Bilen bilir, ben öyle kahvaltıcı bi insan değilimdir. Hele hele şu malum her yerde bulunan köy kahvaltıcısı hiç değilimdir.
Ukalalık olmasın ama o nedir yahu, cefakar köylü kahvaltısını 10 çeşit reçel, beş çeşit peynir, kırk çeşit ekmekle mi yapar.
Bi tarhana, biraz turşu veya biraz peynir, zeytinyağı, domates kahvaltı bitti.
Neyse lafı fazla uzatmayacağım. Sizlere sevdiğim kahvaltıyı anlatacağım. Uzun zamandır özellikle sabah saatinde gitmek istediğim bir yer vardı Kemeraltı’nda; Antalya Börekçisi... Methini çok önceden biliyorum ama nedense bi türlü gidip böreğinin tadına bakmak kısmet olmamıştı.
***
Evet, çok sık gidiyorum Kemeraltı’na fakat ben öğünü, öğün saatinde yaptığımdan bir türlü sabah kahvaltısına denk getirememiştim Antalya Börekçisi’ninin böreklerini. Halbuki kahvaltıya bayılan bir eşim var benim. Neredeyse üç öğünü kahvaltıyla geçirebilir. Sağolsun yine onun sayesinde gittim Kemeraltı Antalya Börekçisi’nin leziz böreklerini tatmaya.
Geçtiğimiz pazartesi sabahı oğlum Efe, sevgili eşim Ebru ile biraz erken uyandık. Sabah mahmurluğunu üzerimizden atmaya çalışırken Ebru’nun “hadi kahvaltıyı Kemeraltı’nda yapalım” önerisini ben, “olur, Antalya Börekçisine gidelim, hem de bisikletle” diye cevapladım. Hızlıca evden çıkıp atladık bisikletlerimize. Karşıyaka’dan Bostanlı’ya, vapurla Konak’a ve oradan da hızlıca Kemeraltı’nda börekçiye. Hepi topu 40 dakikada kahvaltı masasındayız işte.
Antalya Börekçisi Kemeraltı’na Saat Kulesi’nin oradan girdiğinizde, Kemeraltı Karakolundan hemen sola dönünce 50 metre sonra solda minik bir dükkan.
Sokaktan geçerken camekanından içeriye baktığınızda birinin hararetle hamur açtığını görebilirsiniz.
Usta hamuru havaya kaldırdığında neredeyse karşısı görünüyor. Zar gibi anlayacağınız.
İlk kez Filiz keşfetmiş
Biz de bu harakete katkı için masamıza gelen garsona hemen verdik siparişlerimizi. Ben klasik kıymalı, Efe mantarlı-ıspanaklı, Ebru’da peynirli börek istedi. Ha, bu arada Antalya Böreği’nin özelliği yufkasının hemen açılması ve böreğin sizin isteğinize göre hazırlanıp, sıcak sıcak önünüze gelmesi.
Siparişleri alan garsonumuzun ardından ben de sanki börekleri ben yapacakmışım gibi kalkıp yufka açan ustanın yanında alıyorum soluğu. Meraklı meraklı sorular soruyorum o yoğunlukta. Usta hiç işinden ödün vermeden yanıtlıyor sorularımı. 20 küsur yıldır Antalya Börekçi’sinde çalışıyormuş. Asıl Börekçi Osman Usta. O anda dükkanda yok. Ama böreği açan genç ustamız Osman Usta’yı aratmıyor. Sabırla benim gerekli gereksiz tüm sorularımı yanıtlıyor. Muhabbetin derinleştiği anlarda birden duvardaki Hürriyet kupürü dikkatimi çekiyor. 90’lı yıllarda Hürriyet Gazetesi’nde birlikte çalıştığım sevgili arkadaşım Filiz Okay’ın “Lezzet Durakları” köşesinin çerçevelenmiş yazasını görüyorum. Daha o yıllarda bu yeme içme işleri bugünkü kadar popüler değilken keşfetmiş rahmetli Filiz Antalya Börekçisini.
Usta hem böreğini açıyor, hem de mekanı ilk yazanın gazeteci Filiz Okay olduğunu anlatıyor. Bense bi an geçmişe gidip geliyorum.
Ve hemen eri geliyorum elbet. İşte çıtır çıtır böreklerimiz masada. Yanında şahane bi ayran. Daha ne olsun.
Açıkçası peynirli ve kıymalısını beğendiğimizi söyleyebilirim. Zaten böreğin aslı da bu iki çeşitten oluşuyor. Mantarlısını pek tutmadım.
Aslında ikinci porsiyon kıymalıyı da söyleyecektim ama eşim Ebru gözlerini büyütüp “yok artık!” deyince utanıp vazgeçtim. Aslında maksadım kötü değildi sadece içtiğim buzz gibi limonatayla börek birbirine yakışıyor mu onu test etmekti.
Kötü niyetim yoktu yani. Güzel bi kahvaltıydı anlayacağınız.
Teşekkürler Antalya Börekçisi ve teşekkürler Osman Usta. Hem böreklerine hem de el verip yeni ustalar yetiştirmene.
Balkanlı olmak çok zor iş be!
Hani keçinin sevmediği ot burnunda bitermiş ya, benim de tam aksine sevdiğim bütün otlar burnumda bitiyor. E açıkçası Bulgaristan burnumda tütüyor.
Geçen cumartesi avare avare Alsancak Kıbrıs Yehitleri Caddesi’nde yürüyorum. Yıllarca birlikte çalıştığımız, daha doğrusu reklamcılık tabiri ile iş ortaklığı yaptığımız Gönen Kurtdemir (Lady Travel) ile karşılaştım. Ayak üstü hal hatırdan sonra biraz eskilere gittik. Hatta iş geçmişimizi bir iki yabancı kelimeyle özetlerken kahkahalarla güldük. Disket, zip, cd, e-mail...
Neyse bu keyifli sohbetin arasına “memlekete gidiyormusun?” sorusunu sıkıştırdı bi ara Gönen. Sonra nasıl olduysa Balkanlar Turu’na geldik. Ama buraya gelmemizde benim kabahatim olmadığını söyleyemeyeceğim. Çünkü memleket deyince, Balkanlar deyince aklım karışıyor. Düşünsenize şahane şaraplar, kuzu çevirmeler, kebapçeler, küfteler, kuru etler, Boşnak börekleri, kapamalar ve en şahanesi de yemyeşil bir doğa, alabildiğine orman.
Haziran ayının en sıcak günlerinde bu muhabbeti yapmak bile yetti diye düşünürken Gönen zehiri içime saldı.
“Uçakla İzmir’den 50 dakikada Tiran’dasın, atla hemen git, şahane bi turumuz var” deyince kafa bende iyice gitti tabii.
Şimdi bi hattadır öylemi yapsam, böylemi yapsam diyerek harıl harıl gidiş tarihimi belirlemeye çalışıyorum.
Dilerim sizin de sevdiğiniz otlar, sevdiğiniz arkadaşlarınız çıkar hep karşınıza ve böyle güzel haberler verirler her daim.
Offfff, köfte kokuları, kuzu çevirme kokuları geliyor burnuma şimdiden...
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024