Yasama organında “anadilde savunma” hakkıyla ilgili kanun tasarısının görüşülmesi sırasında Cumhuriyet Halk Partisi’ne mensup bir milletvekilinin sarf ettiği “Türk ulusu Kürt milliyetiyle eşit olamaz” sözü genel kamu oyunda olduğu gibi CHP’nin kendi içinde de tepkiler yol açtı. Ama tuhaf bir şekilde, tepkiler “ırkçılık” eleştirisiyle ve bu sözün Kürt sorunu bağlamında yarattığı rahatsızlıkla sınırlı kaldı.
Birisi milliyetçilikle bağlantılı “uygunsuz” bir söz ettiğinde hep aynısı oluyor: Konu onunla doğrudan doğruya ilgili olmasa da, herkes ırkçılığı taşlamakla yetiniyor. Irkçılığın bu şekilde günah keçisi yapılması sayesinde milliyetçilik de kurtarılmış oluyor. Böylece, yedisinden yetmişine bütün Türklerin zihnine, ırkçılık şeklini almayan milliyetçiliğin iyi olduğu fikri bir kere daha nakşedilmiş oluyor.
Siyasi rekabet
Bu strateji siyasi rekabette de bayağı işe yarıyor: Size, kendi milliyetçiliğinizi hiç gündeme getirmeden, o “uygunsuz” söz yüzünden muhalifinizi eleştirme, kınama imkânı veriyor. CHP milletvekilinin o sözü zorunlu olarak ırkçı olmayan, ama onun (ve partisinin) milliyetçiliğini dışa vuran bir söz. Ama siz de özünde milliyetçi olduğunuzdan, kendinizi kayırmak için mecburen CHP’li milletvekilinin “ırkçılığı”nı hedefe oturtuyor, yani aslında “topu taca atıyor”sunuz.
KARŞI ÇIKAR MIYDINIZ?
Bir de özellikle AKP’liler kendilerine şunu sorsunlar: Kürt sorununun bugün içinde bulunduğu özel bağlam söz konusu olmasaydı, “üst kimlik-alt kimlik” ayrımından hoşnut olan bir grup olarak, siz bu söze aynı şiddetle karşı çıkar mıydınız?
Oysa, CHP’yi eleştirmekte esastan haklı olabilmeniz için sizin kendinizin milliyetçiliğe uzak olmanız gerekiyor. Yoksa, CHP’nin milliyetçi bir parti olduğu gizli-saklı bir şey değil. Nitekim, Hüseyin Aygün’ü eleştirme sadedinde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu milliyetçiliğin partisinin bir ilkesi olduğunu bize zaten hatırlatmıştı.
BU SÖZ YANLIŞTIR
“Türk ulusu Kürt milliyetiyle eşit olamaz” sözünün zorunlu olarak ırkçılık anlamına gelmediğini söyledim. Evet öyledir, ama bu söz yine de eleştirilmeyi hak ediyor. Sadece konjonktürel nedenlerle, yani tam da Kürt sorununun çözümü için umutların yeniden yeşerdiği bir sırada ana muhalefet partisi adına söylenmiş olmasından değil, bu söz genel olarak yanlıştır.
Çünkü, bu söz devletleşmiş milliyetçiliğin kendisine tâbi halklar/uluslar karşısındaki kibrinin tipik bir ifadesidir. Bu sözün sahibi/sahipleri demek istiyor(lar) ki, benim milletim (veya ulusum) “gelişmiş”, yani kendi devletine sahip olmuş bir “millet”tir; seninki ise etnik-kültürel bir “topluluk”tan ibarettir. Senin “geri” topluluğun için olsa olsa “milliyet”ten söz edilebilir, ama devletin olmadığı, benim milletime tabi olduğun için sen “millet” değilsin.
TARİHSEL TESADÜFLER
Oysa, ister devletli ister devletsiz, milliyetçilik milliyetçiliktir. Devletsiz milliyetçilik kötü veya “geri” ise devletli olanı da öyledir. Yok eğer milliyetçilik iyi ise bütün milliyetçilikler iyidir ve dolayısıyla kendi milleti için devleti talep edebilir. Kaldı ki, kendi devletine sahip olması hiçbir millet için tarihi-ahlâkî bir zorunluluğun eseri değildir. Bazı ulusların kendi devletlerine sahip olup, diğer bazılarının sahip olmamasının herhangi bir anlamda hakedişle ilgisi yoktur; bu tamamen tarihsel tesadüflere bağlı olarak ortaya çıkmış bir durumdur.
Peki ama CHP milletvekilinin mahut sözünü eleştiren parti(ler) ile diğer kişi ve gruplar da aslında o sözle mutabık değil midirler? Bu Türkiye’de sadece resmi-devletçi söylemde değil, sivil-siyasal, hatta akademik söylemlerde de hakim olan anlayış değil midir?... Üst kimlik-alt kimlik (“Kürt etnisitesine karşı Türk milleti”) kavramlaştırmasının altında yatan temel varsayım da bu değil midir?... Ve bu varsayım çoğumuza gayet doğal gelmiyor mu?
En önemlisi, böyle düşünmek için kimsenin ırkçı olması da gerekmiyor. Elbette böyle düşünenler arasında ırkçılar da vardır. Ama aslına bakılırsa, ırkçı-kafatasçı milliyetçilik, bunun bir vakitler devletin resmi görüşü olduğu ve eğitim-öğretim müfredatına hakim kılındığı Türkiye’de bile sosyolojik anlamda marjinal bir pozisyondur.
Sözün özü, çok tartışılan malum sözü o milletvekiline söyleten ırkçılık değil milliyetçiliktir ve maalesef sadece CHP’liler değil Türkiye’de herkes öyle düşünüyor.
Prof. Dr. Mustafa Erdoğan
1956’da Trabzon’da doğdu. Lisans ve lisansüstü öğrenimini Ankara Hukuk Fakültesi’nde tamamladı. Anayasa Hukuku alanında 1991’de doçent, 1997’de profesör oldu.
Kariyerinin başında kısa süre İdari Yargı’da çalıştı. Akademik hayata Ankara SBF’de başlayan Erdoğan, 1991 yılı başında geçtiği Hacettepe Üniversitesi İİBF’den 2010 yılında emekli oldu. Ardından İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde yeniden başladığı akademik hayatına halen aynı yerde devam ediyor. Değişik burs ve akademik davetlerle, sırasıyla 1997-98, 2003 ve 2007-2008 yıllarında ABD’nin çeşitli yerlerinde misafir araştırmacı olarak bulundu. Evli ve iki çocuklu olan Erdoğan, 1992 yılında Liberal Düşünce Topluluğu’nun kuruluşunda yer aldı. Yazı hayatına 70’li yıllarda başlayan Mustafa Erdoğan 90’lı yıllardan itibaren çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yaptı.
İrtibat telefonumuz: 0212 337 92 03. Mail adresi:dsazak@milliyet.com.tr