Milliyet’te üç yılı geride bırakıyorum.
Göreve başladığım günden bu yana, parti ayrımı yapmaksızın bölgemizdeki her belediyenin haberini kullanıyoruz.
Yaptıkları çalışmaları, hazırladıkları projeleri, yenilikleri, okuyucularımıza ulaştırıyoruz ekip olarak.
Hemen hemen her başkana ve danışmanına, “Bize her türlü haberinizi ulaştırın. Siz, önemsiz diye düşünürsünüz. Ancak biz içinden bilgileri ‘cımbız’la çekerek, gerektiğinde manşete taşıyabiliriz” diye bilgilendiriyoruz.
Ancak, bizim gösterdiğimiz özeni, karşı tarafta bulamamaktan şikayetçiyiz.
Özellikle bölgemizin ilçe belediyelerinden yeterli haber akışını maalesef sağlayamadık.
Defalarca birebir veya telefonla başkan ve danışmanlarını arayıp, “Haber atın, ilgisiz kalıyorsunuz. Yoksa yaptığınız hizmetleri, projeleri, açılışları, etkinlikleri, gazetelerde göremezseniz, kim bilecek” diye söylememize rağmen ‘tık’ yok.
Belediyelerden haber gelmediği gibi, başkanların da gazete okumadığı kulağıma gelen bilgiler arasında. Siz gazete okumaz, hizmetlerinizi halkınıza yeteri kadar anlatamazsanız, başarınızı nasıl kanıtlayacaksınız?
Şimdi başkansınız, yarın ne olacağını kestiremezseniz.
Belki iki-üç dönem daha o koltukta oturacak, belki de bu dönem göreviniz sona erecek.
Bölgenizle ilgili tüm haberleri mutlaka ve mutlaka gönderin, yayınlayalım.
Hem siz okuyun hem personeliniz hem de halkınız.
Çalışmalarınızı paylaşın.
Hayata geçirdiğiniz hizmetleri halkınız bilsin.
Herkes sizi örnek alsın, okuma alışkanlığı kazansın vatandaş. Böylece okumayı sevmeyen toplum algısını yıkın, örnek olun.
Bu ülkede mucize eseri yaşıyoruz
Görevim gereği sık sık İzmir dışına çıkıyorum.
Büyükşehirleri, ilçeleri dolaşıyor, belediye başkanlarıyla, işadamlarıyla bir araya geliyor, o kentin geleceğini konuşuyoruz.
Ancak, her yola çıkışımda, “Biz bu ülkede mucize eseri yaşıyoruz” diyerek homurdanıyorum.
Çünkü, öyle araç kullananlara rastlıyorum ki, çıldırmamak elde değil.
Makas yapan, kırmızıda geçen, telefonla konuşan, yayaya yol vermeyen, alkollü araç kullanan veya mesaj yazan sürücüleri gördükçe, yerimde duramıyor, isyan ediyorum.
Bana göre, bu ülkede trafik cezaları çok az.
Kat ve kat artırılmalı.
Cezalar caydırıcı olmadığı sürece, ölüm ve yaralanmaların azalacağı yok.
Hele hele günümüzde otoyol ağının genişlemesiyle felaketlerin daha da artacağını düşünüyorum.
Çünkü, hız limitine uyan yok.
Tabela 120 kilometre gösteriyor.
Gelin görün ki, ibrenin en az 170-180 kilometreye dayandığını tahmin ediyorum.
Ondan sonra da marifetmiş gibi bazı kendini bilmezler, “180-200 kilometre hızla, İzmir’den İstanbul’a iki saatte gittim” diye böbürlene böbürlene anlatıyor.
Buradan yetkililere sesleniyorum.
Cezaları artırın, caydırıcı hale getirin.
Yüklü para ödeyen sürücü, bir daha aynı hatayı yapmaz.
Benden söylemesi...