Prof. Dr. Ayhan Aydın
Hacettepe ve Ankara üniversiteleri mezunu olan Aydın, önce İngilizce bölümünde öğrenim görmüş, daha sonra eğitim bilimleri alanında eğitimini sürdürmüştür. Doktora eğitiminden sonra bir süre Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde part-time öğretim üyesi olarak çalışmıştır. 1993 yılından beri Dünya Bankası Eğitim Projeleri’ne danışmanlık yapan Ayhan Aydın, halen Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde öğretim üyesidir. Aynı üniversitede Eğitim Bilimleri Bölüm Başkanlığı görevini sürdüren Aydın’ın çeşitli ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmış 60’tan fazla makalesi bulunmaktadır. Ayrıca Anadolu ve Gazi üniversitelerinde misafir öğretim üyesi olarak dersler veren Aydın, bazı yayın kuruluşlarında editörlük, eğitim dergilerinde hakemlik ve bilim kurulu üyeliği yapmaktadır. Aralarında Düşünce Tarihi ve İnsan Doğası, Yaşadığımız Dünya, İnsanca Var Olma Sanatı, Yaşamın ve Sevginin Anlamı, Sınıf Yönetimi, Eğitim Psikolojisi, Hayat Neden Güzeldir gibi kitapların yer aldığı yayımlanmış 9 kitabı bulunmaktadır. Kendini kısaca yaşamsever olarak tanımlayan Ayhan Aydın, felsefe ve psikolojiye ilgi duymakta ve bu alanda ürün vermektedir.
Uzun yıllar boyunca Bilindiği gibi MEB Seviye Belirleme Sınavını (SBS) kaldırarak, yerine her dönem birer tane yapılmak üzere altı dersten (Matematik, Türkçe, Fen ve Teknoloji, T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük, Yabancı Dil, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi) 12 ayrı merkezi sınavı kapsayan yeni bir sistem getirdi. Bu kapsamda 2013-2014 öğretim yılında sekizinci sınıfta bulunan öğrenciler, birincisi 28-29 Kasım 2013, ikincisi ise 28-29 Nisan 2014 tarihlerinde yapılacak olan merkezî sınavlara katılacaklar.
Millî Eğitim Bakanı Sayın Avcı: “Yeni bir sınav getirmiyoruz, zaten okullarda yapılmakta olan sınavların bir kısmını merkezî düzeyde yapıyoruz” dese de eğitim kamuoyunda farklı görüşler seslendirilmektedir. Buna göre eğitim çevrelerinde yeni sınav sistemine, pedagojik ve teknolojik altyapı yeterince oluşturulmadan geçildiği için bu durumun ciddi belirsizliklere ve endişelere yol açacağı tartışılırken, öte yandan merkezi sınav sayısının birden 12’ye çıkmasının öğrencileri süreğen bir sınav kaygısı yaşamak zorunda bırakacağı yönünde görüşler öne sürülmektedir.
TARTIŞMALI KONULAR
Doğrusu her yeni sistemin bir ölçüde belirsizlikler taşıması, başka bir anlatımla, artı ve eksi yönlerinin bulunması olağan karşılanmalıdır. Ancak bilimsel verilere ve pedagojik yaklaşımlara dayalı politikalarda bu sakıncaları giderme, hiç olmazsa asgariye indirme olanağı vardır. Bu amaçla örneğin yeni sistem, en azından 2013-14 öğretim yılında belli illerde yapılacak pilot uygulamalarla test edilebilirdi. Yeni elektronik polis copları için bile pilot uygulamalar yapıldığını hatırlatarak konuların önem ve öncelik sırasını kamuoyunun takdirine bırakalım. Ancak bu bağlamda yaşanan kaygıların sadece artan sınav sayısı ve süresi ile ilgili olmayıp puan hesaplama sistemini de içerdiğini belirtmek yararlı olabilir.
PUAN SİSTEMİ
Yeni sisteme göre öğrencilerin başarıları yüzde 30’u okul notları, yüzde 70’i ise merkezi sınav sonuçlarına göre belirlenecektir. Bu noktada okul notlarının standart uygulamalar içermeyen öğretmen değerlendirmelerine bağlı olduğu düşünülürse, şişirilmiş notlar sorunu karşımıza çıkmaktadır. Öte yandan 2014 - 15 öğretim yılından itibaren 6-7 ve 8. sınıflarda, uygulanacak merkezi sınavların artan mali ve teknolojik zorlukların yanı sıra puan hesaplama sürecini de daha karmaşık hâle getirme olasılığı bulunmaktadır.
MEB, okul notlarının merkezi sınav sonuçlarıyla paralellik göstermemesi durumunda, konunun yeniden inceleneceğini ve gerekli önlemlerin alınacağını duyurmaktadır. Ne var ki bu inceleme ve önlemlerin kapsam ve içeriği belirsizlikler taşımaktadır. Ayrıca 6-7 ve 8. sınıfların yıl sonu başarı puanları 300 üzerinden, merkezî sınavların 700 üzerinden, ortaöğretime yerleştirmenin ise esas puanın bu iki değerlendirme yaklaşımının ortalaması alınarak 500 puan üzerinden hesaplanacağı hatırlanınca, sorunun çok bilinmeyenli bir denkleme dönüşeceği açıktır.
DOĞRU - YANLIŞ
Bu arada yanlışların doğruları götürmeyeceğini ısrarla vurgulayan MEB, örneğin aynı ölçüde okul başarı puanı ve net doğru yanıt sayısına sahip öğrencilerin sıralanmasında doğabilecek hataları acaba nasıl giderecektir? Gerçekte sınav tekniği açısından yanlışların, örneğin 3 yanlışın 1 doğruyu götürmesi rasyonel bir uygulamadır. Böylece tam sayıyı izleyen virgülden sonraki dört basamaklı diziliş daha anlamlı olacaktır. Ne var ki MEB bunun yerine performans değerlendirmelerinin ortalamaları, sanatsal ve sportif etkinliklere katılma, okula devam süresi gibi tartışmalı kriterleri benimsemiş görünmektedir. Ancak yanlışların doğruları götürmesi durumunda, başarı ortalamalarının, son yıllarda özellikle sıkça karşımıza çıktığı gibi, düşük olma olasılığı artmaktadır. Bu durumda MEB’in itiraf edilmese de başarı ortalamalarını gizleme kaygısı taşıdığı akla ilk gelen olasılıktır. Öte yandan sınav sorularının doğru yanıtlanma oranına göre katsayıları farklı bir endeksle hesaplanmayacaksa (Bu yaklaşımın ne ölçüde adil olduğu da tartışmalıdır.) aynı puan diliminde yığılmalar artacaktır.
Puan hesaplama sisteminde hakkaniyet, eşitlik, genellik, nesnellik, fırsat ve olanak eşitliği gibi temel hukuksal ilkelere göre tartışmalı konulardan biri de özel okullara girişte okul başarı notlarının, şişirilmiş olduğu gerekçesiyle devre dışı bırakılmasıdır. Ayrıca özel okullar merkezî sınavların sadece Matematik, Türkçe, T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük test sonuçlarına başka bir anlatımla devlet okullarına giriş için baz alınan altı dersten üçüne göre öğrenci kabul edeceklerini açıklamaktadır. Bu durumda özelin ayrıcalıklı ya da gerçekten çok özel olduğunu itiraf etmiş olursunuz.
MAZERET SINAVLARI
Ayrıca merkezi sınavlara katılamayan öğrencilere tanınacak mazeret sınavı hakkı, üzülerek belirtelim ki istismara açık bir konu hâline gelebilir. Şöyle ki kamuoyunda bazı velilerin şu ya da bu nedenle mazeret sınavlarında daha avantajlı olacaklarını düşünerek, çocuklarını merkezî sınavlara göndermeyecekleri yönünde yorumlar yapılmaktadır. Böylece daha önce gerçekleşen merkezî sınavların yapı ve içeriği hakkında bilgi sahibi olunarak avantaj sağlanması nasıl önlenecektir?
Sonuç olarak, MEB’in sınav odaklı eğitim sistemine ilişkin olarak artan eleştirilere karşılık vermek amacıyla ortaöğretime geçişi yeniden düzenleme arayışı içinde olması anlaşılabilir bir durumdur. Kuşkusuz sınav sayısının ve değerlendirme ölçütlerinin artırılması gibi uygulamalar eğitimin kalitesini geliştirme amacına dönüktür. Bu yaklaşımla özellikle öğretmenlerin performansları değerlendirilerek okul temelli eğitim politikalarının kurumsallaşmasına katkı sağlanabilir. Ancak bunun için eğitime erişim de dahil olmak üzere bütün öğrenme süreçlerinde fırsat ve olanak eşitliğinin sağlanması gerekmez mi? Öğretmen-öğrenci oranları, eğitim ortamları, fiziksel ve teknik altyapı gibi ciddi eşitsizliklerin olduğu bir eğitim sistemine, özetle standartları belirsiz bir yapıya sadece sınavla standart kazandırılabileceğini düşünmek ne kadar gerçekçidir? Örneğin MEB bugün bile 127.000 öğretmene ihtiyaç duyduğunu açıklıyorsa öğretmenleri eksik olan öğrenciler sadece aynı sınava giriyorlar diye diğerleri ile eşitlenmiş olurlar mı?
PİLOTAJ !
Bu noktada başlangıçta değinilen pilot uygulama eksikliği yüzünden sitemin yeniden deneme-yanılma gibi kısır ve pahalı bir öğrenim sürecine dönüşmesi olasılığı göz ardı edilebilir mi? Bakanlığın yaptığı gibi pilot uygulama adına sınavın bir kereliğine sadece uygulanabilirliğini görünürde test etmek yeterli olabilir mi? Bu uygulamanın pilot uygulama olduğunu düşünmek, eski bakanlarından biri tarafından söylenen “Millî Eğitim Bakanlığı otomatik pilota bağlanmıştır” sözünü destekleyici düşünce olmaz mı?
Son söz olarak “Kervan yolda düzülür” diyenleri “yağmurdan kaçarken doluya tutulma” riski konusunda, ayrıca çetin hava ve yol koşullarının doğurabileceği diğer tehlikelere karşı da uyaralım mı? Ancak gerçekte uçağın hep havada kalabileceği ve rotasız da uçabileceği düşünülüyorsa “Ne pilota gerek vardır ne de iniş pistine”.