Geçen hafta yoğun geçti.
Çarşamba günü Yazı İşleri Müdürümüz Tuna Sakallı ile Uşak’ta Rektör Prof. Dr. Ekrem Savaş’la bir araya geldik.
Ertesi gün de Bodrum Cup yarışlarını izlemek için yola koyuldum.
Malum, Bodrum yolu Milas’tan geçiyor.
Bu ilçeye uğramadan gitmeniz olanaksız.
Uzun süredir de bu güzide kentin Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı’yla bir araya gelmek istiyordum.
Neyse, lafı uzatmayım; sonunda Reşit Özer’le buluştum.
Milliyet Ege’de üreticinin, meslek odalarının ve belediye başkanlarının sesini duyurmaya çalıştığımı, elimden geldiğince katkı verdiğimi söyledim.
Bunun üzerine Özer de, tanışmaktan mutlu olduğunu belirtti, “Karşılıklı ziyareti sıklaştıralım” dedi.
Milas’ı, ürettiği ürünlerle bir marka haline getirmeyi amaçladıklarını söyledi, “İlçemiz, yüzyıllardır el emeği, göz nuru halısıyla marka. Biz de bu markanın coğrafi işaretini aldık. Ayrıca, binlerce yıldır ürettiğimiz zeytinyağı da kalitesiyle marka. Biz lezzetiyle, aromasıyla ve içindeki yararlı bileşenlerin yoğunluğuyla farklı ürün olan Milas zeytinyağının da coğrafi işaretini aldık” dedi.
Ben de, başarılı çalışmalarından dolayı Özer’i kutladım.
Ancak yüzündeki gülümsemenin ardından diğer güzel haberleri sıralayacağını tahmin ettim, erken tebrik ettiğimi anladım.
Bundan sonra Özer’i dinleyelim:
“İlçemizin yüzlerce yıllık mutfak kültürü ürünü Milas tepsi böreğinin de coğrafi işaretini aldık. Evlerde sadece ailelerin kendileri için hazırladıkları böreğimize bir marka ve pazar değeri kazandırdık. Ayrıca, Milas’ın binlerce yıllık geleneksel sofralık ürünü Milas yağlı zeytininin de coğrafi işaretini aldık. Zeytin üreticisi ailelerin sadece kendi ihtiyaçları için hazırladıkları bu eşsiz lezzetli ürünümüze de marka ve pazar değeri kazandırdık.”
Özer, Milas’ın ürünlerine coğrafi işaret aldıktan sonra hem üreticinin bilinçlendiğini hem de gelirinin arttığını kaydetti, “Coğrafi işaretini aldığımız ürünlerin üretim aşamasında gözle görülür kalite artışı yaşıyoruz. Bununla birlikte, kendine güveni artan üreticimiz, markalaşmaya yöneliyor ve markalı ürünler üretiyor. Böylece ürünlerimiz girdikleri ulusal ve uluslararası yarışmalarda ödül kazanıyor. Bunu en açık şekilde Milas zeytinyağında yaşıyoruz. Biz zeytinyağına coğrafi işaret aldıktan sonra bir anda markalı ürün sayımız 53’e ulaştı. Bunlardan 10’u, ürettikleri zeytinyağlarının coğrafi işaret standartlarına uygun olduğunu kanıtladı, ürünlerine coğrafi işaret etiketi yapıştırmaya hak kazandı. Ayrıca dışsatımımızda da gözle görülür artış yaşandı” diye konuştu.
Milas Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Reşit Özer’i çok azimli, çalışkan ve üretken gördüm.
İlçesi için yapacağı daha birçok proje olduğunu anladım.
Geçen hafta belirttiğim gibi, tüm bileşenler el birliğiyle zeytin ve zeytinyağı üretimini artırmalı. Özellikle de yağ tüketiminin tüm ülkede yaygın kullanılması için ortak hareket etmeli. KDV oranı ve zeytinyağı fiyatı biraz daha aşağıya çekilir mi, çekilmez mi, onu bilemem.
Bundan sonrası, sektörün duayenleri ve hükümetin bileceği iş...
Sıradışı rektörlerimiz...
Ege Üniversitesi; öğrencileri, akademisyenleri, hastanesi ve personeli, öyle bir rektörle tanıştı ki, sormayın...
Hafta içi her gün 06.00’da üniversitede.
Hafta sonu izin yapmaz, en geç 08.00’de yine üniversitede.
Akşam 23.00’te yatar.
Sürekli kampüsü gezer, her gördüğü öğrenciye, çalışana hal hatır sorar.
Sıkıntısını paylaşır, yardım eder.
Telefonu 24 saat açık.
Gençlerden gelen talepleri günün her saati karşılamaya çalışır.
Hiçbirini kırmaz, gelen telefonları yanıtlar. Meyve isterler gönderir, her daim yanlarında kısacası...
Evet, Ege Üniversitesi’nde ikinci yılını dolduran Rektör Prof. Dr. Necdet Budak’tan bahsediyorum.
İnsana dokunmayı, yardım etmeyi kendisine görev edinmiş.
Öğrenci ve akademisyenlerle diyaloğunu pekiştirmenin ardından, şimdi de iki hayalini gerçekleştirmek için yoğun çaba harcıyor.
Birincisi, A plus hastaneyi yerinde yenilemek, ikincisi de tematik üniversite olmak.
17 fakülte, dokuz enstitü, beş yüksekokul ve 10 meslek yüksekokuluyla; 27 ülkeden 1400’ü yabancı, toplam 65 bin öğrencinin sürekli yanında olmak, bir rektör için hiç de kolay değil...
Çok çalışan Budak, sürekli üniversitede bulunarak dinlendiğini söyledi.
Uşak Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ekrem Savaş’ın da Budak’tan farklı bir yanı yok.
Yeni tanışmamıza rağmen içtenliği dikkatimi çekti.
Budak gibi kendisini öğrencilerine adadığına şahit oldum.
Sürekli yanlarında, bir dertleri olup olmadığını, bir talepleri bulunup bulunmadığını soruyor, çözüm buluyor...
Savaş için en önemli konu, doğduğu kentin üniversitesinde rektör olmak.
Bu görev kolay kolay kimseye nasip olmaz.
Yani, çok şanslı.
Yıllarca yurtdışında ve ülkenin çeşitli kentlerinde görev yaptıktan sonra, memleketine dönmüş.
Sporcu kişiliğiyle de dikkat çeken, ata binip cirit atan Savaş, “Bu benim hobim. Haftada en az bir gün at sırtında ter atar, yorgunluğumu gideririm” dedi.
At sırtında ciritçiler kadar başarılı olan Savaş, matematik âşığı bir rektör.
280’in üzerinde uluslararası bilimsel makalesi var, ayrıca basılı iki de kitabı.
2004 yılında alanında yaptığı çalışmalarla Amerikan Şeref Madalyası ödülünü almış.
Aynı yıl yılın eğitimcisi ödülüne de layık görülmüş.
Matematiği babası sayesinde sevdiğini söyleyen Savaş, “Köy çocuğuyum. Rahmetli babam, ilkokul mezunu olmasına rağmen lise tahsilini bitirenlerden daha iyi bir eğitimciydi. Sürekli faiz, iskonto hesapları ve havuz problemi çalıştırırdı. Matematikle ilgili sorusunu yanıtlayamayınca da tokadı yerdiniz” diyor ve gözleri doluyor.
Hayatın matematik olduğunu söylüyor.
Uşak Üniversitesi’nin 13 yaşında olduğunu, 31 bin öğrencisi bulunduğunu belirten Savaş, “Bu sayı fazla. Vakıf üniversitesi mantığıyla çalışmalıyız” dedi.
Savaşın da, Budak gibi tematik üniversite olma hayali olduğunu anladım.
Başarılı işlere imza atmak, ülke genelinde üniversitesinin adını yukarılara çıkarmak için gayret gösterdiğini fark ettim.
Hem Budak hem de Savaş, bana göre sıradışı birer rektör...