Ülkemizde yapılan 2018 yılı israf araştırmasına göre; haftada ortalama iki ekmek israf ediliyor, gıdaların tüketmeden çöpe atılma oranı yüzde 22.8’ i bulmuş ve atılan yemek miktarında da sürekli yukarıya doğru artış gözlemleniyor. Bu durumun sürdürülebilir olmadığı bizde ve tüm ülkelerde biliniyor ve önlemler alınmaya çalışıyor.
İsrafın önlenmesi konusunda tek sorumlu tüketici değildir ve bu konuda üç temel faktörün göz önüne alınması gerekmektedir. Bunlardan birincisi tüketicidir. İkincisi, genel olarak kamu ve sivil toplum. Üçüncüsü ise, üretim ve aracı kuruluşların oluşturduğu sistemdir.
Tüketicilerle ilgili olan faktörler arasında; sosyal, demografik faktörler (yaş cinsiyet), ev hanesi psiko-demografik faktörler sayılabilir. Örneğin, motivasyon, tutum, değerler ve alışkanlıklar, son olarak da sosyo-ekonomik boyut gelir. Tüm bunlar arasında, eğitim seviyesi ve evdeki depolama ve pişirme altyapısının durumu gibi konular etkileyici faktörlerdir. Sivil toplum ve kamu faktörü göz önüne alındığında, tüketicilerin yiyecek alışkanlıkları aile, ekonomik çevre ve ülkedeki yönetim biçiminin özellikleri bu konuda etkili faktörler olarak düşünülebilir. Genellikle tarım ve toprağına, üretimine önem veren toplumlarda daha az gıda ve yiyecek israfına rastlanmaktadır.
Daha az atık ve israf
Gıda israfında önemli bir konu, tüketicilerin bunları tüketme biçimlerinde meydana getirilebilecek olan değişikliklerdir. Örneğin, ekmeğin kabuğunun yenmemesi alışkanlığının değiştirilmesi ya da patatesi soymadan iyice yıkayarak yenmesi gibi. Genel olarak da pişirmede daha ekonomik davranabilmenin yeni yollarını aramak gerekmektedir. Bu konuda ev ekonomisi uzmanları ve araştırmaları topluma çok yararlı bilgiler sunabilmektedir. Bunların günlük hayata kabul edilip uygulanabilirliğinin sağlanması bir zorunluluk olarak görülebilir.
Aslında tüketicinin planlı ve bilinçli bir şekilde alışveriş yapması için ihtiyacı olduğu ürünleri bir listesini yapması ve alışveriş için kıyaslamalar yaparak gereğinden fazla satın almaktan kendisini koruması ve doğru olmayan bir biriktirme davranışından vazgeçmesi gerekmektedir. Ayrıca, alınan ürünün çabuk bozulması israfın önemli nedenlerinden biridir. Evde sağlıklı bir şekilde saklama ya da pişirme becerilerindeki aksaklıklar ve gereğinden fazla bir biçimde aşırı biçimde sunulmuş olan yemeğin önlenebilmesini sağlayarak daha az israf ve atık çıkartmak gerekmektedir. Kısaca tüketicinin nasıl satın aldığı, nasıl depoladığı, nasıl pişirdiği ve nasıl tükettiği konuları incelemeye alınması gereken diğer ana temel konular olarak önümüze çıkmaktadır.
Üretici ve aracılık sistemi de hiç şüphesiz tüketicinin israf davranışına etki de bulunabilmektedir. Örneğin, perakende düzeyinde yapılan promosyonlarla daha fazla alınmasına yönelik uygulamalar bu konuda amacın dışına da taşabilmektedir. Tüketicilerin böyle bir promosyondan ne kadarının kendi ihtiyacının ötesinde aldığını incelemek ve bunun ne kadarının israf olduğunu belirleyebilmek ancak tüketici düzeyinde gözlemlenebilir ve hesaplanabilir. Bu da bilinçli ve akıllı bir tüketici tipinin oluşturulması sayesinde gerçekleşebilir.
Ürün tedarik sisteminin üretim ve tüketimi entegre olması uyum içerisinde çalışmasını sağlamak konuya bütüncül bakmayı gerektiriyor. Bunun için de ilk yapılması gereken, tüketicinin gıda ürünü tedarik ederken nelere dikkat ederek karar veriyor olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Paketleme teknolojisi, lojistik ve tedarik zinciri yönetimi gözden geçirilerek daha sağlıklı ve verimli bir hale de getirilmelidir. Bu konuda tüketicilerin yiyeceklerinde kaynaklarının maksimum kullanımında yardımcı olabilecek teknolojileri uygulayarak iş dünyası bu konuda katkılarda bulunabilir. Şüphesiz; uygun teknoloji, yenilikçilik, iletişim ve politika belirleme konularında iş dünyasını teşvik etmek gerekmektedir. Örneğin, üretici firmaların tüketicilerle birlikte yapacağı ortak eylemlerde nasıl daha değer yaratıcı akıllı davranışlar gösterebileceği birlikte gerçekleştirilebilir. Tüketiciler, destekleyici nihai tüketim eğiliminde bulunabildikleri gibi, üreticileri ve kamu kuruluşlarına da gerekli iletişimlerle bu konudaki bilgileri ve deneyimlerini paylaşabilmektedir. Nasıl daha iyi bir ürün istediklerini ve israfın nereden kaynaklandığını söyleyebildikleri gibi kalite konusunda da gerekli geri dönüşümleri vererek etkili bir rol oynayabilmektedir.
Tüketici ihtiyaç analizi
İsrafı önleme konusunda paydaşların, tüketicilerin kararını etkileyen önemli etkileri olan aktörlerin kimler olduğunu belirlemek önemli bir konudur. Örneğin; tüketiciler perakendeciler, üreticiler, lojistik firmaları, ana üreticiler, paketleme endüstrisi, yerel mağazalar, marketler ve kooperatifler sayılabilir. Bu konuda; ürün tedarik sisteminin gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesi birçok yönden incelenir, fırsatların ortaya çıkartılmasına gayret edilir, en son olarak da tüketicilerin ihtiyaç analizleri yapılır.
Özetlersek: Bu mücadele sadece tüketicinin gerçekleştirileceği bir mücadele türü değildir. Eğitimle bilinçlenmiş “gönüllü ve bilinçli bir israftan kaçınma” yerine “zorunlu ve zorlayıcı” bir israftan kaçınma” uygulamaları tercih edilmemelidir. Bu mücadelede üçlü saç ayağını oluşturacak olan “kamu hizmetleri” ve “üretim-aracı” kesiminde yaratılacak olan israf dışı davranış biçimleri ile “tüketiciler”in benzer davranışları arasında bir etkileşim ve sinerji yaratılabilmelidir. Birbirinden kopuk ve ayrı olarak değil, birliktelikle ortak hareket ve anlayışla yürütülebilecek olan bir bütünsel yaklaşımla ancak başarı elde edilebilir.
PROF. DR. YAVUZ ODABAŞI
1949 Bafra doğumlu olan Prof. Dr. Yavuz Odabaşı, AİTİA ve İşletme Yönetimi Enstitüsü mezunudur. Devlet bursu ile ABD’de doktora eğitimini tamamlamıştır. Erciyes Üniversitesi’nin kuruluşunda görev almış, Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde çalışmıştır.