Yeni eğitim-öğretim yılı milyonlarca öğrenci ve aile için heyecanla başladı. Ancak, eğitimin sadece ders kitaplarıyla sınırlı olmadığını, sosyal ve ekonomik desteklerle çok daha verimli hale getirilebileceğini görmekteyiz. Bu konuda yerel yönetimlerin sunduğu projeler büyük bir fark yaratıyor. Geçen hafta, belediyelerin sunduğu bu yardımları ele alan bir yazı kaleme almıştım. Sonrasında pek çok öğrenci ve aileden aldığım geri dönüşler, bu tür projelerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Ayrıca, bazı belediye başkanları da beni arayarak kendi projelerini aktardılar. İşte o projelerden birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Öğrenci lokantası
İlk olarak, Ayvalık Belediyesi’nin Türkiye’de bir ilk olan “Öğrenci Lokantası” projesinden bahsetmek gerekiyor. Belediye Başkanı Mesut Ergin’in seçim vaatleri arasında yer alan bu proje, öğrencilere düşük maliyetle sağlıklı ve dengeli beslenme imkânı sunuyor. Günlük sadece 30 lira karşılığında, 900-1000 kalori değerinde üç çeşit yemek ve
Bu hafta milyonlarca öğrenci için yeni bir eğitim-öğretim yılı başladı. İlk zil pazartesi sabahı çaldı, sınıflar yeniden çocuk sesleriyle doldu. Her eğitim-öğretim döneminin başı hem öğrenciler hem de aileler için heyecan verici olduğu kadar, çeşitli maddi ve manevi hazırlıkları da beraberinde getiriyor. Bu süreçte yerel yönetimler, özellikle öğrencilere yönelik destek programlarıyla önemli bir rol üstleniyor. Bazı belediyeler, sağladıkları yardımlarla sadece eğitim hayatını kolaylaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda geleceğimiz olan çocuklara daha sağlıklı ve eşit fırsatlarla dolu bir öğrenim hayatı sunmayı hedefliyor.
'Okul Menüsü'
Bunlardan biri de Antalya Muratpaşa Belediyesi'nin geçtiğimiz yıllarda başlattığı “Okul Menüsü” programı. Bu program, sadece maddi destek değil, aynı zamanda çocukların dengeli ve sağlıklı beslenmesini sağlamak amacıyla geliştirilmiş. Muratpaşa Belediyesi, 2022 yılının aralık ayında başlattığı yemek desteğiyle geçen eğitim yılında 538 hanede toplam 879 öğrenciye ulaşmayı başardı.
Manisa, Türkiye’nin tarımsal üretiminde başı çeken şehirlerden biri olarak, bereketli toprakları ve uygun iklimiyle her zaman dikkatleri çekiyor. Ege Bölgesi’nin kalbindeki bu kadim şehir, geniş tarım alanları, meyve bahçeleri ve bağlarıyla hem ülkemiz hem de dünya için önemli bir tarım merkezi. Özellikle üzüm, zeytin, tütün ve pamuk gibi ürünlerdeki üretim kapasitesi Manisa’yı tarımda zirveye taşıyor. Ancak Manisa’yı sadece üretimle değil, yenilikçi ve sürdürülebilir tarım uygulamalarıyla da anmak gerekiyor. Şehir, modern tekniklere yaptığı yatırımlar sayesinde sadece bugünün değil, yarının tarımını da şekillendiriyor.
7-10 Kasım tarihlerinde Manisa’da düzenlenecek 18’inci Uluslararası Tarım ve Hayvancılık Fuarı da işte tam bu noktada devreye giriyor. Şehrin tarımsal gücünü gözler önüne seren bu fuar, tarım ve hayvancılık sektörünün nasıl güçlendiğini bir kez daha kanıtlayacak. Üstelik bu büyümenin ardında büyük bir destek var.
Bu hafta bir etkinlik için Bozcaada’daydım. Etkinlik saatine kadar adada kısa bir tur attım. Her gittiğim kentte olduğu gibi burada da halkla ve esnafla sohbet edip bilgi aldım. Ada halkına bir dokun bin ah işit! Kiminle konuştuysam hep benzer konulardan şikâyet ediyordu. Adanın aslında temel üç sorunu varmış: Ulaşım, sağlık ve eğitim. Adadan döner dönmez bu şikâyetlerin hepsiyle ilgili hızlıca yetkililerden bilgi aldım.
Ulaşımdan başlayacak olursam; kış aylarında elverişsiz hava koşulları nedeniyle feribot kalkmayınca adanın ana karayla tüm bağının kesildiğini ifade eden vatandaşlar oldu. Ben de bu şikâyeti adaya ulaşımı sağlayan GESTAŞ yetkililerine sordum. Aldığım yanıt şöyleydi: “Kışın çok yüksek şiddetli fırtına oluşmadıkça seferlerimiz iptal edilmiyor ancak çok şiddetli fırtınalı hava durumlarında yolcu ve araç emniyeti düşünülerek sefer iptalleri yaşanıyor.” Bu arada ben de adaya gidip gelirken GESTAŞ feribotlarını kullandım. Hizmet kalitesi gerçekten çok iyi. Adada festival yapıldığı için bir yoğunluk yaşanmaması amacıyla ek
Bozcaada’ya, ne vize ne de pasaport derdi var. Oh! Gel keyfim gel, al biletini bin feribota, ada mı? Ada… Hem de en güzeli. Adaya ulaşmak için Geyikli İskelesi’ne gitmek yeterli. Biletimi aldım aracımla feribota giriş yaptım. Zaten “Yunan adaları çılgınlığı”nı anlamakta güçlük çekiyorum. Çünkü bizim adalarımız, güzellik ve kültürel zenginlik açısından çok daha fazlasını sunuyor. Yunan adaları elbette ki güzel; ama neden kendi adalarımızı, kendi değerlerimizi ikinci plana itiyoruz?
Bozcaada'nın huzur veren bağları, Gökçeada'nın bakir koyları, Cunda'nın tarihi dokusu ve Büyükada'nın nostaljik atmosferi, en az Yunan adaları kadar çekici. Üstelik bu güzelliklerin yanı sıra kendi kültürümüzü, mutfağımızı ve tarihimizi de yaşama imkânına sahibiz. Bozcaada Belediye Başkanı Yahya Göztepe’nin nazik daveti üzerine bu yıl Bozcaada Bağ Bozumu Festivali’ne ilk kez katıldım. Adanın dört bir yanından yükselen o davetkâr üzüm kokusuyla birlikte festivale dair
Bu hafta sizlere, İstanbul’da ve Gaziantep’te hayata geçirilen bazı projelerden söz edeceğim. Yerel yönetimlerin vizyoner adımlarla yürüttükleri bu projeler hem kültürel mirasımızı koruyor hem de kent yaşamını daha keyifli hale getiriyor. Keyifle okuyacağınızı umuyorum.
İstanbul’un kalbinde, geçmişin izlerini günümüzde hissetmek, bu şehrin eşsizliğini yaratan unsurlardan biridir. Ancak, tarih sadece büyük anıtlarda ya da ünlü camilerde yaşamaz; dar sokaklarda, köşe başlarındaki ahşap evlerde, eski İstanbul’un dokusunu oluşturan bu nadide yapılarda da hayat bulur. Fatih Belediyesi’nin son dönemde çürümeye yüz tutmuş ahşap evleri restore ederek tarihe ve kültüre verdiği değeri somut bir şekilde ortaya koyması, bu mirasın korunması adına atılmış büyük bir adım. Bir dönemin yaşam tarzını, estetiğini ve kent düzenini yansıtan bu yapılar, zamanın yıpratıcı etkisiyle ne yazık ki birer birer kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardı. Restorasyon çalışmaları, bu yapıların orijinal dokusuna sadık kalınarak
Günümüzde su tasarrufunun önemi her zamankinden daha belirgin hale geldi. Özellikle günlük hayatımızda sıkça yaptığımız bazı faaliyetler, farkında olmadan büyük miktarda su tüketmemize yol açıyor. Araç yıkama bunlardan sadece biri ve Türkiye'deki toplam araç sayısını göz önüne aldığımızda, bu basit işlem bile ciddi bir su israfına neden olabiliyor. Bir araç yıkandığında, dakikada ortalama 16 litre su harcanıyor. Beş dakikalık bir yıkama süresi, bir araç için toplamda 80 litre su tüketimi anlamına geliyor. Şimdi; Türkiye'de trafiğe kayıtlı (TÜİK Aralık 2023 verisi) 28 milyon 740 bin 492 araç olduğunu biliyoruz. Bu araçların yılda yalnızca 1 kez yıkandığını varsaydığımızda toplamda 2.3 milyar litre su harcanıyor. Bu veriye özellikle şirket araçlarının ihtiyaç dışı kabul edilebilecek sıklıktaki temizlik uygulamalarını eklediğimizde, gelecek nesillere bırakacağımız vahim bir tablo ortaya çıkıyor.
★★★
Peki, bu miktar ne anlama geliyor? 2.3 milyar litre su, sayısız insanın temiz içme suyu ihtiyacını
Son yıllarda şehirlerimizin çehresi ve yaşam koşullarına ilişkin pek çok proje, belediyeler tarafından hayata geçiriliyor. Belediyelerin uzun süredir üzerinde çalıştığı projeler artık gün yüzüne çıkarken, şehir sakinleri de bu yeniliklerin getireceği değişiklikleri merakla bekliyor. Bu hafta dikkatimi çeken projelerin başında Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Mimar Ferdi Zeyrek’in annelere sunduğu ‘Anne Kart’ uygulaması geliyor. Bu yeni uygulama, 0-5 yaş arası çocukları olan annelere toplu taşımadan ücretsiz yararlanma fırsatı tanıyor ve şehirde büyük bir yankı uyandırmış. Günümüz şehir hayatında anneler, hem çocuklarının hem de kendi ihtiyaçlarını karşılamak için yoğun bir tempoda yaşıyorlar. Çocukların bakımı, beslenmesi, eğitimi ve güvenliği gibi temel sorumlulukları yerine getirirken, aynı zamanda evin diğer işlerini de halletmek zorundalar. Bu yoğunluk içerisinde toplu taşıma araçlarını kullanmak ise anneler için hem ekonomik hem de pratik bir çözüm sunuyor. Ancak, toplu