Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU
1984’te Giresun’da doğdu. Lisans öğretimini Doğuş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde burslu olarak tamamlayan Tüysüzoğlu 2008’de Kadir Has Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler ve Küreselleşme yüksek lisansı yaptı. Tüysüzoğlu 2012 yılında İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde doktorasını tamamladı. Bir süre İstanbul Aydın Üniversitesi’nde Öğr. Gör. olarak da çalışan Tüysüzoğlu, Giresun Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde çalışmaktadır. Çeşitli ulusal ve yerel gazetelerde yayımlanmış çok sayıda makale ve değerlendirme yazısı bulunan Tüysüzoğlu iyi seviyede İngilizce bilmektedir.
Başbakan Erdoğan ile Irak Kürdistan’ı Başkanı Barzani’nin Diyarbakır’da gerçekleştirdikleri buluşma birçok yönden ilginç özellikler taşımaktadır. Türkiye’deki açılım sürecine paralel olarak gerçekleştirilmesine karşın, Kürtler arasındaki siyasal anlaşmazlık nedeniyle, PKK/BDP’nin tepkisine neden olan bu buluşmanın yaratacağı yankılar, hem Türkiye’de hem de Suriye ve Irak’ta ciddi bir siyasal tartışmanın fitilini ateşleyeceğe benzemektedir.
Mesud Barzani’nin Diyarbakır’a gelişi PKK/BDP kanadı içerisinde ciddi bir rahatsızlık doğurmuştur. Zira Barzani’nin Erdoğan ile birlikte hareket etmesi, çözüm sürecinde kendisini “tek belirleyici aktör” olarak gören Öcalan ve PKK/BDP cenahının toplum nezdindeki itibarına ve etkinliğine zarar vermiştir. Türkiye’nin Barzani kartına oynaması, çözüm sürecinin işletilmesi noktasında Öcalan ve PKK/BDP çizgisinin dengelenmek istendiğini ve bu noktada Türkiye Kürtleri içerisinde çok ciddi bir saygınlığa sahip olan Barzani adının kullanılmak istendiğini göstermektedir.
LİDERLİK MÜCADELESİ
Kürt ulusçuluğuna yön verebilme noktasında Öcalan ve Barzani arasında süregelen liderlik mücadelesi de Diyarbakır buluşmasının irdelenmesi bağlamında önemlidir. Nitekim gelinen noktada, Barzani’nin Kuzey Irak’taki siyasal önderliğine ve Kürtler arasındaki saygın pozisyonuna karşın, PKK/BDP çizgisinin, Türkiye, Suriye ve İran’da çok daha etkin olduğunu ve bu durumun Barzani’yi oldukça rahatsız ettiğini görüyoruz. Tarihsel süreç içerisinde Kürt ulusçuluğuna yön veren en önemli aktör olmuş Barzani Ailesi’nin siyasal önderliğinin Öcalan’ın PKK/BDP’si tarafından sorgulanması ve ikinci plana itilmeye çalışılması, Mesud Barzani’yi bölgesel inisiyatif alma yönünde harekete geçirmektedir. Diyarbakır’a düzenlenen ziyaret de, PKK/BDP çizgisinin doğduğu ve geliştiği topraklarda Barzani etkinliğini arttırabilmeyi hedefleyen sembolik bir girişimdir. Üstelik bu girişim, Türkiye tarafından koordine edilmiş ve onaylanmıştır. Türkiye, kendisi açısından Kürt ulusçuluğunun önderinin Barzani olduğunu göstermek istemiştir.
Türkiye’nin Mesud Barzani’ye bu denli önem vermesinin nedeni, kimlik istemleri doğrultusunda hareket eden ancak PKK/BDP çizgisinin saldırgan söylemlerinden/eylemlerinden de rahatsız olan Türkiye Kürtlerine, ikinci bir seçeneğin var olduğunu gösterebilmektir. Bu girişimin, yerel seçimler öncesi ortaya konması ise PKK/BDP çizgisine verilmiş bir uyarı mesajıdır. Nitekim Barzani’nin, Başbakan ve iktidar partisinin girişimiyle Diyarbakır’a getirilmesi ve Erdoğan ile Barzani’nin oldukça samimi görüntüler sergilemeleri, Türkiye Kürtlerine, PKK/BDP’nin öngördüğü çatışmacı dili yadsıyan ve devletle barışık bir Kürt söyleminin mümkün olduğunu gösterebilmeyi hedeflemektedir. Bu çerçevede, iktidar partisinin, önümüzdeki yerel seçimler öncesi ciddi bir siyasal manevra yaptığını ve PKK/BDP’yi söylemini yumuşatma ve çözüm süreci ekseninde daha itidalli davranma yönünde etkilemeye çalıştığını söyleyebiliriz.
‘ÖNDERLİK’ VURGUSU
Suriye’nin kuzeyinde, Kürtlerin Rojava olarak adlandırdığı bölgede PKK/BDP’ye yakın duran PYD’nin kontrolü ele aldığı ve Barzani’nin bu durumdan oldukça rahatsız olduğu hesaba katıldığında, Başbakan Erdoğan ile birlikte gerçekleştirilen Diyarbakır ziyaretinin, Barzani tarafından, PKK/BDP’nin kendi bölgesi/merkezi olarak gördüğü bir bölgeye yapılmış ve Kürt ulusçuluğunun siyasal önderinin kendisi olduğunun Türkiye tarafından da kabul edildiğini göstermeyi hedeflemiş bir girişim olarak görülmelidir. Mesud Barzani, PYD tarafından Suriye’nin kuzeyinden izole edilmek istenmesine önce PYD lideri Salih Müslim’in kendi topraklarını kullanmasına izin vermeyerek, sonra da Diyarbakır’a Erdoğan ile birlikte giderek cevap vermek istemiştir. PKK/BDP kanadı ise, aynı zaman dilimi içerisinde Suriye’nin kuzeyinde (Rojava) kontrolü altında bulunan kasabalarda “geçici özerkliğini” ilan etmek üzere 82 kişilik bir temsilciler meclisi seçmeye yeltenmiştir. Yani Kürtler arasındaki gerginlik, siyasal olduğu kadar coğrafi anlamda da bölünmeyi beraberinde getirmektedir. Türkiye, Barzani ile PYD arasındaki anlaşmazlıktan da memnundur. Zira Barzani’nin kontrolündeki Kuzey Irak’tan ekonomik, lojistik ve siyasal destek alamayacak bir Rojava, çok büyük zorluklarla karşı karşıya kalabilecek, PYD’yi kontrolü altında tutan PKK/BDP çizgisi de orta vadede Türkiye-Barzani ortaklığı ile anlaşma yoluna gitmeyi tercih edebilecektir.
Türkiye, Başbakanlık eliyle Barzani’yi Türkiye’ye davet ederek, K. Irak’la sürmekte olan ekonomik ve siyasal ortaklığın sürdürüleceğine yönelik bir mesaj vermiştir. Bu mesajın gideceği adresler ise, Irak merkezi yönetimi, İran ve tabii ki ABD’dir. Son dönemde Irak ve İran ile müttefiklik ilişkilerini yeniden tesis edebilme yönünde hamleler yapan, hatta dış politikasını “resetlediği” ifade edilen Türkiye’nin, Kuzey Irak ve Barzani ile olan ilişkileri, bu reform sürecinde Kuzey Irak’a bakış konusunda herhangi bir değişimin olmadığını göstermeye çalışmaktadır. Barzani de Irak ve Suriye kapılarının yüzüne kapandığı ve ABD’nin kendisine Maliki ile anlaşma yönünde baskı yaptığı bir dönemde, Türkiye ile ilişkilerini güçlendirmenin yararına olduğunu görmektedir. Barzani, Türkiye’nin, İran ve Irak ile ilişkilerini düzeltebilmek adına kendisini feda etmeyeceğinden emin olmak istemekte ve bu süreçte Türkiye’nin yanında durarak elini güçlendirmeye çalışmaktadır.
‘KÜRDİSTAN’ SÖYLEMİ
Türkiye, Barzani’yi Diyarbakır’a getirerek, Kürt Sorunu’nun çözümü yönünde “çoğulcu” bir tutum sergilemek istediğini göstermek istemiştir. Bu girişim, aynı zamanda, PKK/BDP çizgisine verilmiş bir mesajdır. Nitekim Türkiye, PKK/BDP’nin üzerine oturduğu, ya da kontrolü altına almaya çalıştığı Türkiye Kürtlerine, başka alternatiflerin olduğunu ve gerektiği takdirde perde önüne çıkarılabileceklerini kanıtlamayı amaçlamıştır. Üstelik bu alternatiflerin güçlendirilebilmesi bağlamında Barzani’nin desteğinin dahi alınabileceği ortaya konmuştur. Aynı zaman dilimi içerisinde, Hizbullah’ın siyasal organı olan HÜDAPAR’ın faaliyetlerini arttırması ve PKK/BDP ile çatışmaya başlaması, hiç de sürpriz değildir. Bu da göstermektedir ki, Türkiye, gerek Barzani ile yakınlaşarak, gerekse de HÜDAPAR’ın yükselişine herhangi bir müdahalede bulunmayarak, PKK/BDP’nin tabanını zayıflatmayı hedeflemektedir. Bu süreç, Kürtlerin siyasal yönelimlerinin üç farklı fraksiyon üzerinden ifadesini bulmasını beraberinde getirebilir. Bunlar, kısa vadede iktidar partisi, orta vadede de Barzani-iktidar partisi ittifakına dayalı olarak yaratılabilecek alternatif ve Kürt kimliğine dayalı olmasına karşın siyasal anlamda muhafazakâr bir parti; Hizbullah yanlısı ve radikal dinci HÜDAPAR ve PKK/BDP çizgisidir.
Kürt halkının iki büyük sanatçısı, Şivan Perwer ile İbrahim Tatlıses’in gerçekleştirdikleri düetin, Türk, Kürt ve dünya medyasına olan yansımaları ve Barzani ile Erdoğan’ın mahşeri kalabalık önünde yaptıkları ve Erdoğan’ın ilk kez “Kürdistan” söylemini kullandığı konuşmalar, Türkiye’nin, Kürtler arasındaki anlaşmazlıktan da yararlanarak açılım sürecinin kontrolünü tamamıyla kendi eline alma yönünde yaptığı bir atılım olarak görülebilir. Ne var ki, bu sürecin başarısı, Kürtler arasındaki ilişkilerin mahiyetine ve Türk toplumunun özellikle seçimlerde göstereceği tepkiye/desteğe bağlı olarak, ancak orta ve uzun vadede ortaya çıkabilecektir.
İrtibat telefonumuz: 0212 337 92 23 email: dusunce@milliyet.com.tr