Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Prof. Dr. Ersan Şen
Kabataş Erkek Lisesi ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Prof. Dr. Ersan Şen, daha sonra araştırma görevlisi olarak İstanbul Üniversitesi’nde akademik hayatına başladı. Doktorasını “Kamu Hukuku” alanında yapan Şen, 2004 yılında profesör unvanını aldı. Şen, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. Ceza Hukuku alanında 20 kitabı bulunan Prof. Şen, 20 maddelik bir Anayasa önerisini de meclis Anayasa Komisyonu’na sundu. Şen, halen İstanbul Barosu üyesi avukat olarak meslek hayatına devam ediyor.

Haberin Devamı

Ülkemizdeki herkesi ilgilendiren yeni anayasanın hazırlanmasında tüm yetki ve sorumluluğun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsilcisi bulunan siyasi partilerce oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na bırakıldığını görüyoruz. Bu doğru bir yaklaşım değil. Her ne kadar “halkın temsilcileri” oldukları gerekçesiyle milletvekillerinden oluşan bu komisyonun meşruluğu savunulsa da, Yeni anayasa herhangi bir yasal düzenleme ve sair mevzuat gibi görülemez. Halkın sadece halk oylaması ya da referandum aşamasında değil, anayasanın yapım aşamasında da doğrudan doğruya veya sivil toplum örgütleri vasıtasıyla aktif katılımının sağlanması gerekir.

Anayasanın önemi
Anayasa, bir ülkenin “kuruluş belgesi” olması sıfatıyla ayrı bir önem taşır. Anayasa, sadece hukuki belge olarak kabul edilemez. Siyasi belge niteliği de taşıyan anayasa, kişi hak ve hürriyetleri ile ülkenin yönetim biçimini düzenlerken, kamu kudreti sahibinin kim olduğunu ve iradesini ortaya koyar. Yeni anayasa, hukukun evrensel ilke ve esasları dikkate alınarak hazırlanmalıdır. Demokratik hukuk toplumları, hukuk kurallarının düzenlenmesinde ve uygulamasında bu ilke ve esaslar uğruna çalışıp çabalamaktadırlar.

Az ve öz içerik
Anayasa, az sayıda madde içerdiği ve öz olduğu müddetçe daha özgürlükçü nitelik kazanıp, her müessese ve konuyu düzenleme alışkanlığına dayalı otoriter kimliğinden uzaklaşacaktır. Günlük hayata ilişkin her konu ve müesseseyi anayasada düzenlemek, kişi hak ve hürriyetlerini gereğinden fazla sınırlamaya neden olacaktır. Bu sebeple anayasayı, kişi hak ve hürriyetlerini düzenleyen, koruyan ve geliştirilmeye elverişli hale getiren üst normlar olarak kabul etmek, bu konuda korkusuz davranmak ve anayasaya aykırılık iddiasından kurtulmak amacıyla her müesseseyi anayasa içine almamak isabetli olacaktır. Ülke üzerinde yaşayan insanların dini ve ırkı dışında, ana dilleri ile kültürlerinin de farklılık göstermesi olağan olmakla birlikte, farklı inanç ve kültür zenginliklerine sahip olup aynı ülkede yaşamak isteyen, ülke üzerinde ortak değer ve yararları paylaşan insanların bağlı olduğu bir millet ve kimlik mutlaka olmalıdır. Bazı kompleks ve inatlaşmalar uğruna, bir milletin kimliğinin kaybolmasına neden olmamak gerekir; zira bu tür bir kayıp ve kimliksizleşme, toplumu telafisi mümkün olamayacak sorunlarla karşı karşıya bırakabilir.

Millet kavramı
Coğrafi anlama dayalı sözcüklerle “Millet” tanımı yapılamaz. Coğrafi kavram olarak ülke, egemenliğin bir unsurunu oluşturur, tamamını değil. Ayrıca, milletin bir parçasına veya ülkenin bir bölgesinde yaşayan insanlara egemenlik de tanınamaz. Çünkü ülke ve millet bir bütündür.
Türkiye Cumhuriyeti, üniter yapıyı benimsemiş, birlik ve bütünlüğü korumayı hedefleyen, cumhuriyetçi ve demokratik yapılanmaya sahip, ırkçılığı reddeden bir hukuk devletidir. Tek millet vardır; o da ırkçılık esasına değil, “Türk Vatandaşlığı” unsuruna ve “eşitlik” ilkesine dayanan “Türk Milleti”dir. Yeni anayasada, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” ibaresi bu sebeple yer almalıdır. Aksi yaklaşım, bu coğrafya üzerindeki birlik ve bütünlüğe ağır darbe vuracağı gibi, toplumu oluşturan bireyler yönünden de eşitsizliğe yol açacaktır.

Türk vatandaşı
“Anayasal vatandaşlık” kavramı altında “Türkiye vatandaşlığı” veya “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı” kavramlarını kullanmak ve bu kavramları Yeni anayasaya yerleştirmeye çalışmak da isabetli ve faydalı olmayacaktır. “Türkiye” kavramı, coğrafi anlam içerse de Türklerin yaşadığı yer veya Türklerin yurdu demektir. Ayrıca, “Türk vatandaşı” kavramı ile bir ırk değil, bireyin ait olduğu “millet” ifade edilmektedir. Bu açıdan milleti ifade etmek için kullanılan “Türk Milleti” kavramını kullanmaktan kaçınmamak ve bu konuda tereddüt yaşamamak gerekir. Coğrafi aidiyet belirten “Türkiyelilik” yerine de, milli kimliğe işaret eden ve anayasal vatandaşlığın karşılığı olan “Türk vatandaşlığı” kavramının kullanılması daha doğru olacaktır. Bu kavram, ırkı ifade etmek amacıyla kullanılan “Türk” kelimesi ile farklı anlam taşımaktadır.

Yasama organı
Yeni anayasada; yasama organının yetkileri ön plana çıkarılmalı, “başkanlık sistemi” değil, “parlamenter sistem” kabul edilmeli, önseçimle milletvekili adayı belirleme usulü benimsenmeli, seçim barajı düşürülmeli, Cumhurbaşkanı’nın TBMM tarafından seçilmesi öngörülmeli, kanun düzenleme yetkileri Meclis’te toplanmalı ve “kuvvetler ayrılığı” esasının zedelenmesinin önüne geçilmesi hedeflenmelidir.
Yapılması gereken; kişi hak ve hürriyetlerini kapsayan ve ülkenin yönetim biçimi ile niteliklerini gösteren, az maddeden oluşan ve değişikliğe uğratılmaksızın uzun süre uygulanacak istikrarlı anayasa hükümlerini benimsemektir.

Adalet ve eşitlik
Sonuç olarak; ideal anayasaya sahip olmakla tüm sorunların çözülebileceğini düşünmek yanlıştır. İdeal anayasa, tam manası ile dürüst ve eşit uygulandığı takdirde olumlu sonuç verir. Hukuk kurallarının dürüst, iyi ve eşit uygulaması yoksa, en iyi anayasayı yazdığınızı ve düzenlediğinizi düşünseniz bile, uygulamasının kötü olması sebebiyle yeni anayasa da sorunları çözmekten uzak kalabilir...