Hakkâri’de askerlik yaparken nöbet tuttuğumuz 2. kulenin kapısında şöyle yazıyordu: Beklenen gün gelecekse eğer çekilen çile kutsaldır!
Yaklaşık 4 aydır beklediğimiz Nomads Karaburun Kampı için de bu sözü sıkça hatırladım. Ve işte geçen hafta o gün geldi.
Kamp arkadaşım Seçkin İyener’le birlikte düştük yollara. Çadırımız, kamp tüpümüz, kahvemiz, yiyeceklerimiz, her şeyimiz hazırdı. Koca kış, bugünü bekledik desek yeridir yani. Yola çıkar çıkmaz Seçkin Abi, “Kahvaltıyı Urla Arasta’da yapalım; bi katmer, börek falan yeriz” dedi ve çevirdik direksiyonu Urla’ya.
Bu seyahatlerin en güzeli, eğer kamp arkadaşın uyumluysa ve zamanla ilgili sorunun yoksa “Kafa nereye, biz oraya” hali olsa gerek. Bizimki de o kafa, tam Urla yol ayrımına gelmişken Seço’nun (Seçkin), “Abi gelmiş insanlar, devam et bence sen” uyarısıyla karar değiştirip rotayı doğru Karaburun’a çevirdik.
Karaburun sapağından hiç düşünmeden eski yola daldık. Yavaş yavaş, denizi seyrederek, yolda gördüklerimizle selamlaşarak ilerlemeye başladık. Balıklıova’ya geldiğimizde hem eksiklerimizi almak hem de birer çay içmek için durduk. E kahvehanede çayımızı içerken accık da siyaset yaptık tabii.
Tam hareket etmişti ki, motosikletine yüklediği enginarları taşıyan bir gençle karşılaştık. Öyle tazeydi ki enginarlar, kampta yaparız diye aldık.
Veee beklenen günün geldiğini kamp bölgesine giriş yaptığımızda anladık. Aracımızdan iner inmez kamp alanına bizden önce gelen ve sonrasında çadır komşuluğu yaptığımız Ankaralı arkadaşlar karşıladı bizi. Kısa bir tanışma ve sohbetin ardından hemen çadırımızı, masamızı, sandalyelerimizi çıkardık. Uygun bir pozisyonda yerimizi aldık. Biz çadır ve diğer işlerle meşgul olurken konvoy ve gruplar halinde insanlar gelmeye başladılar.
Seço’yla gelirken “30-40 çadır olur herhalde” tahminlerimizin boşa çıkacağı şimdiden belli olmuştu. Biz bunları konuşurken ve yemek hazırlığı yaparken komşularımızdan kocca bi tabak kuyruk yağı ile pişirilmiş bulgur pilavını bi nefeste götürdük. Anladık ki kamp şahane geçecek.
Ankaralı arkadaşlardan biri, “Dostum, asıl kalabalık yarın olacak” dediğinde çok inandırıcı gelmemişti bana. Öyle ya, bu kamp öyle profesyonellerce organize edilmemiş, kimseye bir etkinlik, eğlence vaat edilmemişti.
İlk gece muhteşemdi. Gençlerin muhabbeti, kamp ateşi etrafında söyledikleri türküler dinlemeye değerdi. Galiba en güzeli de herkesin, herkesle hemen dost olması, sıcacık sohbetlere girmesiydi. Yani bazen öyle bir hisse kapıldım ki, sanki aramızda kimse yabancı değildi.
Halbuki Ankara’dan, Diyarbakır’dan, Urfa’dan, Adana’dan, Çanakkale’den, İzmir’den, Sivas’tan, Tokat’tan, Edirne’den, İstanbul’dan, Antalya’dan, Aydın’dan, Denizli’den ve daha sayamadığım o kadar çok farklı yerden gelen vardı ki, bu farklılığın hemen, o anda ortadan kalkmış olması acayip güzel bi şeydi. Bu arada en çok kamp alanı elbette sadece gençlerden oluşmuyordu. Eh biz ve bizim gibi kendini genç görenler de az değildi hani. Açığı, kapalısı, motorlusu, otostopçusu, karavanlısı, çadırlısı, herkes orada bir ateşin etrafındaydık anlayacağınız.
Kampın ikinci günü sabah uyandığımızda şöyle uyku sersemi etrafa bakarken, gördüğüm kalabalık yüzünden neredeyse küçük dilimi yutuyordum.
Çocuklarınızla katılın
Gün içinde kampı organize edenlerden biri olan Nuri Şenreçber geldi yanımıza bi ara. Memnun olup olmadığımızı sordu. Biz memnunduk memnun olmasına da, “Yahu Nuri, nasıl bir araya getirdin bu kadar insanı?” diye hemen ben ona sordum.
Kısaca anlattı: “Abi, biz arkadaşlarımızla paralı kamplara karşıyız. Doğanın insanla bütünleşmesine inanıyoruz. Fark ettiyseniz kamp alanımızda tuvalet bile yok. İstedik ki insanlar doğa ile bir bütün olsunlar. Bakın göreceksiniz, kampımız bittiğinde burası hiç kamp yapılmamış gibi bırakılacak.”
Vallahi, son söylediğine çok inanasım gelmedi. Çünkü, biz hemen yanımızda çöp kutusu olsa çöpümüzü yere atan bir toplumuz.
Neyse, ikinci gün bu muhteşem kalabalığı sosyal medyadan gören dostlarımız da katıldı kampımıza. Müthiş anlar geçirdik hep birlikte. Gece biraz rüzgârlıydı, ama doğada uyumanın keyfi her şeye değerdi.
Pazar günü sabah fırtınayla uyandık. Kamp alanı bir anda hareketlendi. Herkes çadırlarını ve malzemelerini toplamaya başladı.
İzmir’de yaşadığımızdan, kampı en son terk edenlerden olduk biz. Toparlanma anı da çok şahaneydi. Üç gün önce tanışan insanlar birbirlerine sarılarak sonraki kampta buluşmak üzere vedalaşıyor, telefonlar, mail’ler alınıp veriliyordu.
Ve bu süre boyunca olmayan tek şey vardı: huzursuzluk.
O kadar kalabalık olmasına rağmen en ufak bir ses yükselmesi dahi yaşanmamıştı kampta.
Sanıyorum ikinci gün, Karaburun Belediyesi’nden bir ekip, kamp alanının bir ihtiyacı olup olmadığına bakmaya geldi. Görevlilerden biri de Başkan’a iletmek üzere insanlarla minik minik röportajlar yapıyordu. Benimle de konuştu. Dedim ki: Bildiğim kadarıyla İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Yarımada Projesi kapsamında, festival ve bu yapılan organizasyonları destekliyor. Bu bağlamda Karaburun’un kampçılar ve karavancılara açık, aynen bugün yapılan bu organizasyon gibi etkinlikler yapması gerekir. Bunun beldeye ve herkese büyük katkısı olacaktır. Ve inanıyorum ki Başkan Aziz Kocaoğlu, bu maksatla hazırlanacak her projeye destek olacaktır.
Bu arada, kamp yaptığımız alan, önümüzdeki günlerde otel olacakmış. Gönül isterdi ki hep böyle kalsın, ama yapacak bir şey yok. Yine de kendi tapulu arazisini bu kadar insana açan, ismini bilmediğimiz ‘meçhul hanımefendi’ye teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Kamp alanını terk ederken aklıma Nuri’nin “Bakın göreceksiniz, kampımız bittiğinde burası hiç kamp yapılmamış gibi bırakılacak” sözü geliyor.
Etrafı şöyle bi geziyorum. Ve görüyorum ki, tek bir çöp bile bırakılmamış. Kimi poşetler götürülüp anayoldaki çöp bidonlarına bırakılmış, kimisi de kamp alanın girişine ağzı bağlı torbalarla bırakılmış, ki belediye daha sonra onları aldı.
Demem o ki sevgili dostlar, kamp zamanı geldi. Böyle güzel insanlarla, gençlerle birlikte olmak her şeye bedeldi. Özellikle çocuklarınızla bu kamplara katılın, göreceksiniz hayata bakışları değişecek.
Nuri’nin şahsında Nomads Karaburun Kampı’na emek veren herkese teşekkürler.
E tabii kamp katılımcılarına da, her şeye ve kamp alanına gösterdikleri hassasiyetten ötürü kocaman bir alkış...
Yeni bir kampta görüşmek üzere.
Not: Nomads kampçılarını facebook’tan takip edebilirsiniz.
Alaçatı Ot Festivali’ni kaçırmayın...
İşte bahar geldi. Hemen ardı da yaz. Envai çeşit otun geçit yaptığı Alaçatı Ot Festivali’nin 9.’su da bugün başlıyor. Sizin yerinizde olsam bu şenliği kaçırmam. Taş evlerin arasından Alaçatı Pazarı’na süzülür, radikamı, arapsaçımı, şevketibostanımı, kayakoruğumu aır, akşam da üşenmeden hepsini hazırlarım.
Durmayın, şimdi koşun şenliğe. Alaçatı Ot Festivali, 6-8 Nisan arasında sizi bekliyor... Ot almadan dönmeyin...
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024