Ben Bulgaristan göçmeniyim...
Her ne kadar 8 yaşında göç etseniz de anavatanınıza, çocukluğunuz geldiğiniz yerde kalıyor.
O, hiç gelmiyor sizinle. Öylece, doğduğunuz, büyüdüğünüz yerlerde gezinip duruyor. Siz yokken o, köyünüzü, kasabanızı, okulunuzu gezmeye, sevdiğiniz şeyleri yemeye, çiçekleri, ağaçları koklamaya devam ediyor. Bunu nereden mi biliyorum?
Biliyorum!
Çünkü, çocukluğunuz bazen gezdiği yerlerden mesaj yolluyor size. Hani bir koku duyarsınız da bazen, o an kokunun olduğu yere gidersiniz ya... Hah işte öyle mesaj geliyor bana da...
12 saatlik yolculuk
Epeydir memleket işi köfte kokuları geliyordu burnuma... Ne yapsam diye düşünürken öğrendim ki, çocukluk arkadaşım Sunay’ın işi dolayısıyla gitmesi gerekiyormuş. Hemen telefonlaştık ve geçen Cuma günü akşam yola çıktık. 12 saatlik yolculuk sonrası işte memleketteyiz.
Sabahın kör saatinde otelimize yerleşiyoruz ve hemen lezzet turumuza başlıyoruz. Bulgaristan’da da gayet güzel yapılan işkembe çorbasıyla ediyoruz kahvaltımızı. Bu arada çorba içtiğimiz restoranda bir iki müşteri daha var. Konuşmamızdan, bizim Türkiye’den geldiğimizi anlıyorlar. İki kelamdan sonra öğreniyoruz ki Cebel’de panayır var.
Çorbayı içer içmez. Kırcaali’deki işimizi halletmek üzere kalkıyoruz.
Saat 13.00 civarında, arkadaşımız Ergun gelip alıyor bizi... Sağlı sollu meşe ve çam ağaçlarının arasında yarım saatlik bir yolculuktan sonra, köftesiyle de meşhur Cebel kasabasına geliyoruz. Karşıdan yükselen duman ve elbette köfte, tavuk, kuzu çevirme kokuları karşılıyor bizi...
Mevsim biterken son panayırlarmış bunlar.
Aslında baharın gelişiyle ve özellikle Mayıs ayında Cebel, Kırcaali ve Haskovo kentlerinde büyük panayırlar kuruluyormuş. (İnternetten, tarihlerine kolayca ulaşabilirsiniz. Edirne ve Bursa’da da yapılanlar var. Şiddetle tavsiye ediyorum.)
Kaya tuzuna bana bana...
Çevre köylerden insanlar hem alışveriş hem de eğlence için geliyorlar panayırlara. En büyük özelliklerinden biri de, gençlerin birbirleriyle görüşüp kaynaşması. Büyük aşklar, panayırlarda başlayabiliyor yani...
Etrafta ne ararsan var. Dönme dolap, atlıkarınca, langırt ve daha birçok oyuncak...
Pamuk helvacı, elma şekerci, baloncu, tatlıcı neredeyse, orası çocuk cıvıltısından geçilmiyor. Çocukların gözleri ışıl ışıl...
Yalan yok! Onları görünce benim de gözlerim parlıyor. Beni buralara getiren köfte kokularının arasında gezerken, çocukluğum benden önce koşup elma şekeri, pamuk helva alıyor. İnanın aynı tat, aynı keyif...
Sunay’ın, “Kardeşim, buraya kadar gelmişken köfte yemeyecek miyiz?” sözleriyle, çocukluğumu olduğu yere bırakıp oturuyoruz bi köfte tezgâhının önüne.
Birer köfte, birer de bira söylüyoruz. Dokuz sekizlik şarkılar eşliğinde, coşkuyla oynayan insanları seyrediyoruz. Birer köfte hemen bitiveriyor...
Sunay masada otururken bi parça da kuzu çevirme alıyorum. Masamızda bir kap içine konulmuş kaya tuzuna bana bana götürüyoruz çevirmemizi.
O an orada olmanın keyfini anlatamam size.
Ergun sürekli çok yemememiz için uyarıyor, fazla bir şey yememeye çalışıyoruz. Çünkü, akşama Ergun’un eşi Şefika, babasının evine yemeğe bekliyor bizi. Kendimizi çok yemediğimize inandırmaya çalışarak panayır yerinden ayrılıyoruz...
Şopska-lahana salatası
Mastanlı kasabasının yukarı taraflarında yer alan Lale köyüne doğru yola çıkıyoruz. Karanlık çökerken varıyoruz köye...
Şefika, he zamanki ‘şahane’ samimiyetiyle karşılıyor bizi... Biz elimizi yüzümüzü yıkarken sofra kurulmuş bile... Kara tava içine yaptığı, göçmen işi kapamayı koyuyor önümüze. Şopska salatamız, içeceklerimiz, her şey şahane...
Yemeğin harika göründüğünü söylerken Şefika, “Bu köyün horozu, komşular getirdi, pilavını yaparken yağ bile kullanmadım” deyiveriyor. Son zamanlarda yediğim en güzel pilav ve en en güzel etlerden biri olduğunu söyleyebilirim. Ellerine sağlık Şefika!
Bu arada, masada Bulgaristan’da ve Avrupa’da çok tüketilen lahana salatası da var. Şefika, ince kıyılmış lahanaya çok az taze nane, azıcık sirke, azıcık zeytinyağı ve tuz koymuş... Nanenin lahanayla uyumu acayip bi şey! Kesinlikle bundan sonra ben de yapacağım...
Gece geç saate kadar Bulgaristan ve çocukluğumuzdan başka bir şey konuşmuyoruz. Gerçi biraz dedikodu da yaptık, ama olacak o kadar.
Ertesi gün köyden Mastanlı’ya inerken küçük bir panayıra daha denk geliyoruz. Elbette orada da bir iki saat geçirdik. Bi daha ne zaman bulacağız böyle eğlenceyi di mi ama...
Sayılı gün çabuk geçiyor. Aynı günün akşamı yolculuk var.
Çocukluğumuzla vedalaşma saati geliyor. Biz anavatana dönerken o tekrar köyüne, dağa bayıra, panayıra gidiyor.
Bi daha göndereceği güzel kokuya, mesaja kadar hoşça kal çocukluğum...
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024