Randevu yerimiz, sevgilimizin eli, ilk öpücüğü, yalnızlığımız, derin bakışmalarımız, akşam eğlencemiz, ağız tadımız bizim Kordon...
İzmir’in, İzmirlinin olmazsa olmazı.
Gerçi ben sevgili eli, öpücük kısmını çoktan geride bıraktım.
Daha çok eğlence, ağız tadı kısmıyla ilgileniyorum.
E hal böyle olunca da epeydir Kordon’daki yerlerini İzmirliyle buluşturma çabası içinde olan Ayvalık Balıkçısı tadilatını bitirse de bir iki meze tatsak derdindeyim.
Neyse ki çabuk bitirdiler işlerini de geçen hafta bi arkadaşımla çöktük masalarına.
Garsonun “Meze dolabımıza bakmak ister misiniz?” demesiyle, oturmamızla kalkmamız bir oluyor. Geçiyorum, meze dolabının başına.
Oy oy oy ooooy...
Yok böyle bir meze dolabı. Resmen gözümüz dönüyor. Aklınıza gelen her meze var. Ayrıca aklınıza gelmeyen, pek öyle bilinmeyen de pek çok mezeleri var. Öyle ki Ayvalık Balıkçısı’nın İzmir’e gelişi meze çıtasını epey bi yukarı çekeceği kuşkusuz.
Dolap başında biraz meze, yemek muhabbetinin ardından; ızgara enginar, Ayvalık mezesi, biber yoğurtlama, çiroz, elbette benim pek sevdiğim marine levrek vee olmazsa olmazlardan lakerda söylüyoruz. Masamız pek bi şenlikli oluyor. Sevgili ağabeyim Nedim Bubik’in “Öğle rakısı candır Fedo” sözü aklıma geliyor ve elbette gereğini yapıyorum.
Mezeleri tadarken, kendimizi emanet ettiğimiz garsonumuz kulağıma eğilip “Biraz levrek kebabı yaptırıyorum abi” diyor. Ne diim “peki” diyorum.
Biraz sonra levrek kebabı geliyor. Şevketi bostan yoğurtlaması üzerine tereyağı ile kıvam verilmiş levreğimiz geliyor. Yoğurdun üzerine dizilmiş levrekler şahane görünüyor. Genelde böyle karışımlı balığı pek onaylamam. Ancak nefis bir levrek yediğimi söylemesem ustaya haksızlık etmiş olurum. Kaliteli malzemenin usta ellerle buluşması ne demekmiş, ustamız bunu bize levrek kebabıyla kanıtlıyor.
Atatürk çok severmiş
Masamızda bir meze var ki, çok beğeniyorum. Garson dostum, beğendiğimi anlıyor ve usulca kulağıma “Atamız bu mezeyi pek severmiş” diye fısıldıyor.
Pek çok misafir “Atatürk Mezesi” diye istiyormuş.
Meraklanıyorum.
“Nedir bu, nasıl yapılıyor?”
Garson dostum anlatıyor.
“Kuru börülceyi haşlayıp favadan hallice eziyoruz. Sonra içine yeter miktar tahin, dere otu ve üzerine kabaca dövülmüş ceviz ile servis ediyoruz. Atamızın sevdiği bu mezeye aslında biz Ayvalık Mezesi diyoruz. Ama bunu duyan herkes Atatürk Mezesi diyor.”
Vallahi bu mezeyle benim öğle rakısı, duyduklarımla dahada güzelleşiyor sanki...
Sohbet sürerken masamızla ilgilenen garson gülümseyerek elinde bir güveçle geliyor, “Ustam yolladı, size özel”...
Merakla çatalımı daldırıyorum güvecin içine. Şaşırmadım desem yalan olur. İçinden çıkan bir kabak çiçeği dolması. Tabağıma alıp şöyle bir kesecek oluyorum kiii, aman Allahım! Dolmanın içinden çıkanlar, daha ben tadına bakmadan beni mest ediyor. Kabak çiçeğinin içine minik minik karidesler, ahtapot parçaları doldurmuş. Öylece güveçte pişirmiş. Üzerine de beşamel bir sos hazırlamış. Şahane bir lezzet yaratmış. Usta kendini aşmış anlayacağınız.
Halen Ayvalık, İzmir Bostanlı ve Kordon’da lezzet düşkünlerine hizmet veren Ayvalık Balıkçısı’nda tattığımız her şey, restoran ustaları tarafından yapılıyormuş. Bunu duyunca bir kez daha “helal olsun” diyorum.
Masamızdan kalkıp giderken meze dolabının önünde saygıyla eğiliyorum.
“Ayvalık, İzmir’e gelmiş” demekten alamıyorum kendimi.
Ellerinize sağlık dostlar.
İzmir’e hoş geldiniz...
Yolunuz açık, lezzetiniz bol olsun...
Yüreğinin götürdüğü yere giden adam...
Levent Abi’yi* ilk tanımamız, oğlumun kalçası ile ilgili yaşadığımız sorun sebepliydi. Şükür, o sorunumuz kalmadı. Bizim tekrar karşılaşmamızsa yıllar sonraya rastgeldi.
Ne bilelim bi gün “O yüreğinin götürdüğü yere, bense midemin götürdüğü yere giderken” yollarımızın kesişeceğini... Şükür ki, bu sefer güzel şeyler bir araya getirdi bizi. Ortak noktamız ‘lezzet’ti. Ege Gastronomi Turizmi Derneği’nin kuruluşunda sohbetimiz ilerledi. O zaman öğrendim Levent Abi’nin ‘Zeytinyağı Müzesi’ çalışmalarını. Yaptığımız sohbetlerde böyle işlerin gerçekten de gönül işi, yürek işi olduğunu ve de hiç de kolay olmadığını anladım.
İşte geçen hafta sevgili ağabeyim Levent Köstem’in gözlerinin parıltısı ‘Köstem Zeytinyağı Müzesi’ ilk ziyaretçileriyle buluştu. Eski İzmir-Çeşme yolu üzerinde, otobanın Zeytinler çıkışının tam karşısında sizleri bekliyor.
Müzeyi gezerken zeytine bir kez daha saygı duydum. Asırlardır barışın simgesi olan zeytin, kendisini işleyen alet edevatın bir araya gelmesiyle bile yüzlerce insanı bir araya getirmişti. Boşuna değilmiş dedim, bu yüce ağacın barışın simgesi oluşu.
Size müzeyi anlatmayacağım. Israrla gidip görmenizi öneriyorum. Gidip gördüğünüzde anlayacaksınız ‘Yüreğinin götürdüğü yere giden adam Levent Köstem’in ne muhteşem bi iş başardığını.
Aklına, emeğine, yüreğine sağlık Levent Abim...
* Dr. Levent Köstem, Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024