Dr. Emin Yeğinboy

Dr. Emin Yeğinboy

yeginboy@gmail.com

Tüm Yazıları

Evliliğin romantizmi öldürüp öldürmediği arkadaş sohbetlerinin en sevilen, üzerinde bol bol geyik yapılan konularının başında gelir. “Friends with Kids-Mükemmel Plan” New York’ta yaşayan üç çiftin ilişkileri üzerinden bu konuya küçük ölçekli bir gözlem sunuyor. Başlangıçta evli iki ve evli olmayan bir çiftin çocuksuz yaşamlarından kısa bölüm izliyoruz. Mutlu, çocuksu, seks odaklı bir restoran sohbeti geçiyor aralarında. Hatta çocuklarıyla gelmiş olan yan masalara kızıyorlar. Buradan dört yıl sonrasına sıçrayan öyküde dünyaya gelmiş çocuklarıyla evli iki çiftin yaşamlarında eskinin uçarılığından eser kalmadığını anlıyoruz. Onların çocuklu yaşamlarına oranla, evli olmayan Jason (Adam Scott) ve Julie’nin (Jennifer Westfeld) yaşamlarıysa son derece rahattır. Aralarında bir aşk ilişkisi bile yoktur, yıllardır aynı apartmanda ikamet eden, çocuklukları bir arada geçmiş, kanka düzeyinde iki dosttur. Kısa süreli aşk ilişkileriyle mutlu olup, evliliğin sorunlarına/sorumluluklarına karışmadan işleri idare ederler. Bireysellikleri yaşamlarında mutluluk gibi gözükmektedir. Jason bir gün aniden Julie’ye evlenmeden çocuk yapmayı teklif eder. Julie’nin nın yaşı doğurganlık sınırının sonuna yaklaşmaktadır ve O Jason’ın gözünde mükemmel bir anne adayıdır. Planın ilk bölümü yani doğum safhası sorunsuz işler. Her iki tarafta kısa süre sonra özgür yaşamlarına geri döner. Bu geriye dönüş Julie’yi çok mutlu etmez, anneliğin duygu dünyasında bazı şeyleri değiştirdiğini fark eder.
Film modern yaşamın içindeki alternatif ilişkileri, klasik kalıplarla karşılaştırıp söylemini “insan sonunda yine kalbinin sesini dinler” noktasına getiriyor. Olaylar doğal akışında büyük sürprizler içermeden gelişiyor. Çiftlerin değişen iç dünyalarını yemek masası etrafındaki hararetli konuşma-larından izliyoruz. Leslie (Maya Rudolph) ve Alex (Chris O’Dowd) çocuk büyütme stresini aralarındaki ilişkiye de taşıyarak klasik ebeveyn kimliğine bürünürler. Missy (Kristen Wiig) ve Ben (Jon Hamm) arasında ise sevginin yavaş yavaş tükendiği görülür. Tanık oldukları bu gelişmeler Jason ve Julie’nin evlenmeme konusundaki kararlarını daha da güçlendirir.
Yönetmen, senarist ve başrolde Julie karakterini oynayan Jennifer Westfeldt çevreyi genişletmiyor, konuyu dağıtmıyor, aynı karakterler üzerinden insani ilişkileri içi dolu diyaloglarla incelemeye alıyor. Bağımsız sinemada daha önce “Ira and Abby”, “Kissing Jessica Stein” filmlerinde yapımcı, senarist ve başrol oyuncusu olarak dikkat çekmiş olan Westfeld ilk yönetmenlik denemesinde final bölümüne dek başarılı. Farklı yöne gidecek gibi gözüken öyküyü, finalde “kendini iyi hisset” şablonu içine yatırması başarısını aşağıya çekiyor.
Megan Fox ve Edward Burns öykünün akışına yakışan yan karakterler olmuş. Evlilik, çocuk sahibi olmak, özgür yaşam konularına getirdiği gerçekçi bakış açısıyla izlenmeye değer.

Haberin Devamı

Hayallerim, aşkım ve esirim

Haberin Devamı

İnsan hayale aşık olabilir mi? Zihninde yarattığı sevgiliye tutulup, onu yaşamında gerçek surete dönüştürebilir mi? Tüm bu soruları “Ruby Sparks-Hayalimdeki Aşk” filminin öyküsü ortaya döktü. Yaratıcılık sıkıntısına girmiş genç yazar, hayalinde yarattığı sevgiliyi bir süre sonra capcanlı karşısında bulur. İlham perisi geri gelmiştir, sevgilinin yazdığı her cümledeki gibi davrandığını keşfeder. Birbirlerine sırılsıklam aşık olurlar. Yazar mutluluktan yazmayı bırakır, aşkını yaşamaya başlar. Uzun zaman sonra ikili ilişkilerin değişmez yazgısı yüzünü gösterir: alışkanlık. Alışkanlığın kankası olan sıkıntı yoklamaya başlar. Ne zaman biraz uzaklaşmak isteseler, bu kez de özlem devreye girer, birbirlerine koşarak sarılırlar. Hayalde yaratılan sevgili de artık gerçek yaşamdaki iniş çıkışları yaşamaya/yaşatmaya başlamıştır. Yazar tekrar yazmaya başlar, fakat bu kez sevgilisini istediği gibi yönetmek için yazmaya başlar. Artık sevgiliden çok kuklası vardır. İstediklerini yaptırdığı kanlı, canlı bir hayal ürünü. Esaret her iki taraf içinde geçerlidir. Aşkın esirleştirdiği bu ruh durumunu, Pedro Almadovar son filmi “İçinde Yaşadığım Deri”de farklı şekilde ele almıştı. Dr. Robert (Antonio Banderas) laboratuvarda yarattığı güzel Eva’yı evine hapsederek aşkını yaşatıyordu. Trafik kazasında ölmüş olan karısının yüzünü plastik cerrahi ameliyatıyla Eva’da yaratmıştır. Değiştirdiği bedende geçmişteki aşkının hayalini yaşar. Aşkı kaybetmemek adına esir almak/esir olmak tutku mu, yalnızlık korkusu mudur yoksa daha patolojik adını koyamadığımız bir imge midir? Bunun yanıtı insan doğasının kontrol odasında kayıtlı olmalı. Alfred Hitchcock’da “Vertigo-Ölüm Korkusu” nda geçmişte kaybettiği sevgilisini, ona benzeyen başka bir bedende yaşamak isteyen emekli polis Scottie’nin (James Stewart) tutkusunu anlatmıştı. Onu giyimiyle, kuşamıyla geçmişteki sevgiliye dönüştürmek, zamanı geriye sararak aynı mutluluğu yaşamaya çalışmak, bir hayali gerçeğe dönüştürmeye çabalamaktan başka ne olabilir ki?
Metin Erksan’ın klasiklerinden olan “Sevmek Zamanı” nda Meral ‘ın (Sema Özcan) duvarda asılı resmine aşık olur Halil (Müşfik Kenter). Gerçeği ile bir araya geldiğinde “ben senin resmine aşık olmuştum” der. Hayalindeki sevgilinin gerçeği onun hayallerinin ötesinde değildir. Son söz: Yaşanan hiçbir aşk, hayallerde yaşanan aşkın üstüne çıkamaz. Evlilik ve çocuk romantizmi öldürür mü?

Haberin Devamı

VİZYONDAKİLER

SKYFALL **
MÜKEMMEL PLAN **
EVİM SENSİN **
BULUT ATLASI ***
ASTERİKS VE OBURİKS GİZLİ GÖREVDE ***
ÇANAKKALE 1915 **
UZUN HİKAYE ****
SESSİZ TEPE KARABASAN 3D **
GERGEDAN MEVSİMİ **