Başkent Kişinev, Stefan Cel Mare caddesi etrafında genişliyor. Tarihi yapılar, kiliseler, parklar ve müzeler özellikle bu bölgede. Şehir sizi şaşkına uğratacak çok istisnai şeyler sunmasa da sakin bir havaya sahip ve başkent dışında da görülecek birçok ilginç bölgesi var Moldova’nın. Şarap mahzenleri ile meşhur Moldova aynı zamanda birçok iyi korunmuş tarihi kaleye de sahip.
Çingenelerin Başkenti Soroca
Çingenelerin yani Romanların etnik kökeni Hindistan’ın kuzey bölgesine dayanmaktadır. Bugünkü Türkiye ve doğu Avrupa topraklarına yaklaşık olarak 1007 yılında geldikleri tespit edilmiştir. Günümüzde dünyanın birçok bölgesine dağılmış olan bu farklı halkın kültürünü en iyi korumuş olan örneklerinden biri olan Soroca’daki çingene mahallesi pek turistik bir yer olarak kabul edilmese de, benim gibi sıra dışı yerlere özel merakı olan gezginler için inanılmaz büyüleyici bir yer.
Soroca’ya gelen turistler daha çok soroca kalesini ziyaret edip dönseler de şehrin hâkim tepesinde yer alan ilginç çingene mahallesine de uzaktan göz atmadan geçemiyorlar. Yerel halktan kişilerin bile biraz endişeyle baktığı bu mahalle en çılgın Hollywood yönetmenlerinin bile hayal edemeyeceği ilginçlikte yapılarla dolu. Gezmek için büyülendiğim bu mahalle akıl almaz ilginçlikte villalarla doluydu. Dünya’nın en meşhur yapılarının kopyaları fantastik şekilde burada yaşayan aileler tarafından kopyalanmış. Sadece çingenelerin yaşadığı bu mahalleye girdiğiniz anda şüpheli gözler üstünüze dikiliyor.
Büyük Baron’un Evine Ziyaret
Mahalleye ilk girdiğim anda bir sarhoş tarafından tehdit edilince yanımdaki arkadaşlarım bir süre arabadan inmek istemediler. Her biri ufak birer saraya benzeyen, kimisi fazla garip, kimisi oyuncak gibi görünen ilginç evlerin arasında tek başıma dolaşırken yanım siyah camlı eski model bir BMW yanaştı. Arabanın içinde oturan uzun sakallı ekşi yüzlü adamın ufak sorgusuna maruz kaldıktan sonra Baron Artur’un evine davet edildim. Bir şekilde arkaşım Cengiz’i de ikna ettim ve bu ilginç Baron’un evine onunla birlikte misafir olduk. Buraların çingenelerin gayri resmi başkenti kabul edildiğini söyledi Baron Artur. Şimdilerde boş olan bu ilginç yerde gezmek sanki bir film setinde gezmek gibiydi. Başımıza bir şey gelmediği gibi bir de şehrin Baronuyla arkadaş olmuştuk, tamamen merak ve girişkenlik sayesinde.
Gagavuzya ve Gagavuz Türkleri
Gagavuz Türklerinin tarihi Osmanlı döneminden çok önceye dayanmakta fakat Gagavuzlar diğer Türki halklara kıyasla önemli bir farka sahipler; din. Hemen her Türki halk günümüzde Müslüman çoğunluğa sahipken Gagavuzlar Hristiyanlar. Bu özel kuzenlerimizi yaşadıkları yerde ziyaret etmek için başkentten uzun bir yolculuk yaptık. Kendisi de bir Gagavuz olan Stefan’ın ailesinin Kıpçak köyüne gittik. Oğuzların kıpçak boyuna dayanan bu köyde hala öz Türkçe konuşulduğunu görmek, daha gider gitmek yüzümde bir gülümseme uyandırdı. Bazı kelimeleri eski manalarıyla konuşan Gagavuzların isimleri Slav ismi olsa da hemen hepsinin soyadı Türk soyadı.
Bu güzel şehrin girişinde ilk olarak bir çocuk esirgeme kurumunu ziyaret edip IZEV temsilcisi olarak onlara hem hediyeler verdim hem de bağışta bulunduk. Ardından anıtları ve şehrin merkezindeki Atatürk kütüphanesine uğradıktan sonra merkezi de görüp, Stefan’ın annesinin elinden dev bir sofrada gerçek Gagavuz mutfağının tadına baktık. Bazıları Türk yemeklerinin aynısı olan bu mutfak dillerimiz gibi bize oldukça yakın.
Moldova sadece Gagavuzya’yı veya sadece Soroca’yı görmek için bile gidebileceğiniz etkileyici bir yer. Türkiye’den çok kolay bir şekilde ziyaret edebileceğiniz bir bu küçük ülke benim uzun süre gitmek isteyip de çok kez ertelediğim bir yerdi ama en sonunda 71. Ülkem olarak listemde yerini aldı.
Efe TANAY
PhD, Avukat, Seyahat Yazarı