Ahlat kara kuru, şekilsiz, taşlı tepelerde tek başına yetişen bir ağaç. Meyvesi de aynı şekilsizlikte. Yine de hayata kimsesiz bir çocuk gibi tutunan, bırakmayan bir karakteri var.
Nuri Bilge Ceylan’ın son filmine ad veren bu ağaç, ana karakterleri baba İdris ve oğul Sinan’ı betimliyor.
Her ikisi de uyumsuz, sevilesi olmayan karakterler. Oğul Sinan (Doğu Demirkol) büyük şehirde üniversiteyi bitirdikten sonra Çanakkale’de doğduğu köye geri döner. Tek gayesi, yazdığı romanı bastırabilmek ve şartlar izin verirse yazar olabilmektir.
Kasabaya gelmesiyle büyükşehrin havasının, suyunun, okuduklarının, yazdıklarının, onu değiştirmiş; doğduğu topraklardaki insanlara, özüne yabancılaştırdığı gerçeğiyle yüzleşir.
Öfkelidir, eleştirir durur, beğenmez, yalnızdır, arkadaş bulmayı beceremez. Baba İdris (Murat Cemcir) sevilen bir sınıf öğretmeniyken at yarışı tutkusuyla tüm birikimini kaybeder. Borç içinde yüzen bir adam olur. Sinan onun bu hatalarını nefretle yüzüne vurur.
“Kış Uykusu”ndan sonra Nuri Bilge Ceylan’dan konuşkan bir film daha. Onun alıştığımız sessizliği yerini uzun diyaloglara, atışmalara, farklı düşüncelerin çarpıştığı, topluma ayna tutan sahnelere bıraktı. Bu laf kalabalığı arasında önemli olan sözlerin ağızda sakil durmaması, inandırıcı ve etkileyici biçimde kulağa gelmesi. Ceylan, bu durumu ustaca yönetiyor.
Yöresel lisanın uzun ve içerikli sözlerle buluşması mükemmel bir deneyim olmuş. İzlerken filmin 3 saatlik süresinin nasıl geçtiğini fark etmedim.
Sinan kitabına destek için gittiği belediye başkanı, kum ocağı sahibi, tesadüfen karşılaştığı eski göz ağrısı, kasaba imamı, tecrübeli yazar güncelden mükemmel portreler sunuyorlar.
Hepsi Sinan’ın dünyasının çok uzağına düşen insanlar. Sinan’ın en büyük açmazı entelektüel birikimlerini karşısındakileri anlamak yerine ezmek, küçümsemek için kullanmasıdır. Gençliğin ve içindeki isyanın bilgiyle buluşması Sinan’da dengesiz, ironik yerine oturmamış, insanları sevmeyen bir kimliğe dönüşmüş. Adeta doksanlı jenerasyonun tipik bir kopyası.
İlk kez perdede izlediğim Doğu Demirkol karakteri Sinan’a inanılmaz bir gerçeklik katmış. Karakterinin hoyratlığını, içsel öfkesini komple bir oyunculukla yansıtıyor.
Kome-dileriyle tanıdığımız Murat Cemcir, baba karakterinde yaptıklarının bilincinde fakat ne yazık ki, çaresizce araya sıkışmış, özünde iyi bir adam.
Küçük kasabanın sığ değerlerinin dışında kalmış bir öğretmen. Cemcir’de karakterine çok uyan ironik bir yorum getirmiş. Gökhan Tiryaki’nin dört mevsime yayılan öyküde, kadraj seçimlerini yer yer tablo seyreder gibi hayranlıkla izliyoruz . Yönetmen sinemasının anlamını tekrar keşfetmek adına mutlaka izlenmesi gerekiyor. Özüne dönmenin anlamını keşfetmek adına yine mutlaka izlenmesi gerekiyor.