Fedai Ünal

Fedai Ünal

fedonunal@gmail.com

Tüm Yazıları

Sizlerle sohbete başlarken, gezip tozacağız demiştim.

Geçen hafta Kemeraltı’ndaydık.

Haydi o zaman bugünde şöyle bi Bornova’yı gezelim ne dersiniz.

Eeee, gezerken de aç susuz duracak halimiz yok di mi ya.

Bir iki lezzet mekanına uğrayacağız elbette.

Şimdi atın sokağa kendinizi, bi Bornova yapacağız...

Ben; İzmir Çamdibi’nde, Yeşilova’da, Altındağ’da büyüdüm. Çocukluğum Çimentaş’ın toprak aldığı çukurlarda top oynayarak, çevredeki şeftali, mandalina bahçelerini dolaşarak geçti. Ne bereketli, ne güzel yerlermiş meğer o topraklar.

Haberin Devamı

Yeni yeni öğreniyorum. Öyle olmasa bamyası, üzümü bu kadar meşhur olurmuymuş hiç.

Şimdilerde güzel Bornova’nın ne bamyası kaldı, ne de mis kokulu misket üzümü.

Bir şeyler yapılmaya çalışılıyor ama ne kadar yeterli olur bilinmez.

Yanılmıyorsam geçtiğimiz yıl misket üzümünün fidesini dağıtmışlardı. Ben de aldım, diktim. Bamyası ise maalesef yok denecek kadar az.

Kemeraltı’nda bir dükkanda, “Pulat” marka konservede gördüm en son “Bornova Bamyası”nın resmini. Umarım o da tekrar anlı şanlı “Bornova Bamyası” adıyla bereketli topraklarda yeniden hayat bulur.

Altındağ’da “Dönerci Vedat Usta”da döner, başka bi şey...

Bir arkadaşım geçtiğimiz günlerde “Haydi Fedo, seni Altındağ’da bi dönerciye götüreceğim” dedi. “Altındağ mı? Bilirim oraları” diyecek oldum, “Sen bugün kendini bana emanet et, gerisine karışma” dedi.

Saat 13.00 civarı garaj istikametine doğru yola çıktık. Kokluca Mezarlığı’nı, meşhur havuzlu kahveyi geçtik. Eski Altındağ Belediyesi’nden yaklaşık 400 metre sonra sağda küçük bir dükkanda bitti yolculuğumuz.

Ne yalan söyleyeyim, öyle albenili de bi dükkan değil geldiğimiz yer. İçeriye adım attığımız andan itibaren mis gibi döner kokusuyla bi amca “hoş geldin”le karşıladı bizi.

Dediğim gibi küçük bir dükkan, gördüğümüz ilk boş yere oturduk. Masa üzerinde kuruluş tarihleri 1996’yı, döneri hayvanın neresinden yaptıklarını ve fiyatlarını gösteren mönü vardı.

Siparişten önce sumaklı soğan ve ayrıca kırmızı-beyaz lahana biraz da maydanoz ile harmanlanmış, üzerine zeytinyağı ve nar ekşisi dökülmüş garnetürlerimiz geldi. Birer tek döner sipariş ettik.

Haberin Devamı

Beklerken ustayla sohbet fırsatım oldu. Genç bir adam Vedat Usta. 7 yaşından beri lokantacılık işinde. Önceleri her çeşit yemek varmış lokantada. Ancak sekiz yıl önce Vedat Bey, ustasından öğrendiği döneri yapmaya karar vermiş. Eeee doğrusu iyi de etmiş. Sekiz yıldır sadece döner sarıyor aynı dükkanda. Etleri kendileri işliyor, lavaşlarını, ayranlarını kendileri yapıyor.

Ailece herkes işin bi ucundan tutuyor.

İzmir’in en işlek yerlerinden birinde kendilerinin işleteceği bir şube düşünüyorlar, ancak karar vermemişler.

İşte dönerimiz geldi. Tam kararında, kurumamış, suyunda servis ediliyor. Yanında, kendilerinin pişirdiği incecik lavaş ekmeği ile sunuluyor.

Böyle çok beğenerek yediğim ikinci döner bu.

İlki Bursa Uludağ Kebapçısı’ndaydı. Ayranlarını bakır tas içinde minik bir kepçeyle getiriyorlar, onunla içiyorsunuz. Porsiyonları gramajlı, tek döner gayet doyurucu. Arkadaşıma teşekkür ediyorum bu güzel mekanı benimle tanıştırdığı için. “Bitmedi” diyor dostum. Teşekkür edip kalkıyoruz Dönerci Vedat Usta’dan.

Haberin Devamı

“Gelmişken İzmir’in ilk kurulduğu alanı göstereceğim” diyor.

Şahane bir yer; Yeşilova Höyüğü.

Garajın arka tarafında, otoyolu gören bir yere doğru ilerliyoruz. Yeşilova burası. Önümüze birden ihtişamlı, zarif bir bina çıkıyor. Çat kapı girdik içeri. İki dakika sonra yanımıza son derece kibar bir beyefendi yanaştı, “Arkadaşlarım sizi birazdan gezdirecek” dedi.

Ardından yine kibar bir hanımefendi arkeolog bizim isteğimizle hızlı bir tur yaptırdı müzede bize. Gerçekten çok güzeldi.

Aklınızda bulunsun

2 Nisan Pazar günü Buca Belediyesi’nin ev sahipliğinde Karacaağaç Mahallesi’nde “Neşeli Otlar Festivali”ni kaçırmayın. Çevre köylerinde yetişen otların tanıtılacağı etkinlikte, yöresel yemekleri tatma imkanı da bulacaksınız. Ayrıca ben de sizler için elimden geldiğince karışık ot kavurması ve tarifini verdiğim rezene salatasını yapacağım. Buca Belediyesi’nin festival günü, belediye hizmet binası önünden saat 10.00’da ücretsiz servis hizmeti olacakmış haberiniz olsun.

Taze rezene salatası...

Yine çok değişik ama bir o kadar da kolay bir tarif. Sizlere buradan kendi yaptığım yemeklerin tariflerini veriyorum. Bu da onlardan biri.
Buyrun rezene salatasına...

Malzemeler:

1 adet yumruk büyüklüğünde taze rezene.

3-4 adet minik kırmızı turp.

1 adet limon.

2-3 kaşık sızma zeytinyağ ve biraz tuz.

Yapımına gelince. Rezenenizi ayıklayın. Kalın bir rendeden geçirebileceğiniz gibi, ikiye kesip çok ince yarım ay şeklinde doğrayın. Aynı şekilde minik turplarınızı da yarım ay veya dilediğiniz gibi ince ince doğrayıp, rezenenin üzerine serpiştirin. Birazda rezenenin yeşil, dereotuna benzeyen narin taraflarından doğrayın. Bir limonu minik bir kavanoza sıkın, iki kaşık zeytinyağı ve tuzu ekleyin. Kavanozun kapağını kapatıp bir dakika çalkalayın. Limon ile birbirine karışmış muhteşem karışımı salataya dökün. Veee işte püf noktası. Salatanızı mutlaka ellerinizle karıştırın. Karıştırırken hafifçe sıkın.

Şahane lezzet hazır. Afiyet olsun...