Çok şükür, nihayet pespaye düzeyinde yerli komedilerin kol gezdiği yerli sinemada güldürmeyi irtifa kaybetmeden başarabileni geldi. “Tatlım Tatlım”, Yılmaz Erdoğan’ın kaleminden çıkmış tiyatro oyunu “Haybeden Gerçeküstü Aşk” ‘ın beyazperde uyarlaması.
Aynı eğlencede tanışmış dört çiftin flört, aşk ve evliliğe uzanan ilişkilerini eğlenceli bir şekilde aktarırken, en büyük desteği BKM çatısı altında yetişen ve dışardan destek veren kaliteli oyunculardan alıyor. Kadın erkek ilişkilerinde yöreselliği kentlilik kodlarıyla harmanlayan öykülerde, değişmeyen sonuç ; erkeğin eşine ilgisinin azalmasıyla ortaya çıkan “defolar” yumağı. Her çiftin kendisinden bir parça bulabileceği gerçekler ve duygular arka arkaya sıralanıyor. Perdede seyrederken güldüren bu durumların gerçekte yaşanırken çok neşeli olmadığı da herkesin malumu.
***
Çift eşleşmelerine göz atalım. Büşra Pekin-Serkan Keskin, Şebnem Bozoklu-Çağlar Çorumlu, Gupse Özay- Fatih Artman ve Aylin Kontante-Bülent Emrah Parlak.
Herkesin birbirinden rol çaldığı eşleşmelerde, beni en çok Bozoklu - Çağlar çifti güldürdü.
Her çiftin ilişki dönemlerini birbirine koşut, zaman zaman ekranı bölerek veren anlatım, sinema dilini yakalıyor. Çok diyalog ve tiyatro atmosferi de pekala sinema olabiliyor. Sinema tarihi bu türde onca başarılı filmle dolu.
Komedi çatısına rağmen herkes finalde aşkın kazanıp kazanmayacağını merak ediyor. Bu sorunun cevabı için bile bu film izlenir.
Çarpıcı bir dizi: Taboo
Yabancı dizilerde artan kalite sinema ile yarışır hale geldi. Önemli oyuncu, yönetmen ve senaristlerin dizi dünyasına yönelmesiyle ciddi bütçeler de harcanmaya başladı. Bu özelliklerin hepsine sahip BBC dizisi “Taboo”, son zamanların en ayrıksı en çarpıcı dizisi.
8. bölümde biten ilk sezonun ardından 2. sezonun hazırlıkları başladı bile. Gözümde yeni Marlon Brando olmaya aday Tom Hardy dizinin lokomotifi. Öykünün kahramanı James Delaney, yapımcı ve senarist olarak adı her yerde geçiyor. Künyede diğer isimler arasında senaryoda Steven Knight ve babası Edward Hardy ve yapımcı olarak Ridley Scott göze çarpıyor. Öykünün çarpıcılığı aykırılığında yatıyor. İyi bir karaktere rastlamanın mümkün olmadığı 1800’li yılların Londra’sında geçen öykü entrika dolu.