TUNCAY KARDAŞ
Doç. Dr. Tuncay Kardaş, Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. Bilkent Üniversitesi’nde Lisans (1997) ve Yüksek Lisans (1999) derecelerini aldıktan sonra, 2002’de Galler Üniversitesi, Aberystwyth’te Güvenlik Çalışmaları alanında Yüksek Lisans (MsEcon), 2006’da Uluslararası Siyaset alanında doktora dereceleri almıştır.
Marmara Üniversitesi ve İstanbul Şehir Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Teorileri dersini veren Kardaş; Eleştirel Güvenlik Çalışmaları, Uluslararası Siyaset Teorisi, Türk Dış Politikası ve Medya Semiotiği alanlarında çalışmalarını sürdürmektedir. ‘Ortadoğu Yıllığı’ ve ‘Perceptions’ dergilerinin yayın kurulu üyesidir.
Askeri cuntaların muhafazakâr sağ ve milliyetçi ideolojilerle darbe yapabildiği sıklıkla görülse de, liberallerin darbelerde aktif rol almaları oldukça şaşırtıcı bir durumdur. Her ne kadar dünya tarihi liberallerin devrim tutkusuyla askeri kuvvetlere destek verdiğini kaydetse de, bu destek genelde geçici, koşulsal ve pragmatist olmuştur. Mısır liberalizmi bu genel yargıya meydan okuduğu için ayrıksıdır. Mısır’lı liberallerin 1789 ve 1848 liberallerinden farkı, Temmuz 2013 askeri darbesine verdikleri desteklerinin sürekli, koşulsuz ve şok edici biçimde ilkesel olmasında yatar. Peki ama ideolojik tevili mümkün olmayan bu ilkesel desteği mümkün kılan nedir?
Söylemsel kurgu
Mısır liberallerini dinsel ve sınıfsal kategorilerle tanımlamak zor, çünkü içlerinde Temerrüd, 6 Nisan Hareketi gibi orta sınıftan insanlar, entelektüeller, edebiyatçılar ve kadın hakları savunucuları olduğu kadar mütedeyyin Müslümanlar da var. Yani bir dizi eklektik karakter yapısı var karşımızda. Ancak bu heterojen tabanı birleştiren fantazmatik bir söylemsel kurgu var:
Militarist Liberalizm. Aslında tevili mümkün olmayan bu ideolojiler eksantrik bir söylem repertuarı içinde birleşiyor. Toplumsal ve bireysel özgürlükle ilgili engellerin ve sorunların askeri müdahale ve yöntemlerle çözülebileceğine inanan bu pastiş öylesine büyülü ki, takipçilerine gerçeklikle bağlarını koparma imkânı bile veriyor.
Korku siyaseti
Mısır’ın kendi tarihsel-kolonyal tecrübesiyle oluşmuş bu ‘arada olma hali’ hem orduyu ve hem de liberal avenelerini sürekli hayali tehditler oluşturmaya sevkediyor ve korku siyasetini doğallaştırıyor. Militarist-liberal söylem, ordunun sebep olduğu kaosun yaralarına ve turizm ekonomisinin çökmesine karşı palyatif bir rahatlama sağlamakla kalmıyor, kolluk kuvvetlerinin yaşattığı demokrasi ihlallerine ve dayanılmaz sivil katliamlara ‘ilkesel’ ve ideolojik zemin de hazırlıyor. Bu söylemsel kurgu yazılı, görsel ve sosyal medyada şekilleniyor ve yeniden üretiliyor.
Sanal savaşlar
Mısır’lı liberallerin çeşitli popüler iletişim araçları üzerinden iki temel güvenlik söylemiyle MK’i itibarsızlaştırma ve yok etme stratejisi güttükleri anlaşılıyor. İlki, mikro güvenlikleştirme. Liberaller, MK’in ordu ve polis güçlerine karşı ‘acımasızca savaşan’ (Kardasa örneği hep canlı tutuluyor) 50’den fazla kiliseyi sistemli biçimde kundaklayarak dinsel bir kalkışmanın içinde yer alan ve El-Kaide’den hallice yöntemler kullanarak tüm Mısır’ı yakıp yıkan terörist canavarlardan oluşan bir ‘terör örgütü’ olduğu söylemini sürekli yayıyor. (Madamasr, 08.07.2013)
Halk için halka karşı
Akşam 7’den sabah 6’ya sokağa çıkma yasağı bulunan Mısır’ın 10 şehrinde, gündüz ara verilen iç savaş kışkırtıcılığını akşam TV başında veya sosyal medyada yeniden yaşamak mümkün. Yani halkın ordusunun, halk için ve halka karşı(!) savaşı sadece sokakta değil aynı zamanda sanal ortamda da yürütülüyor. Nispeten iyi eğitimli, yabancı dil bilgisi olan, sosyal medya ve blog piri liberaller bu savaşın yılmaz neferleri gibi davranıyor. Müslüman Kardeşler’in (MK) geçmişe nazaran daha hazırlıklı göründüğü bu halkla ilişkiler savaşında yine de liberaller açık ara önde görünüyor.
İkinci stratejik hamle ise makro güvenlikleştirme. Sadece MK’in kısa iktidar döneminde yaşanan işkence olaylarını hatırlayan liberaller, ordunun ve polisin 2011’den önce kendilerine yaptığı işkenceleri unutmuşa benziyor. Darbe sonrası yaptığı 3 büyük katliamda da ordunun aslında masum olduğunu veya provoke edildiğini sosyal medyada yaymak için birbirleriyle yarışan militarist liberallerin yeni söylemi: ‘Müslüman Kardeşler Global Terör Örgütü’yle savaşan Mısır. Bu başarılı makro güvenlikleştirme hamlesi özellikle sosyal medyada yaygın. Karşıtları MK’in yeni bir yönetim modeli sunmadığını, aksine ‘kiliseleri kundaklayan’, evleri ‘ilerde yakılmak üzere işaretleyen’ yeni bir tür bölgesel terörist tehdit olduğunu yayıyor. (@minafayek, 19.08.13)
Küresel kamuoyunu ikna etmek ve karşı tavır almaya zorlamak için sürekli biçimde MK’yi El-Kaide örgütüyle bağlantılı bir ‘düşman öteki’ olarak gösteren liberaller (Ziada, Ansamed, 16.08.2013) ABD’nin şahsında tüm dünyaya da meydan okuyor: ‘ABD Bin Ladin gibi bir teröristi yakaladığında onu yargılamayı değil öldürmeyi seçmişken, kimse bizi MK’i tutukladığımız için eleştirmeye cüret etmesin’ (@Kemety, 20.08.2013).
Batı ajanı iddiası
Sina saldırılarını MK’in bölgesel terör eylemleri olarak göstermekte yine makro güvenlikleştirici stratejinin parçası. Mesela, Başbakan Erdoğan’ın ‘batı ajanı’ olduğuna bile inanabilen liberallerin cirit attığı ülkede Mısır Ticaret Odası Türkiye’nin darbe karşıtı politikasına tepki olarak Türkiye ile ilişkilerini kolaylıkla askıya alabiliyor.
Francis Fukuyama geçtiğimiz haftalarda Türkiye, Brezilya ve Tahrir’deki protestolardan mülhem yaptığı yeni liberalizm güzellemesinde otoriter ‘iktidarların sonunu’ ilan etmişti. Ona göre bu yeni ‘son’ eğitimli, soysal medya kullanıcısı ancak işsiz orta sınıfların getireceği bir ‘son’du. (WSJ, 28.06.2008)
Demokrasi katledildi
Ancak bir hafta sonra bahsini ettiği kimlikten kişiler Mısır’da orduyla birleşip demokrasiyi katledince iddiası ortada kaldı. Mısır’ın fantazmatik liberalleri Tahrir Devrim mirasını demokratik yollarla bile olsa MK’e emanet etmektense devrimi ve demokrasiyi yok etmeyi göze almış durumda. Öyle görünüyor ki Mısır liberallerinin 1923-1952 dönemindeki iktidar arzusu günümüzde bir kez daha canlanmış durumda ve bu kez on milyonlarca insanın desteğini de arkalarına alarak tarihin ve devrimin ‘öznesi’ olmak gibi iddialı bir tutkuyla hareket etmekteler.
Mübarek’in tahliye haberlerine gözlerini kapamaları başka nasıl yorumlanabilir ki? Başka bir ifadeyle söylemek gerekirse, liberaller 2011 Mısır Devrimi’nin ‘aşkın özne’si olmayı öylesine çok istemiş olmalılar ki ‘özgürlük’ idealiyle ve ‘tutku’ya dönüşmüş bir militarizmle ülkeyi ateşe atmaktan çekinmediler. Ancak sonuçta da askeri cuntanın kendi öznel ajandasına payanda olmak gibi utanç verici bir ‘özne-biçim’ine büründüklerinin farkına bile varamadılar. Ne diyelim, Fukuyama’yı bir kez daha yanıltan tarih Mısır’ın bu fantazmatik liberalizmini gözümüze sokarak sanki bir kez daha nanik yapıyor.