Uzun zaman olmuş Çeşme’ye gitmeyeli. Özlemişim...
İki hafta önceki ziyaretimde Alaçatı Lagada Restoran’dan sonra lezzet katsayımız yükseldi. Çeşme çarşı içinde avare avare gezerken, tabir yerindeyse bir meze dolabına çarptık. Ya da çarpıldık desek daha doğru olacak.
Kafamı kaldırıp “Neresi burası yahu” diye mırıldanırken dost bir ses geldi kulağıma: “Ooo, abi hoş geldin.”
Dönüp baktığımda daha merhaba diyemeden sarıldık birbirimize. Oğlumun okul arkadaşlarının babası Devrim’den başkası değildi bu dost ses.
Devrim Özbek, eski işletmeci. Yıllarca farklı farklı restoranlarda çalıştıktan sonra, yanılmıyorsam 3-4 yıl önce açtı Çeşme Çarşı içinde Su Balık’ı.
İlk açıldığı zamanlar gelmiştim bir iki. Sonra işten güçten vakit bulamamıştım bi türlü gelmeye.
Kısmet bugüneymiş dedim, daldım içeriye. Çocuklar, işler, güçler, eşler derken Devrim’in eşi giriyor içeriye. Her zamanki muhabbetkâr tavrı ile “Nerdesin sen yahu, hayırsız” diyerek sarılıyor bana.
“Eee sen buraya kadar gelmişsin, Devrim bi şey ikram etmedi mi sana, çok güzel mezelerimiz var, tattırmadı mı?” diyor.
Devrim, hemen kolumdan tutup meze dolabımın başına götürüyor beni. Giderken, “Yahu, çok aceleci bizim İlknur” diye çaktırmadan dedikodumuzu da yapıyoruz.
‘Dolabı indir’
Meze dolabına daha ilk görüşte çarpılmıştım.
Şimdi güzelliklerin tadına bakma zamanı.
Bana kalsa “Dolabı indir masaya” diyesim var, ama her ne kadar yemeyi sevsem de o kadar çok meze var ki, birer kaşık tatsam patlarım diye düşünüyorum. “Devrim, sen minik minik yeni mezelerinden ver; abartmayalım” diyorum.
Allah’tan abartmayalım diyorum. Masamız bir donanıyor ki sormayın gitsin.
Su Balık’ın aşçısı Uğur, sessiz ve derinden besliyor bizi. Küçük küçük bi şiler getirirken meze adları dikkatimi çekiyor. Sadece Su Balık’a ait mezelere o kadar yakışan ve yakışıklı adlar koymuşlar ki; mezeye başka, adına başka bayılıyorum.
Mesela Eleni Meze (yeşil elma, taze fesleğen, kaşar loru ve gizli sırları), Uğur Böceği (süzme yoğurt, kereviz, taze kekik, şarap, süt), su ezme (sütlük otu, süzme yoğurt, havuç, soğan), Maço (köz paprika, ceviz, çörek otu, susam, rezene), Rum Ezme (süzme yoğurt, haşhaş, susam, sumak, acur) gibi...
Su bile içmiyorum
“Yuh Fedai” dediğinizi duyar gibiyim. Yok yok demeyin, inanın birer kaşık tattım. Ama bazısına dayanamayıp tamamını götürdüğüm de doğrudur.
En son Uğur’un deniz ürünleriyle şenlendirilmiş, özel soslu makarnasını tadıyorum. Öyle ki, üzerine su bile içmiyorum; ağzımdaki şahane lezzet uçup gitmesin diye.
Devrim, “Abi, kışa özellikle gelmeni istiyorum, limon ağacı altında odun sobasının keyfine bayılacaksın” diyor. İçim gidiyor.
Sözleşiyoruz kış için. Eşi İlknur’la beni uğurluyorlar.
Sokağın başına geldiğimde dönüp bakıyorum. “Vallahi helal olsun, Çeşme’de çarşı içinde şahane, şirin, albenili, yaz kış açık ve en önemlisi de lezzetli bi mekân yaratmışlar” diye mırıldanıyorum.
Giderken söyledikleri “limon ağacı altı odun sobası” muhabbeti aklımda, Uğur Usta’nın enfes özel soslu makarnasının tadı damağımda evimin yolunu tutuyorum.
Maşallah diyorum...
(0232) 712 05 54
Ben olsam...
İzmir Büyükşehir Belediyesi, ‘Güzel İzmir’i bi uçtan bi uca bisiklet yoluyla bağlama çabası içinde. (Çabası diyorum, çünkü çok kopuk alan ve çalışma var halen...)
Çok güzel, hatta şahane bi iş. Ama minik bir iki ekleme yapılsa çok daha şık olacak.
Mesela ben olsam, bisiklet yolunun belli başlı noktalarına Avrupa’da bir iki yerde gördüğüm, çelik bir tele geçirilmiş minik bisiklet tamir setleri koyardım. Bisiklet yolunu taçlandırırdım.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024