Bir kişi için çok kötü olan ve asla kabul edilemez olarak tanımlanan bir olay bir başkası için normal ve sıradan olarak yorumlanabilir. Zaman zaman karşılaşılan olaylar karşısında çaresiz hissedilebilir. Bu his orada bitmemiş, haftalarca zihnimizi meşgul etmiş ve hatta yaşamımızın bir parçası haline gelmiş olabilir. Kurtulmak için çıkış yolu arar veya bu düşünceleri görmezden gelerek iyi hissetmek ister çoğunlukla da sorunu ertelemeyi seçebiliriz. Ne ertelemek ne de soruna teslim olarak, yani yaşam kalitemizi bozmak doğru bir seçim değil. Negatif düşüncelerle karşı karşıya kaldığımızda önce bu sorunu çözebileceğimize inanmalı ve sorunun çözümü hakkında basit ve genel bir plan taslağı oluşturmalıyız. Unutmayalım ki zorlukları aşmanın ilk adımı önce kendimize inanmaktır.
Zihindeki negatif düşünceler sağlığı da olumsuz etkiler
Negatif düşüncelere eğilimli olmak, beyinde nörotransmitter adında birtakım maddelerin miktarına bağlı olabilir veya tam tersi, bu düşüncelere sürekli maruz kalmak veya belli
Sosyal izolasyonun psikolojik etkileriyle nasıl başa çıkmalıyız?
Coronavirus salgını tüm dünyayı ve ülkemizi tehdit etmeye devam ederken uzmanlar kişisel hijyen ve sosyal izolasyonun önemini şiddetle vurguluyor. Yüksek stres ve kaygı seviyesi bağışıklık sistemimizi de olumsuz etkiler. Özellikle alışık olmadığımız günlük rutinlerimizden farklı olarak uzun süre sosyal olarak izole olmak ve normalden farklı olarak defalarca hijyen adımlarını uygulamak birtakım psikolojik etkiler yaratabilir. Peki sosyal izolasyonun olumsuz etkilerinden daha az etkilenmek için neler yapmalıyız?
Durumu kabullenin
Virüsle mücadele aşamasında evde kalmanın önemini ve gerekliliğini unutmayın. Durumun bir süre sonra son bulacağını yalnızca bir süre üzerinize düşen sorumluluğu yerine getirmeniz gerektiğini hatırlayın ve içerisinde bulunduğunuz durumu kabullenin. Durumun düzelmesini beklemek kaygı seviyenizi arttırabilir onun yerine mevcut durumu kabullenip şu an yapmanız gerekenlere odaklanmanız daha sağlıklıdır.
Uzaktan da olsa sosyalleşin
Sosyal izolasyon sürecinde evdeyken de başkaları ile iletişiminizi sürdürmeniz oldukça önemli. Sevdiklerinizle ve arkadaşlarınızla telefon görüşmeleri ve
Hasta olma korkusu diğer adıyla hipokondriyazis bir tür takıntı hastalığıdır. Hasta genellikle sağlığının bozulduğu ve bozulacağı endişesindedir. Yaklaşık 20'li yaşlardan itibaren görülme sıklığı artar. Sosyoekonomik düzeyi düşük kişilerde görülme sıklığı fazladır.
Hastalık takıntısına sahip kişiler vücutlarında bir hastalığın olduğunu düşünerek yoğun kaygı yaşar. Basit bir ağrıyı henüz hekime gitmeden ciddi bir hastalıkla özdeşleştirebilir. Bedensel rahatsızlıklarına göre araştırma yapar ve hatta genellikle kendine teşhis koyar ve buna inanır. Yakınları hastanın bu takıntılı ve ısrarcı düşüncelerinden bunalır ve abarttığını, dikkat çekmeye çalıştığını düşünür fakat hasta yoğun kaygı yaşar ve korkusu gerçektir.
Hasta kendi araştırmaları doğrultusunda bir hastalığa sahip olduğu düşüncesiyle karamsarlığa kapılır, tıbbi teşhislere ve testlere, araştırmalara odaklanır. Birden fazla test yaptırarak emin olmak ister zaman zaman hiç test ve inceleme olmaksızın kendi koyduğu teşhise göre ilaç, tedavi yolu arar.
Hasta hekime başvurduğunda
Öfke, gerçekleştirilememiş isteklere ve istenmeyen sonuçlara verilen bir tepkidir. Uygun biçimde ifade edildiğinde yapıcı, doğal ve sağlıklı bir duygudur. Hafif bir rahatsızlıktan hiddete kadar varabilir. Kişi bu duyguyu kontrol edemediğinde yaşam kalitesi bozulur ve bu duygunun kölesi haline geldiğini hisseder.
Öfke sırasında diğer tüm duygularda olduğu gibi vücudumuzda birtakım değişimler olur. Kalp hızımız ve tansiyonumuz yükselir, nefes alışverişimiz sıklaşır. En önemlisi ise yoğun öfke sırasında sağlıklı düşünme yetisi ve iletişim becerileri zayıflar bu da kişiyi çaresiz hissettirebilir.
Aynı zamanda şiddetli öfke hali sırasında karşınızdaki kişiye kendinizi doğru aktaramadığınızda iletişim sağlıksız hale gelmektedir. Bu da sizde daha fazla öfke ve daha fazla olumsuz duygulara neden olur. Öfke, kontrolden çıktığı zaman zihinsel persormansı da ciddi ölçüde etkiler. Konsantrasyonda bozulmalara, unutkanlığa, motivasyon kayıplarına, akademiik başarısızlıklara sebep olabilir.
Öfkeye neden olan durumlar genellikle yaşamdaki çeşitli aksaklıklar, trafik, iş stresi, maddi zorluklar, kayıplar, kişinin kendi ile ilgili hoşnutsuzklukları, kendini ifade edememe, yoğun kaygılar
Çocuklara depremi nasıl anlatmalıyız?
Deprem, hem çocuklar hem de yetişkinler için kaygıya neden olabilir. Ebeveynler çocuklarına deprem kavramını hiç anlatmayabilir veya anlatırken detaylandırıp çocukta yoğun kaygı ve strese sebep olabilir. İki durum da özellikle okul öncesi dönemdeki çocuklar için sakıncalıdır.
Tıpkı ölüm ve diğer doğal afetlerde olduğu gibi deprem ile ilgili açıklama yaparken çocuğun gelişimsel özellikleri ve yaşı dikkate alınmalıdır. Öncelikle çocuklar konuyu yalnızca yüzeysel bilmelidir. İstanbul’da deprem tehlikesi olduğunu bilmeleri ve endişelerimiz nedeniyle kendimizi korumak için birtakım önlemler aldığınızı bilmeleri yeterlidir.
Çocuklar sıklıkla ‘neden?’ ‘niye?’ gibi sorular sorabilir. Konu çocuğa olabildiğince basit, net ve açık bir şekilde anlatılmalıdır. Konuyu detayladırmamaya özen gösterilmelidir. Özellikle ölüm konusuna girmeden bu konuşmanın yalnızca kendimizi korumak ve önlem almak ile ilgili bir konuşma olduğunu sıklıkla vurgulayın. Soyut düşünme becerileri tam olarak gelişmediğinden çocuğa her bir olguyu somut şekilde örnekler vererek açıklamalısınız.
Çocuklar depremi çok sık yaşamadığından dolayısıyla çok deneyimlemedikleri bu olayı net bir
Mutlu olmak için gereken gücün içinizde varolduğuna inanın. Seçimleriniz, davranışlarınız ve tutumlarınız hayatınızı doğrudan yönlendirir. Kendinizi tanımanız, gerçekten istediğiniz doğrultuda seçimler yapmanızda ve bu seçimin sonucunun size hissettirdiği duygu ile yakından ilişkilidir. Seçimlerinizden doğan her bir deneyim de gelecekteki yaşamınız için en temel motivasyon kaynağıdır. Daha mutlu ve hayatınızdan daha memnun olmak için kendinizi tanıyıp doğru hamleler yapın.
Mutluluğu engelleyen 5 alışkanlık
1. Onay Beklentisi
Beklentilerimiz mutluluğumuzu etkiler. Beklentilerimiz sonucunda deneyimlediğimiz durumlar ise bir sonraki planlarımız için motivasyonumuzun niteliğini belirler. Kişi beklentileri kontrol altına aldığında çok daha mutlu çok daha rahat hisseder.
Kişi günlük yaşamında yaptığı seçimler hakkında onay bekliyorsa. Örneğin; seçtiği kıyafet, aldığı bir eşya veya verdiği bir karar hakkında çevresindekilerden onay bekliyorsa bu kişi zamanla verdiği kararlarda çok daha isteksiz hissedecektir. Yaptığı seçimlerin başkaları tarafından eleştirilmesi nedeniyle seçimlerinde özgün olmayacaktır. Bu durum kişinin ileride verceği kararlarda başkalarına odaklanmasına,
Sosyal Kaygı (Anksiyete) Bozukluğu veya halk arasında daha çok kullanılan adıyla 'Sosyal Fobi', toplumsal ortamlarda bireyin başkaları tarafından yargılanacağı kaygısına sahip olmasıdır. Kişi, bulunduğu ortamdaki insanların onun hakkındaki olumsuz düşüncelerine odaklanır ve bu kaygıyı sürekli olarak yoğun bir şekilde yaşar.
Bir eylemi gerçekleştirdiğinde utanç verici veya gülünç olarak değerlendirilmekten, mahçup olmaktan korkar bunun sonucunda çaresiz hissettiğinden sosyal ortamlardan kaçınmayı tercih eder. İnsanların yanında yemek yemek veya konuşmak istemez, kalabalık bir ortama girdiğinde herkesin kendisine baktığını düşünür ve bundan rahatsızlık duyar. Sosyal kaygıya sahip insanlar mümkün olduğunca dikkat çekmemeye çalışırlar, göz temasından kaçınırlar. Sosyal Fobi, çekingenlikle karıştırılmamalıdır. Topluluk önünde konuşma veya kişinin kendini topluluk içerisinde ifade etmesi gereken durumlarda çekingenlik sıklıkla görülebilir. Fakat sosyal kaygısı olan kişi kaçınma davranışı gösterir ve bu durum günlük yaşamının akışını olumsuz etkiler.
Sosyal Fobi oluşumunda etkisi olan bazı faktörler
-genetik yatkınlık
-kişilik özellikleri
Günümüzde her gün alışveriş merkezlerinde birçok insan ihtiyacı olmadığı halde alışveriş yapma zorunluluğu hissediyor. Alışveriş bağımlılığı Kompulsif Alışveriş Hastalığı olarak da adlandırılan kişinin olumsuz duygularını azaltmak veya bastırmak için yöneldiği, hissettiği doyumsuzluk duygusunu satın alma sonrasında yaşadığı doyumla sonuçlandırmak için karşı konulamaz derecede hissettiği alışveriş yapma dürtüsüdür. İhtiyaçlarınızı gidermek için yapılan alışveriş mutsuzluk, üzüntü, sıkıntı, yalnızlık gibi olumsuz duygulardan kurtulmak için yapılıyorsa ve bu durum sonrasında fazla veya mantıksız harcamalarınızdan dolayı suçluluk duyuyor fakat sürekli kendinizi bu durum içerisinde buluyorsanız bir bağımlılık söz konusudur.
Alışveriş bağımlılığı olan bireyler alışveriş merkezi veya benzer yerlere gittiklerinde dürtüsel olarak para harcamak ve ürüne sahip olmak isterler. İstedikleri şeyleri aldıktan sonra rahatlar ancak kısa bir süre sonra pişmanlık ve suçluluk duygusu yaşarlar. Ülkemizde ortalama her 100 kişiden 6'sı ''oniyomani'' olarak adlandırılan alışveriş bağımlılığı problemini yaşıyor. Tam bağımlılık olmasa da bağımlılığa yakın düzeyde alışveriş sorunu yaşayan kişilerin sayısı