Hayat hep plan program değildir. Anlıktır bazı şeyler. Gidersin, gelirsin; yersin, içersin. Ben de böyle biriyim işte.
Hızlı karar alırım, pişman olurum ama yine de karar alırım. İşte geçtiğimiz günlerde Balkan turuna da böyle karar verdim. Evet, yine pişman oldum! Oldum ama bu sefer daha önce neden gitmediğime pişman oldum.
Size teker teker nereleri gördüm, neleri gördüm anlatmaya kalkarsam inanın bu sayfa, sayfalar yetmez. O nedenle hızlandırılmış bir yemek muhabbetinin içinde iki satır bişeyler anlatmaya çalışacağım. Eğer keyiflenirseniz İzmir’den direkt uçabilirsiniz.
Malumunuz Bulgaristan göçmeniyim. Tam bir Balkanlıyım yani. Her sene bir iki kez memlekete gitmezsem olmaz. Özlüyorum, hem de çok. Bu Balkan turu da böyle bir özlemin neticesi aslında. Neyse fazla uzatmadan bodoslama dalayım ben Balkanlara.
Belgrad’da Cevapçiçi
Sabah erken saatte uçtuk Lady Travel’in uçağı ile İzmir’den Belgrad’a. İndiğimizde şahane apar topar doluştuk otobüslere ve dooğru otele. İlk gün biraz sersemledik, Belgrad turu, Sava, Tuna Nehri derken benim beklediğim zamanlar geldi çattı. Acıktım anlayacağınız.
Böyle gezilerde serbest zamanlarda her daim yeni şeyler keşfetme gayretim olur. Belgrad’da da ara sokakları gezinirken küçük bir restoranda şahane köfteler (cevapçiçi) yedim. İlk izlenimim olumluydu yani. Sonra da bu düzenli şehirde bir iki farklı yerde yerel biralarını denedim.
Aynı gün Sırbistan’dan Bosna Hersek Cumhuriyeti’ne geçerken yol üzerindeki köy evlerine bayıldım.
Bu kadar bakımlı, basit ama düzenli evleri sadece filmlerde görmüştüm.
Kuru Et ve Boşnak Böreği
Sınır öncesi rehberimiz Recail’in önerdiği bir lokantada Gulaş yiyecektik ancak servis yetişmeyeceğinden vazgeçtik. Daldık Bosna Hersek Cumhuriyeti’ne. Daha sınırdan geçer geçmez rehberimiz Recail’in (Osman) kulağına, kuru et alabileceğimiz bi yer var mı diye fısıldadım. Balkan şivesiyle “Var be ya” yanıtını aldıktan sonra ver elini Saray Bosna.
Ertesi günkü şehir turundan sonra eski çarşıda yani aslen Osmanlı Çarşısı’nda Boşnak Böreği’nin tadına baktık. Odun ateşinde, gözünüzün önünde kapakların altında pişen börğein lezzeti şahane.
Sonra sadece şarküteri ürünleri satan pazaryerine gittik. Cennet gibiydi vallahi, kuru et cenneti. Bilenler bilmeyenlere anlattık, kuru etin nasıl bi şey olduğunu. Benim alışveriş yaptığım dükkan 30 yıldır yapıyor bu işi. Eldar Babiç babasının işini sürdürüyor. Dükkanın adı da Babiç.
Bu arada rehberimiz Recail bir Makedon Türkü, acayip keyifli, neşeli birisi. Hele bir yardımıcısı var Cengiz. Yok böyle bir çocuk. Turda yardımına koşmadığı yok. Yol çok keyifli. Alabildiğine yeşil, su, orman her taraf. Zaten rehberimiz sıkıldığımızı anladığı anda hemen kendi lehçesiyle bi “tuzlu” fıkra anlatıp keyiflendiriyor bizleri.
Meritva ve kuzu çevirme
İşte yine yoldayız. Saat öğleyi geçti. Acıktık ama sabırla Yablanitsa dağı eteklerinde akan Meritva Nehri manzaralı kuzu çevirme yapan meşhur bir yere varmayı bekliyoruz. Sonunda bu muhteşem yere geliyoruz. Yerin adı Kovaçeviç. (Bizim bildiğimiz futbolcu ile ilgisi yok.) Sevgili dostlar ben, ki kuzu çevirmeyi çokça Bulgaristan’da da yerim, kendimiz de yaparız. Fakat bu kadar güzelini yememiştim. Gözünüzün önünde dönen kuzular olmasa önünüze servis edilen kuzuyu haşlama zannedersiniz. Eee bu kadar güzel bi mekanda, şahane manzara eşliğinde bi kadehcik beyaz şarabımı da içiyorum elbette. Her ne kadar ayrılmak istemesem de düşüyoruz yine yollara.
Kolbasitsa sosis köfte
Karadağ, Kotor, Budva geze geze gidiyoruz. Akşam konaklamamız Karadağ’ın başkenti Podgoritsa’da. Yol herkesi yordu. Öğlen yediğimiz kuzu çevirmenin kırıntılarını çiğnemekle geçti yolculuğumuz. Ama Recail’in dediğine göre akşam yemeği enfes.
Saat 21.00 sularında restona geliyoruz. Dışarıdan sakin sessiz bir yere benziyor. Ama içerisi öyle değil. Karadağ’da alışmadığımız hızlılıkta her şey. Köfte, kebap kokuları geliyor dışarıya. Hıncahınç dolu anlayacağınız. Masalarımız hazır bizi bekliyor. Hızlıca servis yapılıyor. Belgrad’da yediğim köftelerin biraz daha iri ve çok az farklısı geliyor. Yalnız bu sefer merguez sosise benzer Kolbasitsa dedikleri köfte de eşlik ediyor. Her şey harika. Sırf burada uzun bir akşam yemeği yemek için tekrar gideceğim sanıyorum Karadağ’a.
Ha bu arada restoranın adı Pod Volat Restaurant, giderseniz uğrayın derim.
Süper bi geziydi. Daha anlatacak çok şey var ama yer yok. O nedenle kalanını ilerleyen günlerde anlatayım dilerseniz.
İyisi mi siz bugün bi Boşnak Böreği ile başlayın geziye. Ne dersiniz…
Balık muhabbeti
Balık konusundaki hassasiyetimi biliyorsunuz. Öyle ki bu konunun cengaveriyim desem yeridir. Geçtiğimiz günlerde özel bir yemekte konuya dair edilen sohbetten bir iki kelam etmek istiyorum.
Ülkemizdeki balık stoklarını hızla tükettiğimiz aşikar. Bunun bence en büyük sebeplerinden biri kontrolsüz ve yasadışı avlanma. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde artık balık da ithal ediyoruz.
Yaz aylarında yine sahil yerlerinde fahiş fiyatlı balığa mahkum ediliyoruz. Oysa ne trajikomik bir durumdur ki ülkemizin hayvansal ürün kapsamında tek ihraç ettiği ürün de balık. Üreticilerimiz her yıl üstün lezzet ödülünü de uluslararası en ciddi kurumların değerlenmesinden geçerek birincilik madalyasıyla alıyor.
Bu sene Pınar Deniz Ürünleri bu ödüle layık görülmüş. Bu kadar şahane işler yaparken artık bu anlamsız deniz balığı mı çiftlik balığı mı saçmalığından kurtulmalıyız.
Zaten pek çok restoranda deniz balığı diye 3 kat fazla para ödeyerek çiftlik balığını yiyor ve çok da lezzetli buluyoruz.
Dünyanın her yerine üstün kalite standardıyla ihraç ettiğimiz balıklarımıza burun kıvırıp, ithal tatsız tuzsuz okyanus veya sıcak bölge balıklarına meyil etmek bana çok manasız geliyor. Söylentiyi bırakıp aslını görme zamanı artık.
Dövizimiz de cebimizde kalsın, ağzımızın tadı da şenlensin.
Ben olsam
Yurtdışı gezilerimde hep görüyorum. Tarihi mekanların önünde ülkenin en küçük parasına o mekanın minyatür bir kalıbı ile minik madalyonlar yapan makineler var. Önce ücretini, sonra da kalıbın uygulanacağı parayı haznelerine koyuyorsunuz ve mekanik kolu çevirerek paranın üzerine basılmasını sağlıyorsunuz.
Demem o ki, Ben olsam “Güzel İzmir”in saat kulesine hemen böyle bir makine koyar şehrin siluetinin dünyanın dört bir yanına dağılmasını sağlardım.
İşte yanda gördüğünüz bu makine anlattığım işi yapan makine…
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024