IŞIL ERDEMLİ
Lisans eğitimini İtalya Padova Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler ve İnsan Hakları dalında, yüksek lisansını Brüksel Üniversitesi’nde Güvenlik Çalışmaları alanında yapmıştır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiser-liği’nde stajyer olarak çalışmıştır.
Daniel Cefai’ye göre bir toplumsal sorunun varlığı, tanımlayıcı ve yorumsal anlatımların üretim süreci, algılanması ve çözüm önerileri dinamiğinde gerçekleşir. Bu anlatımlar belli başlı aktörleri ve konuyu ortaya çıkararak söyleme kendi bireyselliğini, gerçekliğini ve meşruiyetini verir.
Daha kızlı erkekli konusuna gelmeden, hatırlatmakta fayda var ki biz bireyin özel hayatını toplumsal arenada tartışmaya alıştık. Özel yaşamımızda ne içeceğimizi, ne giyeceğimizi tartıştık. Geriye bir nerede kimle oturduğumuz kalmıştı, ona da el attık. Kızlı-erkekli meselesi de, kendisinden önce gelen diğer özel hayata bağlı sosyal sorunlar gibi meclisten oturma odalarına kadar tartışılan bir toplumsal sorun haline geldi. Peki, özel hayatımızın unsurları ne zaman ve nasıl bir toplumsal soruna dönüştürüldü?
Başbakan, Kızılcahamam ve parti grup toplantısında bir sosyal sorundan bahsetmektedir: Devlet yurtlarında ve özel mülklerde kız ve erkeklerin karışık olarak kalması. Toplumsal sorunlar illaki toplumun bir içsel arızasından kaynaklanmaz. Bu bir anlatım meselesidir. Yani toplumsal sorunun ne olduğu aslında bir seçim konusudur.
TAKDİR EDİLİNCEYE DEK
Herbert Blumer der ki, bir sosyal sorun, toplum tarafından sosyal sorun olarak ‘takdir edilinceye dek’ ortaya çıkmaz. Yani toplumca konuşulmayan sorun toplumsal sorun değildir. Yani Başbakan’ın durup dururken ‘kızlı erkekli yurt sorunu’nu ele alması önemlidir. Burada, hâlihazırda var olan bir sosyal sorunu, toplumsal sorunu ele aldık denemez çünkü toplumun önyargıları ne olursa olsun bu konu halk arenasına daha önceden taşınmamıştır. O yüzden özel yaşamın unsurlarının Başbakan tarafından bir toplumsal sorun haline getirilmesi üzerinde düşünülmesi gereken bir sorundur.
BÖLÜNEN TOPLUMDUR
Şimdi Başbakan, konuşmalarında bir sorundan bahsettiği için, Cefai tarafından belirtilen anlatım tekniklerine göre, bu ‘sorun’dan zarar gören kişilerin belirlenmesi gerekir. Grup konuşmasına göre kız ve erkeklerin aynı ev veya yurtlarda kalmaları ‘muhafazakâr bir demokrat parti’ olan AKP ye, ‘muhafazakâr demokrat’ bir kimliğe sahip olan anne baba ve ebeveynlere ve bu karma evlerin komşularına rahatsızlık vermektedir.
Cefai’nin teorik çerçevesinden bakıldığında Başbakan’ın ilk anlatımları, bu sosyal sorunun taraflarını belirler. Bunlar başkasının oturduğu ev düzeninden rahatsız olan muhafazakâr demokratlar ve bu etiketin dışında kalanlardır. Aslında son yıllarda yaşamaya alışık olduğumuz bu iki grup bölünmesi sabitleştirilmiştir. Konuşulan konu bir yaşam biçimi olduğu için bölünen fikirler değil, toplumun kendisidir.
Bu bağlamda Cefai der ki, bir toplumsal sorunu sabitleştirmek için anlatımlara toplumun sağduyuları dâhil edilir. Bizim örneğimizde tartışılan sağduyular toplumun bir kısmını oluşturan ve geri kalanı tarafından reddedilen muhafazakâr demokratlarınkidir. Bir kız ve erkeğin evlenmeden önce aynı evde yaşamaları sorunsalı da tam bu toplumsal stereotipleri hedeflemiştir.
Tartışmalardan önce bir kız ve erkeğin aynı evde kalması çevrenizde nasıl karşılanırdı bir düşünün... Çok da iyi görülmezdi ama yine de bu kadar şikâyetçi bir insan grubu yoktu. O zaman hepimizin belki de bilinçli, belki de bilinçaltında sorduğumuz soru şudur: Bu konunun bir sosyal soruna dönüşeceği öngörülmüş müdür ve buradan sağlanan politik bir kazanç var mıdır?
KAMUOYU MAHKEMESİ
Tabii sosyal sorunla toplumsal sorun tanımlarını ayrıştırmak, özel hayatın halk arenasında tartışılmasının zararlarını daha da net koyuyor ortaya. Cefai’ye göre toplumsal sorunu sosyal sorun tanımından ayıran temel unsur, anlatımın yargılama modeline dayanması. Yani, konuşmacı, mağdurların çektiği zorlukları kamuoyuna duyurur, kabahatliler belirlenir ve sosyal sorun, karşıt görüşlerin çarpıştığı ‘kamuoyu mahkemesi’ne gönderilir. Taraflar yargılanır, sorun halka mal edilir, bir nevi ‘propagandası’ yapılarak toplumsallaştırılır.
Bizim örneğimizde toplumun önyargıları ve muhafazakâr demokrat ailelerin rahatsızlıkları belli. Peki, ‘özel hayat unsurlarını toplumsal sorun haline getireceğim’ diye muhafazakâr değerleri de istismar etmek, bu görüşlerin, karşıt görüşler gibi kamuoyu mahkemesinde yargılanmasına yol açmak her iki grubun değerlerinin istismarı anlamına gelmez mi? Geldiğimiz noktada yargılananlar sadece kızlı-erkekli aynı evde kalanlar değil, muhafazakâr demokratların da değerleridir. Nesnel bir gözlemci Sayın Başbakan’ın söyleminin farklı düşüncelerden birçok kişiyi bu tartışmaya dâhil ettiğini söyleyebilir.
BİR İNSAN HAKKI
Basında birkaç gün içinde dalga dalga büyüyen bu tartışmalarla karşıt görüşler kamuoyu mahkemesinde yargılanmıştır. Cefai’nin bahsettiği toplumsal problemlerin halk arenasına taşınması tam da budur. Bizim toplumsal sorunumuz, bu anlatım teknikleri ile oluşan kadın erkeğin evlerinin içinde ne yaptıkları olmuştur. Sayın Başbakanımız, bu konuyu açmakla özel hayatın kamuoyu mahkemesinde yargılanmasını uygun görmüştür.
Özel hayat, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi ile korunan bir insan hakkıdır. Özel hayatımız, toplumun genel ahlak değerleri de dahil olmak üzere her türlü müdahaleden korunmalıdır. Özel hayatımızın unsurlarını halk arenasında tartışmak ve kamuoyu mahkemesinde yargılamak tehlikeli ve beklenmedik sorunlara yol açabilecek bir durumdur.