Günlerdir görsel ve yazılı medyada 1 Kasım seçiminin sonuçları politik, siyasal, ekonomik açıdan tartışılıyor. Ak Parti’nin seçimi kazanmasının, MHP’nin, HDP’nin oy kaybetmesinin CHP’nin çok az oy arttırmasının nedenleri araştırılıyor. 1 Kasım seçimlerine katılan, oy veren seçmeni ruhbilim açısından anlamaya anlatmaya çalıştım. Bilindiği gibi ruhbilim insanın tutumunu, davranışını, eylemini inceleyen bir bilim dalıdır.
Davranış, insanın içten, bedensel, ruhsal durumundan ya da dıştan doğal toplumsal ortamdan gelen iletilere uyaranlara verdiği tepkidir.
Toplumsal ruhbilim, birey toplumsal ortam iletişimini, etkileşimini inceleyen bilim dalıdır. Bu tepkiyi ilgi, sevgi, huzur, mutluluk gibi olumlu ya da kaygı, korku, öfke gibi olumsuz duygular, dikkat, algı, bellek, düşünce gibi bilişsel işlevlerin birleşip bütünleşmesi oluşturur.
İnsanda doğal ve evrensel olarak ölüm, yok olma kaygısı korkusu vardır. Bu duygu gelişim sürecinde biçim ve renk kazanır. Bilişsel işlevlerin etkisi altında yaşama gücüne dönüşür.
On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Fransız fizyoloji uzmanı Claude Bernard stres kavramanı tanımlamıştır. Stres (strese) sözcüğü Latince (Estricta) fiilinden türetilmiştir. Baskı yapmak, bastırmak, germek, zorlamak, yüklenmek anlamında kullanılmıştır. Stres karşılığı zorlanma sözcüğünü kullanıyorum.Zorlanma, günlük yaşamda içten ya da dıştan gelen etkilerin, uyaranların etkisi altında organizmanın dengesinin, uyumunun bozulmasıdır. Zorlanma önce kaygı düzeyini yükseltir.
1970’li yıllarda Lewis kaygı (anxicty) kavramında bulunan nitelikleri, özellikleri belirlemiştir.
Hoş olmayan, elem veren duygulanım durumudur.
Geleceğe yönelik endişeler içerir.
Bu duygulanım durumu kişilik yapısına göre algılanır, anlaşılır, yorumlanır.
Bu durum huzursuzluk, mutsuzluk, rahatsızlık, tedirginlik, gelecek korkusu, güvensizlik yaratır.
Durumluk kaygı
Spielberger sürekli ve durumluk olarak iki kaygı tipi tanımlamıştır.
Sürekli kaygı, çocukluktan başlayarak, kişilik yapısı ve bu yapıyı oluşturan katmanların işlevi sonucu oluşur. Sürekli kaygı düzeyi, engel aşma, sorun çözme durumlarında, bilişsel işlevlerin denetimi altında bir güç olarak kullanılabilir.
Durumluk kaygı, insanın içinde yaşadığı doğal, toplumsal ortamdan gelen iletileri, uyaranları, tehdit, tehlike olarak algılaması, anlaması, yorumlaması sonucu oluşur. Durumluk kaygı, yaşam olaylarının etkisi altında ortaya çıkar.
Denge, düzen, uyum içinde yaşayan insanın birdenbire karşılaştığı, alışılmamış, beklenmedik durumlar, olaylar durumluk kaygıya neden olur. Bu durum insan için tehlikeli bireysel ya da toplumsal zararlı iletilerden, uyaranlardan kaynaklanır.
Durumluk kaygı düzeyini yükselten, bütün toplumlarda ortak olan, kültürle bağlantısı bulunmayan elliye yakın zorlayıcı yaşam olayı tanımlanmıştır.
Holmes ve Rahe, yaşam olaylarının zorlanma yaratan etkisini ölçen durumluk kaygı düzeyini gösteren dereceli ölçek geliştirmiştir.Aileden birinin ölümü, işsizlik, ekonomik yetersizlik, yasadışı işlere karışma, tutuklanma, ceza evinde yatma, ev, iş, görev, yer değiştirme gibi olaylar bireysel zorlanma yaratır.
Toplumsal zorlayıcı yaşam olayları, toplumsal çatışma, sürtüşme ve şiddet içeren iletilerden, uyaranlardan kaynaklanır.Ülkemizde durumluk kaygı düzeyini yükselten zorlayıcı yaşam olaylarının, yıllardır binlerce can alan terör olayları yer alır. Buna ek olarak, etnik, toplumsal çatışmalar, ötekileştirme, cemaat ve paralel yapının yarattığı sorunlar; maden ve iş kazaları; demokrasi, hukukun üstünlüğü, ekonomik büyümede gerileme; eğitim, öğretim sorunları; basın, yayın ve ifade özgürlüğünde baskı, açlık, yoksulluk sınırında yaşayan binlerce insan; iç ve dış göçler, uluslararası ilişkiler sayılabilir.
İnsan güce dayanmak ister
7 Haziran’dan 1 Kasım’a kadar AK Parti, toplumsal kaynaklı, zorlayıcı yaşam olaylarını önleyecek oyunu yükseltecek bir girişimde bulunmadı. Aksine PKK ve IŞİD terörü tırmanışa geçti. Ekonomi bozuldu. Fiyatlar arttı. Bunlara kan davası, namus cinayetleri, kadına şiddet gibi onlarca zorlayıcı yaşam olayı daha eklenebilir.Yıllardır süregelen, bu yaşam olaylarının yarattığı zorlanmaya karşın Ak Partinin oyları arttı, seçimi kazandı.
Bireysel olarak, zorlanma yaratan olaylarla baş edemeyen, üstesinden gelemeyen insanlar güce güçlüye dayanmak isterler. Olayları kaderin cilvesi olarak değerlendirir, kadere boyun eğer, çoğunlukla kader birliği yapar, sorunların fıtrattan kaynaklandığını kabul ederler.
Ülkemiz gelişmekte olan ataerkil, erkek egemen bir toplumdur. İnanç, gelenek, görenek, töre gibi birincil toplumsal kurumlardan kaynaklanan değerler insanların davranışlarını etkiler.
Baba ailenin, ?Devlet baba? toplumun dayanağıdır, koruyucusudur. Gelecek korkusunu, güvensizliğini, devlet babaya sığınarak azaltmaya çalışır. Devlet işlerini düzenleyen, yürüten gücü çoğunluğu destekler. Bilineni bilinmeyene yeğ tutar.
Zorlayıcı yaşam olayları önce karşı çıkma, karşı durma, karşı koyma, savaşma duygusu yaratır. Zorlanma aşılamazsa kızgınlık, öfke, pazarlık, depresyon evreleri yaşanır. Sonuçta zorlayıcı yaşam olaylarına alışılır. Günlük yaşantını gereği olarak kabul edilir. Bu yaklaşım, kaygı düzeyini, gelecek korkusunu, güvensizlik duygusunu azaltır. Ancak, değişime, dönüşüme, gelişime yönelik çözüm yollarını kapatır.
Toplumsal zorlanmadan kaynaklanan durumluk yüksek kaygı düzeyi gelecek korkusu, güvensizlik duygusu, barış ve güven içinde yönetilen toplumlarda sürekli kaygıya dönüştürülebilir. Sürekli kaygı sorunların çözümü için bir güdülenme (motivasyon) ve güç olarak kullanılabilir.