Oldum olası severim eskileri, eskicileri, tarihi evleri. Tam bir “Bitpazarı” aşığıyım. Alsancak’ta dolanırken, tıpkı Kemeraltı’nda olduğu gibi başım yukarıda geziyorum hep. Cumbalı evlere bayılıyorum. Hele ki restore edilipte ve ben gibilerin girip çıkabileceği yerlere dönüşürse bi o kadar daha çok seviyorum bu evleri.
Böyle bi yerden sözetmek istiyorum size bugün. Alsancak Saint Joseph’in sokağında bir ev burası. Sevgili dostum Efe Akçakayalıoğlu yıllardır burada yaşıyor. Ve bi sabah burayı kafe yapmaya karar veriyor. Adını da çok sevdiği, şirin, minik köpekleri Çakıl ve Zeytin’in isimlerini koyuyor. Efe’de benim gibi eskiye, tarihe tanıklık etmiş, insanlara hizmet etmiş eşyalara meraklı. Çakıl Zeytin Cafe’den içeriye girer girmez, bunu hissediyorsunuz.
Ara sıra uğruyorum dostumun kafesine. Eskilerden laflıyoruz. Laflıyoruz değil de bildiğin gıybet yapıyoruz desek yeridir. Kafeye girer girmez tarihle burun buruna geliyorsunuz. Eski bavullar, televizyonlar, sehpalar, radyolar, Osmanlı fermanları, yok yok anlayacağınız.
Elbette kafeye adını veren Çakıl ve Zeytin de oradalar.
Geçen gün gittiğimde pek gıybet yapmadık. Daha burası kafe değilken girişte bulunan boru tipi sobanın üzerinde kalamar pişirmiştik, e birer kadeh de parlatmıştık elbet. O günden konuştuk. Yine yapalım dedik. Kafenin minik ama bir o kadar da şirin bahçesinde sohbetimiz sürerken ufaktan yağmur atıştırmaya başladı. Tam bu anda çalışan arkadaşlarımdan biri üzeri tepeleme dolu bir şey getirdi. Efe “hadi abi içeriye geçelim” dedi. Fakat ben bahçedeki gölgeliğin altında oturmayı tercih ettim. Yağmurun pıtırtısını, toprağın kokusunu hissetmek herşeyden kıymetli benim için. Efe’de kırmadı beni oturduk gölgeliğin altına. “Anne pizzası bu Fedo, bi dene lütfen” dedi.
Ah! Denemez olaydım. Şimdi müptelası oldum. Alsancak ve civarındaysam ve bi şeyler atıştıracaksam dooğru Çakıl Zeytin Cafe’ye. Ellerinden geldiğince herşeylerini kendileri yapıyorlar. Mesela yoğurdu Efe mayalıyor.
Okul zamanı ders çalışan çocuklar, gençler ve benim gibi kafa dinlemek isteyenlerin mekanı olmuş Çakıl Zeytin Cafe.
Gençler elmalı, tarçınlı ve bol cevizli keklerine bayılıyorlar.
Arada arıyor Efe “Fedo şunu yaptık, bu yeni keşif, bunu kesin tatman lazım” diye. Dün akşam aradı yine “abi bi lazanya yaptım, olmaz böyle şey” diye girdi söze “dur” dedim Efe “dur! Şimdi bi yerlerim düşecek”
Yetinmemiş fotoğraflarını yollamış ben anlattırmayınca.
Bi de not düşmüş; fasulyeli salata ve yoğurtlu pancar eşliğinde sunuyoruz.
E borçlusun artık sevgili dostum, aynısından yapacaksın bana da.
Tel: 0532 241 08 37
Neden ‘Kaf Sin Kaf’ biliyor musunuz?
Geçen hafta Karşıyaka Hamdullah Suphi Tanrıöver’de okuyan oğlumun da içinde olduğu TÜBİTAK’ın okullarda organize ettiği bir proje sunumları organizasyonuna katıldım.
Çocukların yaptıkları çeşit çeşit icatları görme şansı buldum. Farklı projeleri sunmayı beklerken müthiş heyecanlarına tanık oldum. Robottan, su arıtılırken meydana gelen enerjiyi elektriğe dönüştüren aparata kadar birçok proje vardı. Bir tanesi vardı ki benim çok ilgimi çekti.
Projenin adı “Gizemli Yolculuk.”
Amacı yaşadığımız şehirdeki objeler, sokaklar, olaylar ve tabirlerin neden böyle anıldıklarına ışık tutmak.
Mesela Karşıyaka Spor Kulübü’nün neden tezahüratının Kaf Sin Kaf olduğunu, Yunuslar heykelinin hikayesini bu stantta öğrendim.
Kaf Sin Kaf, Osmanlıca alfabedeki harflerden oluşuyor ve bugün hala bu şekliyle bir tezahürat yapıyor Karşıyakalı sporseverler.
Bu güzel fikre Türkçe öğretmenleri Mehmet Sait Korkut desteği ile imza atan Irmak Gür, Rima Ada, Ataberk Ergüven ve Arda Ünal’ı kutluyorum.
Bravo çocuklar.
Kuzu çevirme bahane dostluk ise şahane!
İnsan yaş aldıkça doğduğu toprakları özlermiş. Galiba “toprak çeker” tabiri de buradan geliyor. Ben de aynen söylediğim gibi oldum son zamanlarda. Doğduğum toprakları, köyüm Ustanlar’ı özlüyorum.
Son iki yıldır da bu özlemimi sık sık Bulgaristan’a, köyüme, Ustanlar’a giderek gideriyorum. Geçen sene annemin vefatı vesilesiyle babamla birlikte annemin köyünde mevlit okutmak için gitmiştik.
Aynı tarihte şu anda sadece yazları bir iki kişinin yaşamını sürdürdüğü kendi köyümüzde bir organizasyon olduğunu duyduk. Benimle aynı yaştaki Ergün ve Sevgin isimli dostlarım, benim de 8 yaşına kadar yaşadığım köyde yaşayanları mayıs ayının ilk cumartesi günü bir kuzu çevirme organizasyonunda bir araya getiriyorlar.
Bu organizasyonunu yıl boyunca bütün Bulgaristan’a, Türkiye’ye ve Avrupa’ya yayıyorlar. Amaçları köyümüzün insanlarını yılda bir kez olsun bir araya getirmek. Geçen sene 25 farklı insan toplandık. Bu yıl katılım azdı maalesef 15 kişi de kaldık. Fakat tam 41 yıldır görüşemediğimiz, çocukken en yakın arkadaşım Ruşen’le bir araya gelmek paha biçilmezdi. Organizasyonda Bulgaristan’da pek meşhur olan kuzu çevirme de yapıyor bu iki güzel adam. Bize sadece yemek kalıyor.
Sevgili arkadaşlarım Ergün ve Sevgin’in bu güzel birlikteliği sağlamak adına gösterdikleri çabaya çok teşekkür ediyorum.
Bu arada sizlere de mayıs ayının 5 ve 6’sında Bulgaristan’da olmanızı öneririm.
İki gün boyunca panayırdan panayıra gezerek çok değişik zamanlar geçirebilirsiniz….
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024