Gelenek nedir?..
Bir toplumda, eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar.
Dikkat edin; olmazsa olmaz şartı “saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilmesi”.
O zaman...
Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Duygun Yarsuvat, Fenerbahçe karşısında aldıkları 1-0’lık yenilginin ardından “gelenek bozulmadı” derse futbolun üzerine inşa edildiği “taraftarlık” hissini rencide etmez mi?
Etti nitekim.
Çünkü boynu bükük Kadıköy serisini “içselleştirdi”. Alışkanlıklara, töreye uygunluğunu ikrar etti.
Geçen asırdan beri Kadıköy’de Fenerbahçe’yi yenemeyen Galatasaray’ın özlemi bir başka bahara kaldı ama yıllar sonra bir Fenerbahçe-Galatasaray derbisi sadece futbol sınırları içinde başlayıp biterek tarih yazdı.
Kulüp başkanlarından başlayarak, hocalara, futbolculara, tribündeki ve Saracoğlu dışındaki on binlerce insana futbol adına teşekkür etmeliyiz her şeyden önce.
Sonra, temposuyla, coşkusuyla, arzusuyla ve mücadelesiyle maçı hak edip şampiyonluk yarışından kopmayan Fenerbahçe’yi kutlamak lazım.
Kazanan haklı olduğu için değil...
Rakibin iniş çıkışlarından etkilenmeyip bildiğini oynamak isteyen, bekleyen, zamanı gelince vites arttırarak sahayı parselleyen ve takıma akıllı rötuşlar yapan taraf olduğu için.
Kadıköy’e ofansif bir kadroyla gelen Hamza Hocanın Galatasaray’ı 1,5 saatlik maratona 100 metreci atlet gibi başladı. Kimine göre saçma, kimine göre bir gol bulup maçı sağlama alma denemesiydi ama patlamaya dayalı anaerobik spor değildi ki bu!
Kanat bekleri Sabri ve Olcan’ı top Galatasaray’a geçtiği anda ileri süren Hamzaoğlu, teknik direktör değil de Fenerbahçe’ye baskın planlayan kurmay subaydı sanki.
İşe de yaradı...
Tutturma ihtimali % 33, tutturamayınca kıvırma şansı % 100 olduğu halde en zor ve en çetrefil tahmin hangisidir?
Fenerbahçe-Galatasaray maçının skor tabelasını bilmek!
Lakin futbol yazıyorsanız bir şey söylemek gerek.
Adı üstünde; tahmin ama gerekçelerim var:
Ben diyorum ki, derbiyi 11 kişi bitiren kazanır!
***
Evet... Hem de Fenerbahçe ve Galatasaray başkanları rakip camialara karşı eşine az rastlanır bir “empati” ve “sağduyu” içindeyken...
“O hakem Saracoğlu’na gelirse çıkamaz”…
“Gerekirse tehdit ederim”!..
“Sahanın ortasına otururum”!..
Bunlar Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım’ın “düz koşu” kadar rutin “derbi antrenmanlarından” son örnekler bildiğiniz gibi.
Zamanı gelmişti!
Beni hayrete düşüren ise “bu cümleleri Aziz Bey’e hiç yakıştıramadım” tespitleri!
Polyanna mısın mübarek; niye yakışmasın?..
Aylarca “ruhsuz, coşkusuz futbol ve kötü tercihler ile Fenerbahçe’nin ışığını kısıyorsunuz” dedik; eksik söylemişiz!.. Son dört maçta beş puan alan belki de ligin en kalite takımını şampiyonluktan da edecekler yazık ki.
Başrolde İsmail Kartal ve ekibi.
İsmail Kartal Konya’daki sınava kalemsiz (Caner), kalemtıraşsız (Alper), silgisiz (Volkan) gelmişti ama Aykut Kocaman için sorular “bildiği yerden”di!..
Aynı bıraktığı gibiydi Fenerbahçe!..
Pas yapacak, kanatları kullanacak ve becerikli golcüleriyle sonuca varacak.
Lakin kimle?
Emre de son anda zayiat listesine eklenince, adeta hücuma katkı veren kimse kalmamış Fenerbahçe’nin bir de pas yollarını kesince ilk yarıda adeta kilitledi Konyaspor.
Bir kulüp başkanının sinirini bozan, hakkını yiyen hakeme sitem etmesini anlarım...
Yüzüne veya arkasından kişilik yaralayan sözler etmesini, hatta küfretmesini bile -kınarım/ayıplarım/kızarım- ama yine anlarım!
Kontrolünü kaybetmiş insan, başkan da olsa insan sonuçta.
Etten kemikten.
Çıldırıp saçmalayabilir, “cezasını alınca aklı başına gelir” diye düşünürüm.
Ama Balıkesirspor Başkanı Tuna Aktürk gibi sinsi ve şeytani ihbarlarla “itibar katliamına” girişip hakemden intikam almaya çalışanları, ne ben anlarım ne de toplum vicdanı kabul eder.
Gençlerbirliği’ne yenildiği maçtan sonra Başkan Aktürk’ün tavrını beğenmediği Hakem Tolga Özkalfa için “alkol muayenesi” istemesi ne menem bir iştir ki, “ihbarcılık müessesesi”nin feriştahı “gizli tanıklar”dan “fitne fücur” komşulara kadar herkesi uzak ara geçmiştir.
Galatasaray’dan Olcan, Sivasspor’dan İbrahim Akın’ın performans ve azmini bir kenara koyarsak maç Hamza Hamzaoğlu ile Sergen Yalçın’ın arasında oynandı ve terazideki “futbolcu” darası Hamzaoğlu’nu ağır çektirdi.
Bir kere futbolcusundan hocasına kadar tüm Galatasaraylıların şikayet ettiği soğuk, bu mevsimde cıva donduran Sivas için bahar sayılırdı ve alttan ısıtmalı sahada “oyunbozan” olamazdı... Beş gol ile sayısız pozisyona bakarsanız olmadı da zaten.
Kutup havası psikolojisiyle maçın ilk dakikalarını boşu boşuna harcadı Galatasaray. Altı dakika kendi yarı sahasından dışarı adım atmadı. 9. dakikadaki ilk kombine atakta Yasin’in golüyle koşulların korktuğu kadar kötü olmadığını anladı. Zaten o dakikadan itibaren Galatasaray’ın üstünlüğü vardı ilk yarısı temposuz maçta.
Sivasspor’un düşük temposu anlaşılabilirdi. Lakin kanat bekleri de oyuna katılan, özellikle Olcan’ın hem savunma hem de hücumda başarılı olduğu maçta Galatasaray’ın temposunu azaltan neydi?
Önce Sneijder’in ayağındaki Mehdi prangası... Sonra Melo.
Burak’ın sakatlığından “ders alıp” Melo’yu tam iyileşmeden kadroya almayan Hamzaoğlu aynı görevi Hamit’e vermişti. Ancak Hamit Melo değildi ve takımı ileri
Ağzımızdan yel alsın ama bir Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde ambulanslar tribünden beş yaralı taşısa ne yazarız on sütuna?
“Vahşet”!..
“Durdurun bu teröristleri”.
Bazılarımızı kesmez; radikal önlemler isteriz:
“Yetiş siyaset”!
Yahu kimsenin “merhemi” yok ki, yarasına sürsün...
Daha doğrusu kimsenin aşısı yok ki, herkese bulaşan şiddet salgınından korunsun.