Bu yazımın amacı söz konusu tanımın yanlış olduğunu ve Orta Gelir’in bir sebep değil bir sonuç olduğunu belirtmektir.
Milli gelirimizi artıramayışımızın temel nedeni, 19. asırda başlayıp 2000 li yıllarda sona eren kömür, demir, çelik, döküm, çimento, petrol vs gibi sanayilerden bir üst katmana çıkamayışımızdır.
1960 lı yıllarda, özü ‘’bir gemi pamuk ihraç edip, karşılığında 10 kamyon satın alarak kalkınamaz ‘’ yazısını kaleme almıştım. Şu anda da tüm sınai gelişmemize rağmen, ürünler değiştiyse de durum aynı sayılı. Bir konteyner cep telefonu karşılığında bir gemi dolusu çimento, demir, çelik, döküm vs ihraç ediyoruz.
Elektronik araç gereç, biyolojik ürünler, tıbbi teçhizat ve benzeri ürünlerin ithaline kıyasla benzin ve dizelli otomobil üretimimiz dahi artık ciddi katma değer yaratan bir ürün olmuyor. Bugün orta sınıf bir otomobilin satış fiyatını, ağırlığına bölünce ortaya çıkan rakam 8-10 dolar/kilogram başınadır. Dolayısıyla Elektrikli Otomobil üretimine geçmemiz umut vericidir.
20 yıl kaybettik
En büyük talihsizliğimiz 1990’lı yıllarda nükleer enerjiyi kaçırmamız olmuştur. 1988 de bir vesileyle Avusturya da ki bir nükleer santralı gezme imkanım oldu. Görüşmelerde ‘’Santralı inşa etmek değil, ki para verip inşa ettirebilirsiniz, esas olan işletebilmektir, çünkü işletmek çok yüksek teknolojik eğitim, bilgi ve kültüre sahip bir nesil ister. Burada çöp toplayanın dahi bir doktorası vardır. Nükleer Teknoloji disiplinine sahip olmadan bir ülkenin eğitimde, sanayi de sıçrama yapması çok zordur’’ demişlerdi.
1999-2002 arası bu fırsat ortaya çıktı ama ne yazık ki değerlendiremedik ve en azından bir 20 yıl kaybettik. Değerlendirebilseydik 2007-2008’ler de açılışını yapabilecektik.
Geç de olsa bu konuda Rusya ile yapılan anlaşma ekonomik faydaları yanında ülkemize kazandıracağı bilim ve üretim disiplini önemsememiz gerekir.
Ancak teknolojik sıçramanın temeli eğitimdir ve özellikle çok iyi matematik eğitimi almış bir nesildir. Nasıl ki alfabe yoksa yazı da olmuyorsa, matematik olmadan fizik, kimya, biyoloji, tıp, mimari, mühendislik, ekonomi, maliye ve hatta sanat dahi olmuyor. Tarihin en büyük sanatçılarından Leonardo de Vinci aynı zamanda dönemimin en büyük matematikçisiydi. Mimar Sinan’ın eserlerinde ki matematik dehayı ortaya çıkarmakta, fen fakültelerimizin görevi olmalı.
Durum endişe verici
Bu gerçeğe karşın mevcut durum endişe vericidir. Bu konuya bir yazısında değinen Dr. Nedim Türkmen, matematiğin bir gelişmişlik ölçüsü olduğunu belirtiyor. Başka bir deyişle matematik ve fen dallarında çok sayıda başarılı eğitim veremeyen ülkelerin üst gelir gruplarına çıkabilmeleri pek mümkün görülmüyor.
Sınai alanda yeni teknolojilere büyük destekler getiren ülkemiz, esas gelişmenin matematik ve fen dallarında ciddi bir eğitim sonu mezun olmuş nesillerle mümkün olduğunu kabul etmek zorundadır.