DR. ÖZGÜR ÖZDAMAR
Dr. Özgür Özdamar, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesidir. 2010 yılında Üniversitelerarası Kurul’dan Doçentlik derecesini alan Özdamar, University of Missouri-Columbia, Stephens College, TOBB-ETÜ, Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi, Kara Harp Okulu ve Milli Güvenlik Akademisi gibi çeşitli kurumlarda dersler vermiştir. Özgür Özdamar’ın ilgilendiği araştırma alanları dış politika analizi, uluslararası ilişkiler teorileri ve metodolojidir. Dr. Özdamar Foreign Policy Analysis dergisinin editörler kurulu üyesi, İhsan Doğramacı Barış Vakfı bünyesinde kurulmuş olan Dış Politika ve Barış Araştırmaları Merkezi’nin araştırmalar direktörü ve merkezin yayını All Azimuth dergisinin yönetici editörüdür.
Son haftalarda ABD hükümetinin kepenk kapattığı haberlerini duymuşsunuzdur. Bu kısmi kepenk kapatma sonucu hükümet bazı çalışanlarına maaş vermeyi durdurup zorunlu izne çıkardı. Peki; süper güç Amerika nasıl memur maaşlarını ödeyemez duruma geldi? Bunun cevabını ABD’nin kendine has siyasal sisteminde aramak gerekir.
ABD sistemini tasarlayan ‘kurucu babalar’ ABD başkanları birer krala dönüşüp yasama ve yargıyı baskı altına almasın diye bir hayli düşünmüşler. Buldukları en etkin çarelerden birisi yürütmenin uygulayacağı her yasa için Kongre’den ödenek çıkartmasını zorunlu kılmak olmuş. ABD’de savaş için mega bütçeler oluşturmaktan tutun otoyol tamirine kadar federal hükümetin her türlü harcaması Kongre’nin ödenek onaylamasına bağlıdır.
Neden bu duruma düşüldü?
Gözlediğimiz bütçe krizi de sistem kurulurken tasarlanmış bu ‘güçler ayrılığı’ prensibiyle ilgili. Herhangi bir konuda Başkan ve Kongre uzlaşamazlarsa o politikanın ABD’de uygulanması imkânsız. Bu durum siyasetçileri uzlaşmaya ve demokrasi kültürü oluşturmaya zorlarken bir erkin diğerlerine üstünlük kurmasını da önlüyor. ABD siyaseti kutuplaştıkça uzlaşma zemini bulmak zorlaşıyor ve ülke sürekli bir krizin eşiğinde gibi yaşamaya başlıyor.
2012 seçimlerinin sonucuna göre Kongre’nin üst kanadı Senato’da Demokratik Parti, Temsilciler Meclisi’nde ise Cumhuriyetçi Parti çoğunluk sahibi. Başkan Obama ise Demokratik Parti üyesi. Sorun şuradan çıktı: Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçiler Başkan Obama’nın insiyatifiyle dört yıl önce Kongre’den geçen sağlık reformu yasasının uygulanmasını ertelemeye çalıştılar. Cumhuriyetçiler bu reformu çok maliyetli buluyor. Eğer Obama uygulamada bazı ödünler vermezse federal bütçeyi onaylamamak ve hükümeti kepenk kapatmaya zorlamakla tehdit ettiler.
Başkan Obama ve Demokratlar ise sağlık reformu yasasının Kongre’de 4 yıl önce onaylandığını ve Amerikan halkının 2012’de Obama’yı yeniden seçerek bu reforma destek verdiğini söylüyorlar. Üstelik ABD Yüksek Mahkemesi bu yaz aldığı kararda sağlık reformunun anayasaya uygun olduğunu da onayladı. Demokratlar Cumhuriyetçileri kendi dar siyasi çıkarları için defalarca onaylanmış sağlık reformu yasasını bahane etmek ve hükümete ve topluma şantaj yapmakla suçluyorlar. 1 Ekim 2013 tarihinde başlayan kepenk kapatma Cumhuriyetçilerin bütçeyi onaylamama tehdidini hayata geçirmeleriyle gerçekleşti. Bütçe onaylanmayınca fonsuz kalan hükümet çalışanlarını zorunlu izne çıkarmak zorunda kaldı.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi geçen hafta ABD’li siyasetçiler dünyaya bir de borç krizi endişesi yaşattılar. Hükümetin ne kadar borçlanabileceğinin de Kongre tarafından belirlendiği ABD’de 17 Ekim Perşembe Kongre’nin hükümetin borç tavanını yükseltmesi için son tarihti. Cumhuriyetçiler borçlanma limitini yükseltmemekle tehdit ederek yine sağlık reformu uygulamalarını engellemeye çalıştılar.
Bekledikleri ödünleri koparamayan ve daha fazla baskılara direnemeyen Cumhuriyetçiler 16 Ekim’de hem yeni bütçeyi onayladılar hem de hükümetin borç tavanını yükselterek ABD’nin borç ödeyemez duruma düşmesini engellediler. Tüm bunları yaparken Başkan Obama’dan en ufak bir ödün koparamadılar. Cumhuriyetçi Parti bu inattan en zararlı çıkan grup gibi gözüküyor. Geçen hafta yapılan kamuoyu anketlerinde Temsilciler Meclisindeki Cumhuriyetçiler sadece % 28 halk desteği aldılar. Kepenk kapatmanın ABD ekonomisine büyük zarar verdiği ve daha şimdiden % 0.25’lik bir küçülmeye yol açtığı da basında yer alıyor. ABD kamuoyu giderek Cumhuriyetçi Parti ve içindeki aşırı sağcı kanadı (Çay Partisi grubu) bu krizleri çıkarmak ve sorumsuz davranmakla suçluyor.
Tüm bunlardan bize ne?
Bence ABD’deki krizden bize de bazı dersler çıkıyor. Birincisi ABD’nin bütçe ve borç krizleri sadece şimdilik ertelendi. Aynı iki konuda önümüzdeki Ocak ve Şubat aylarında yine sorun çıkarabilir. Tüm bu gelişmeler yeni bir küresel ekonomik durgunluğa yol açarsa Türkiye de bundan mutlaka olumsuz etkilenecek. İkincisi, demokrasilerde kutuplaşmalar zararlıdır. Demokrasiler sadece yazılı kurallarla işlemez. Demokrasi ve uzlaşma kültürleri mutlaka gerekli. Üçüncüsü, siyasal kitle partileri kendi içlerindeki aşırı uçlara karşı her zaman uyanık olmak zorundalar. Büyük parti şemsiyesi etrafında herkesi toplamaya çalışırken küçük ama etkin aşırı grupların parti siyasetini rehin almaları önlenmeli.
Cumhuriyetçi Parti içindeki Çay Partisi grubunun olumsuz etkisi buna bir örnek. Aşırı uç siyasetinden mutlaka bunu yapan parti kötü etkileniyor. Çünkü demokrasilerde genelde ‘ortanca seçmen’i temsil eden parti kazanıyor. Ya da bizdeki ismiyle ‘sokaktaki adam’ı temsil eden partiler seçim kazanmaya her zaman daha yakın duruyor. Sokaktaki adamsa genelde ideolojik değil. ABD’de örneğini gördüğümüz gibi ideolojik çatışmalardan, kültür savaşlarından, aşırı uç politikalarından hiç hoşlanmıyor.