar da nasiplensinler.
Hadi durmayın, yapın programınızı.
İşte size sırasıyla bazı yerlerin mezat saatleri:
Buca Hal: 05.00, Güzelbahçe Balık Hali: 07.00, Urla: 11.00, Çeşme Çiftlikköy: 11.00, Alaçatı (Pazar girişi): 11.30, Urla Özbek: 12.00
Bi alışırsanız bi daha bırakamazsınız. Benden söylemesi...
İlk günkü gibi taze balık için
Madem bugün balık mezatlarından söz ettik, öyleyse derin dondurucuda özellikle küçük balıkları nasıl ilk günkü gibi taze saklarsınız, onun sırrını verelim.
Hamsi, barbun, istavrit vb. küçük balıklarınızı temizleyin.
Porsiyonlar halinde saklama torbalarınıza doldurun.
Ortalama bir kilo balık için, bir su bardağı suyu bu torbalara pay edin. Yani balıklarınızı bu koyacağınız suyla dondurun.
Yiyeceğiniz zaman, buzdolabınızın üst bölümünde çözdürün. Balıklar ilk günkü parlaklığında ve lezzetinde pişirilmeye hazır olacak.
Afiyet olsun...
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024