Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

DR. YAVUZ BAŞORAK
1945 Ankara doğumlu olan yazar, orta öğrenimini Kadıköy Maarif Kolejinde tamamladıktan sonra 1968 de ODTÜ Makine Mühendisliği Bölümünden Lisans diploması almış ve aynı bölümde Motor ve Otomotiv konularında asistan olarak akademik yaşamına başlamıştır. 1970 de aynı bölümde Yüksek Lisans sonrası 1975 yılında ABD Wisconsin Üniversitesinde Doktora derecesi almış ve ODTÜ Makine bölümüne Yardımcı Profesör olarak dönmüştür. 1980 yılında Almanya Aachen Teknik Üniversitesi Taşıtlar Enstitüsünde (I.K.A.) de Araştırma yaptıktan sonra Köln şehrinde çalışmıştır ve bu sırada İngiltere’de Anglia Ruskin Üniversitesinden Değer Mühendisliği üzerine Yüksek Lisans almıştır. Yazar halen İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’ Makine ve Bilgisayar bölümlerinde yarım zamanlı olarak, İçten Yanmalı Motorlar, Toplam Kalite ve Proje Yönetimi konularında dersler vermektedir.

Avrupa ülkelerine baktığımızda ilk gözümüze çarpan şeyler düzgün ve temiz yollarla binalar olur. Daha sonra uygarlığı sağlayan sistemlerin (elektrik, su, ulaşım vb.) düzgün işleyişi gelir. Bu uygar ortamdaki insanların, uygar yaşam biçimleri üzerinde ise fazla kafa yormayız. Politika ile ilgilenenler biraz oradaki demokrasiye imrenirler, takdir edici sözler edip belki demokrasinin tarihsel kökenlerini araştırıp bir yazı yazarlar; o kadar.
Eğitim düzeyi ile demokrasi arasında bir bağlantı olabileceği düşünülse de, bunun kesin bir doğrusal bir bağlantı olmadığını tarih göstermektedir. Aslında kanımızca yeteri kadar dikkati çekmeyen olgu uygarlık ile demokrasi arasındaki ilişkidir. Yaygın ama üstünkörü bir kanı, uygar ülkelerin demokrat oldukları veya demokrasiyi hazmetmiş ülkelerin uygar olduğu yönündedir. Tavukla yumurta arasındaki ilişkiyi sorgulayan bilmece örneğinde olduğu gibi burada da demokrasi ile uygarlık arasındaki ilişkiyi sorgulayabiliriz; demokrasi mi uygarlıktan, uygarlık mı demokrasiden çıkar?

İNSANI İLGİLENDİREN OLGU
Bu ikisi arasındaki ilişkiyi irdelerken bazı tanımlar yapmanın gereği var. Uygarlık denince aklımıza önce ileri teknoloji düzeyi gelir, uygar dediğimiz ülkelerin özellikle teknolojide ileri gitmiş oldukları ve teknolojiyi geniş ölçüde kullandıklarından ötürü. Ancak tarihe baktığımızda, teknolojide ileri olmadıkları halde uygar yaşamış topluluklar görürüz.
Uygar insan dediğimizde ise, bilgisayar, akıllı telefon veya çamaşır makinesi kullanan bir insan değil, toplumla uyum içinde olan, toplumsal ilişkilerinde ölçülü, dengeli ve saygılı olan bir insan gözümüzün önüne gelir. Uygarlığın, demokrasi ile ilintilendirilmesi gereken tanımı bu tanımdır. Çünkü demokrasi toplumu, dolayısıyla insanı ilgilendiren bir olgudur.
Toplumla uyumlu kişi toplumda beraber yaşama arzusunu taşır ve bunun gereği olan iradeyi gösterir. Beraber yaşamak demek, toplumun diğer üyelerinin bireyliklerini, kişiliklerini, haklarını tanımak, karşılık olarak onlardan da aynı şeyleri beklemektir Başka bir deyişle kişinin kendinin ve başkalarının toplumsal sınırlarını tanıması ve sahip çıkmasıdır.

NASIL BİR REJİM?
Demokrasi, vatandaşın “kalabalıktan herhangi biri” olmaktan çıkıp, “halk”ı oluşturan saygın bir kişilik haline dönüştüğü politik rejimin adıdır. Bu kişi uygar kişidir; toplumdaki yerini, görevlerini, yetki ve sorumluluklarını bilen, kendi yaşamı için başkalarının önem ve gerekliliğini takdir eden ve onlarla uyum içinde yaşamaya istekli ve gayretli olan kişidir. O halde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki demokrasinin olmazsa olmaz koşulu beraber yaşama arzu ve iradesini içselleştiren uygar insan olmaktır.
Bu öneriyi irdelemek için bir de bunun tersini düşünelim. Demokrasinin Abraham Lincoln tarafından yapılmış veciz tanımı, “halkın, halk için, halk tarafından idaresi“ olarak bilinir. Buradaki “halk” sözcüğü özellikle, Anayasa’mızın ‘Başlangıç’ bölümünde de belirtildiği gibi, beraber yaşama arzu ve iradesini içerir. Kendi içinde kadın-erkek, başı açık-kapalı, oralı- buralı diye bölünmüş, etnik ve dinsel olarak yollarını ayırmak isteyen, din adına dinin yasakladığı yalan ve iftira gibi yollara başvurarak ötekini düşman ilan etmiş bir toplumda beraber yaşama arzu ve iradesinden ne kadar söz edilebilir?

HANGİ HALK?
Kamusal taşıt aracında yanına oturacak yolcunun cinsiyetini belirleme hakkını kendinde gören bir insanın uygarlığı, yol verdiğimizde teşekkür eden Avrupalının imrendiğimiz uygarlığı ile benzeşir mi?
İnsanların bir arada beraberce, bir diğerinden korkmadan, çekinmeden yaşayamadığı, yaşamlarını sürekli olarak başkalarının değer yargılarına göre düzenlemek zorunda olduğu bir topluma, teknolojide ne denli ileri olursa olsun, uygar ve demokrat bir toplum denebilir mi? İnsanların bu şekilde baskı altında oldukları toplumda demokrasi var olabilir mi? Yaşadığı cennet vatanın nimetlerinin farkında olmayıp, ona bu nimetleri sağlayanları düşman olarak görmenin hangi uygar ve demokratik ülkede örnekleri vardır?
Burada yeniden demokrasinin tanımına dönersek, karşımıza şu soru çıkar: Halkın hangi bölümü, hangi halk bölümü için, hangi halk bölümü tarafından idare edilmek üzere demokrasi ister? Veya: bu şekilde sağlanacak bir idare sistemi ile gerçek anlamda demokrasiye ulaşılabilir mi?
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Demokrasinin temel koşulu uygar insan olmak, uygar insan olmanın tek koşulu ise ayrıcalıkları bir kenara bırakıp, ortak paydalar ve ortak faydalar üzerinde uzlaşan bir yaşam arzu ve iradesi ortaya koymaktır.
Atatürk, 10. yıl söylevinde “milli kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız” derken, batının teknolojisini değil, yaşam ve aydınlanma düzeyini hedef almıştır.