N. İsmet HERGÜNŞEN
Emekli Deniz Kurmay Albay/Uzakyol Kaptanı
1961’de Yozgat’ta doğdu. Kabataş Erkek Lisesi’nden sonra 1982 yılında Deniz Harp Okulu’ndan mezun olarak Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na katıldı. Deniz Kuvvetleri’nin muhrip, hücumbot ve fırkateynlerinde branş subaylıkları, bölüm amirlikleri ve ikinci komutanlık görevlerinin ardından, TCG Fatih Fırkateyni’nde Komutanlık ve hücumbotlarda komodorluk yaptı. Deniz Kuvvetleri, Donanma, Kuzey Deniz Saha ve Harp Filosu Karagahlarında harekat ve eğitim proje subaylığı ve şube müdürlüğü ile Lojistik Plan Şube Müdürlükleri, Foça Deniz Üssü ile Sahil Güvenlik Marmara ve Boğazlar Bölge Komutanlık görevlerini gerçekleştirdi. 29 sene hizmet ettikten sonra Deniz Kurmay Kıdemli Albay rütbesinden kendi isteğiyle Ağustos 2011’de ayrıldı. Halen, Bilimsel Denizcilik Gemi Adamı Yetiştirme Merkezi’nde gemi işletmeciliğine yönelik dersler vermektedir.
Donanma’nın en önemli filolarından biri olan ve ismi ile mütenasip Harp Filosu Komutanlığı bağlısı muhriplerin yanısıra, Atatürk’ün manevi gücünü taşıdığına inandığımız Savarona’da görev icra etmek, bizim okuduğumuz yıllarda Deniz Harp Okulu mezunu her subayın en büyük hayali olarak görünmekteydi.
Elbette ki bu hayalimize rağmen, benimde Savarona’da fiili olarak görev icra etmem mümkün olmamıştı. Bununla birlikte, 1979 yılı sonlarına doğru o günün çalkantılı ve buhranlı günlerinde Savarona’ya yapılan bir sabotaj öncesi dönemde bir aylık sure ile Marmara Denizi’ndeki limanları ve 1982 yılında ise İtalya’nın Genevo ile Tunus’un Bizerte Limanları’nı kapsayacak şekilde icra ettiği seyirlerde, açık deniz eğitimimi anılan gemide tamamlama şansını bulabilmiştim.
YATTA 3 AY STAJ
Ulu Önder Atatürk’ün yatında yaklaşık 3 ay sureyle staj maksadıyla da olsa bulunmak, hem benim hem de tüm arkadaşlarım için ayrıcalıklı ve ayrıcalıklı olduğu kadar yaşantımızın unutulmazları arasında yer almış olup, bugün bile onun heyacanını taşıyabiliyorduk. Ayrıca, ulusal ve uluslar arası sularda bayrağımızı dalgalalandıran bu geminin yerli ve yabancı halkın ve basının ilgisini de yoğun bir şekilde çekmesi bizi hem gururlandırıyor, hem de duygulandırıyordu. Peki “Atatürk’ün en sevdiğim oyuncağım dediği Savarona”nın özellikleri neydi, ülkemize nasıl kazandırılmıştı, bugünlere kadar nasıl gelmişti ve gelecekte ne olabilirdi? Bu süreci şimdi değerlendirmeye çalışacağım.
ADININ ANLAMI
William Francis Gibbs tarafından tasarlanan ve 1931 yılında denize indirildiğinde dünyanın en büyük yatı olan Savorana’nın ilk sahibi Amerikalı Mrs. Emily Roebling Cadwalader’dir. “Denizciliği Türk’ün büyük ulusal ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız...” ifadesi ile denizciliğin önemine değinerek bu yolda çok önemli adımlar atılması gerektiğini defalarca belirtmiş ve uygulamaya koymuş olan Ulu Önder Atatürk’ün izniyle, Ertuğrul yatının yerine 1938 yılında satın alınan Savarona, adını Afrika’da yaşayan bir kuğu kuşunda almaktaydı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna tahsis edilen bu yatta, Atatürk vefatına kadar sadece 6 hafta kalabilmişti.
ÖZAL KİRALADI
Atatürk’ün ölümünden sonra Türk Denizcilik İşletmelerine devredilen ve uzun süre Kanlıca önlerinde hareketsiz kalan bu yat II. Dünya savaşı sonrası dönemde Deniz Harp Okulu öğrencilerinin eğitimi için “Okul Gemisi” olarak kullanılması maksadıyla Türk Deniz Kuvvetleri’ne devrolunmuştur. 1989 yılına kadar gelinen süreç içerisinde misyonunu tamamladığı ve her geçen gün işletme ve idame masraflarında büyük artış olmaya başlanan “Savarona” hizmet dışına çıkartılması kararı üzerine zamanın Başbakanı Turgut Özal’ın kararınca yap-işlet-devret modeliyle 49 yıllığına, talebi üzerine Kahraman Sadıkoğlu’na kiralanmıştır.
136 metre boyunda, 2300 ton saç ağırlığına sahip Lüks Transatlantik yat olarak bilinen “Savarona” 425 uzman zanaatkar, 450 işçi ile 2.5 yıl içinde restorasyona tabii tutularak, tekrar denizlere açılma fırsatını yakalamıştı. Ulus olarak şanlı tarihimizle övünmeyi, gurur duymayı pek sevmemize rağmen, ona saygı göstermeyi becerememiş ve nedense tarihi değerlerimizi gelecek kuşaklara aktarmamher zaman mümkün olmamıştır.
Gerek ekonomik nedenler, gerekse kültürel eksikliklerden dolayı;
-Genç Türkiye Cumhuriyeti tarafından önemli devlet adamlarının ağırlandığı “ERTUĞRUL” yatını 1933 yılında,
-I. Dünya Savaşı’na girmemizi sağlayan “Yavuz” zırhlısını 1975 yılında,
-6-7 Mart gecesi döktüğü 26 adet mayın ile müttefik donanmasını 18 Mart 1915 günü sulara gömerek “Çanakkale Geçilmez” ifadesini Türk tarihine altın harfler ile yazdıran “Nusret” gemisini 1990 yılında hizmet dışına çıkartarak, efsaneleşmiş bu ve buna benzer tarihe mal olmuş ve önem atfedilen gemilerin yok olmasına göz yummayı becerebilmişizdir. Bugüne kadar diğer başka alanlarda olduğu gibi, tarihe mal olmuş gemilerimize de sahip çıkamayan bizler için “Atatürk’ün en sevdiğim oyuncağım” dediği ve Atatürk için, ulusumuz için tarihi anıları saklayan Savarona’ya sahip çıkmak suretiyle tarihe karşı sorumluluğumuzu bir nebze de olsa yerine getirmeye çalışmalıyız diye düşünüyorum.
DEVLET GERİ ALSIN
Günümüzde birer müze-gemi olarak hizmet vermeye devam eden Yunanistan’daki Averof zırhlısı, İngiltere’de Victory, Cutty Sark, ABD’de Texas, Intrepid gibi örneklerine benzer şekilde, 3 tarafı denizlerle çevrili ülkemizin önem derecesi yüksek sembollerinden biri olacak şekilde hem günümüzü hem de geleceği aydınlatmak, bireylerin geçmişi daha iyi tanımalarını sağlamak amacıyla “Savorana”nın müze gemi haline getirilmesinin, “Denizciğimizin tanıtılmasına, sevdirilmesine ve yaygınlaştırılmasına”da önemli derecede katkı sağlayacağı gerçeğinden kendimizi alıkoymamamız gerekir.
Müzecilik anlayışının özünü en iyi şekilde ifade eden Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bir vatanın sahibi olmanın yolu, o topraklarda yaşamış tarihi olayları bilmek, doğmuş uygarlıkları tanımak ve sahip olmaktan geçer” sözünü dikkate aldığımızda Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Savarona’nın özel sektörden tekrar devralınarak müze gemi haline getirilmesi başta biz denizciler olmak üzere, ulusumuzun her ferdininin en büyük arzusu ve dileği olmalıdır.