Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

HARUN KOCATAŞ

Nesiller, özelde toplumların, genelde insanlığın varoluşunun devamlılığıdır. Bu açıdan belki de günümüzde en önemli konu olmasına rağmen devletler tarafından göz ardı edilen bir durum.
21. yy. neslinin çok kötü bir durumda olduğunu sanki bir türlü kavrayamamaktayız. Üniversite hayatımın başlamasıyla kafamda daha iyi oturan bizlerin, yeni neslin yok oluşunun nedenlerini anlamaya çalışıyordum. Bu arayışım, arayan bulur hesabı bir gün kitapçıdayken günümüz neslini çok ama çok iyi anlatan “Ben Nesli” adlı kitabı keşfetmemle son buldu.
Bu kitabı Türkçeye çeviren Dr. N. Mustafa Merter’in anlattığı gibi: “Twenge, kendisi de Amerikalı olmasına rağmen çok açık konuşuyor. Sadece gelişmiş Batı ülkelerinde değil bütün dünyada genç nesil, Amerikan medeniyetine maruz kaldığı oranda, atalarından ve ailelerinden gelen ahlaki değerlere karşı çıkıp isyan edecek. Bu değerlerin yitirilmesinin bedeli ise çok ağır: Bulaşıcı hastalık derecesinde yaygın bir narsisizm, hayali bir iyimserlik, gittikçe artan kaygı ve depresyon.” Evet, gerçek şu ki, böyle bir neslin bedeli çok ağır olacak. Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de böyle bir nesille karşı karşıyayız. Yazar, şimdi içinde bulunduğumuz gençlik için şu can alıcı şeyi soruyor: “Bugünün gençleri niçin bu kadar özgüvenli ve iddialı fakat o kadar da depresif ve kaygılı?” çünkü havada yaşayan, gerçeklerin farkında olmayan, bencil kısacası sadece ben diyen bir nesile sahibiz.

KABAHAT KİMDE?
Şüphesiz bu nesil, dünyaya geldiğinde ne olacağını, kendisini nasıl bir dünya beklediğini bilmiyordu. Onların böyle olmasını sağlayan önceden oluşturulmuş dünya düzeni ve içinde bulundukları bu ülke ve toplumudur. Peki, ülkemizde böyle bir neslin oluşmasının nedenleri nelerdir, kabahat kimde ve neden?
Çünkü:
A) Bu nesil ölüp de dirilen bir nesil: Nesiller toplumların devamlılıklarıyla birlikte dilinin, kültürünün, tarihinin ve inançlarının da devamını sağlar. Bu dört unsuru günümüz gençliği geçmiştekilerin aksine devam ettirmekten çok atalarının ve ailelerinin değerlerinden kopup uzaklaşmaktadırlar ve yeni bir doğuş gerçekleşmektedirler.
1. Kültürel ve dilsel kopuş: Birçok toplumda olduğu gibi Türkiye’de de kültürel değerlere yeni gençler arasında zayıflıyor. Gelenek ve görenekler yok oluyor. Bunda teknolojik gelişmeler ve yeni hayat şartları büyük etkiye sahip.
2. Kendi toplumuna güvensizlik: Yeni neslin yeniden doğmasının önemli nedenlerindendir. Gençlik artık toplumuna, ailesine gittikçe güvenmemeye başladı. Ülkemiz için güncel olan şu örneği verebilirim. Asırlardır devam eden Alevi-Sünni çekişmesi, Kürt-Türk çatışması. Zaman ilerledikçe gerek ailelerimizin gerekse bu toplumun bizleri aldattığını gördük. Bu grupların gençleri bir araya geldikçe, aynı sınıfta okudukça birçoğu Alevi ve Sünni ailelerinin ve toplumun kendilerine verilen bilgilerin, karşı taraf hakkında yanlış anlatıldığını gördü. Aynı durum Türkler ve Kürtler için de geçerli. Üniversitede birkaç derste Alevilik ve Sünnilik hakkında tartışıp konuştuğumuzda Alevi dedesine gidip bu konuları konuşmaya karar verdik. O dedeyle görüşmemizden sonra biz gençler sudan çıkmış balığa dönmüştük. Çünkü ailemiz ve toplumumuz tarafından hep aldatılmıştık, yanlış bilgilendirilmiştik. Bundan dolayı gençlik birbiriyle hemhal oldukça ve araştırdıkça kendi değerlerinden kopuyor, topluma güvenmiyor.

EĞİTİMİN ETKİSİ
3. İnanç zayıflığı: Twenge, yola çıktığı araştırmalardan Amerikalı ve Batı ülkeleri gençliğinin eskiye göre kiliseye çok az gittiğini ve dine daha az inandıklarını anlatıyor. Aynı şey ülkemizde geçerli değil mi? İster sevelim ister sevmeyelim hangi inanç olursa olsun toplumu ayakta tutan en önemli unsurlardandır. Ülkemizdeki gençlerin gittikçe inançsızlaşması, yeni narsist doğuşu daha da hızlandırıyor.
B) Başarısız eğitim sistemi: Twenge, günümüzde okumanın eskiye göre daha zor olduğunu belirtip şu örnekleri veriyor: Gençler yıllarca süren sınavlarla uğraşıyor, üniversite bitirmek iş garantisi vermiyor, artan eğitim masrafları ve gittikçe kızışan üniversite kazanma yarışı vb. Bu durumlar farklı biçimde aynı sonuçlarla bizim ülkemizde kat kat fazla. Gençlerin hayatı üç harfliler gibi korkulan, üç dört harflilerle (SBS, LYS, YGS, KPSS...) sarılmış, üniversiteyi bitiren binlerce işsiz, giderek artan eğitim masrafları. Bütün bunların yanında ülkemizin sürekli değişen eğitim sistemi ve kalitesizliği de eklenince gençler çoğu zaman hayal ettikleri meslekleri elde edemiyor, tam bir hayal kırıklığı yaşayabiliyorlar. Bu da kendi içine kapanık, bunalımlı bir hayat oluşturuyor.

MEDYA VE SİYASET
C) Ayakları yere basmayan sadece kendisi için özgürlük isteyen ve bencil bir nesil: Günümüz gençliği özellikle lise yıllarında çok iyimser ama bu hayali bir iyimserlik. Çoğu, üniversitede çok iyi bir bölümü okuyacağını, sporcu, ünlü olacağını düşünür ama bunun için genelde pek bir şey yapmaz. Çünkü günümüz sinemasının, bazen ailelerin; istediğin her şeyi yapabilirsin psikolojisini onlara aşılamalarıyla tembel kişilikler oluşmaktadır. Bu bireyler üniversiteden sonraki hayatla baş başa kaldıklarında havada uçan ayakların derinlere saplandığını görüyorlar. Sinema, TV dizilerinin, müziklerin vb. unsurlar etkisiyle gençlerin çok benimsedikleri cümlelere bakalım: “Aşkların en büyüğü kendini sevmektir, kendim olmaktan gururluyum, hayat bireyin ihtiyaçlarına odaklanmalı, yaptığım hiçbir şeyden pişman olmam” bunlar birçok şeyi açıkça ortaya çıkarmıyor mu?
Bunların dışında, medya, toplumun bazı kesimlerinde ve gençler gençlik özgür olmalı hastalığına kapılmış. Gençler tabi ki özgür olmalı ama nereye kadar? Gençlik toplumun düzeni, diğer insanların özgürlükleri sınırlamayan yere kadar özgür olmalı. Maalesef benim de içinde olduğum gençlik sadece ben özgür olayım da öbürleri umurumda değil tavrı içinde.
D) Hayat ve ekonomik koşulların gittikçe zorlaşması: eskiden bir tarlanız, birkaç hayvanınızın olması ya da çok basit bir memur olmanız sizi çok rahat geçindirebiliyordu. Yapılan araştırmalarda eskiden evlenme yaşı 18-22 arasıydı, günümüzde çoğu genç bu yaşlara kadar eğitimlerini bile bitirmiyor. Bu büyük bir tezat, dünya en varlıklı çağını yaşıyor ama hayat şartları gittikçe zorlaşıyor.
E) Medya ve siyaset: Yapılan araştırmalarda Amerikalı 18-20 yaşlarındaki gençler 1970’lerde, seçimlerde yüzde 40-50 oy kullanırdı. Günümüzde bu yüzde 20’lere düşmüş. Twenge’ye göre gençler artık siyasilere, siyasete ve onlara bağlı medya kuruluşlarına inanmıyor. Bununla birlikte onların, artık dünyada ve ülkelerinde bir şeyler değiştirebilecekleri inancını kaybettiklerini anlatıyor. Aynı durum bizim ülkemizde bire bir var. Onların toplumun geleceği olduğu gerçeği siyasiler ve kurumları tarafından suiistimal ediliyor. Güncel olan şu iki örnekte siyasete ve medyaya neden güvenilmediğini daha iyi anlayabiliriz: Gezi Olayları, Ergenekon davası...
Gezi olaylarında birçok gencin yer alması kimi siyasiler överken kimi siyasetçiler ise yerdi. Yani siyasiler, gençler, onların emellerine hizmet ederse onları över sever; emellerine hizmet etmeyince de yerer de yereler. Bundan gençler siyasiler güvenmiyor. Medya tarafına baktığımızda, Ergenekon davasının sonuçlarını bazı medya grupları öve öve bitiremezken bazıları da mahkemeyi yerden yere vurdu. Kısacası Türkiye’de maalesef tarafsız bir medya yok. Bu iki örnekle birlikte ülkemizde genelde durum böyle. Bu da onlara güvenmeyen, onlarla dalga geçen bir gençlik oluşturmakta.

HAYALİ DEĞERLER
Görüldüğü özere yeni nesil gittikçe bencil, güvensiz, mutsuz... Mustafa Merter’in kitabın önsözünde değindiği üzere: Anlaşılan şu ki, eğer acil tedbirler almazsak gittikçe yalnızlaşan, aşırı bencil, zevkperest, kaygılı, öfke ve nefret dolu bir insanlığa doğru doludizgin gidiyoruz. Bu çocuklar evlenmeyecek, aile kurmayacak, istikrarlı bir şekilde çalışmayacak ve medyanın kendilerine sunduğu hayali değerlerle yetinecekler. Tüm dünya sessizce ama kesin bir şekilde bir “açıkhava tımarhanesine” dönüşüyor. Bunda en büyük pay devlet ve toplumundur. Gelecekte bilinçli, tarihini, değerlerini bilen nesillere sahip devletler dünya yönetiminde önemli bir yere sahip olacaklar. Bundan dolayı devletimizin en önemli konusu ve çabası gençlik olmalı. Dünyanın en güçlü devleti olunsa bile yok olan bir nesille bu sürdürülemez. Ben ben diyen nesil değil, biz diyen nesilleri yetiştirmek dileğiyle...