Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Emekli Org. Aytaç Yalman
29 Temmuz 1940’ta İstanbulda doğdu. 1960’ta Kara Harp Okulu’ndan, 1961’de Piyade Okulundan, 1971’de Kara Harp Akademisi’nden, 1976’da Silahlı Kuvvetler Akademisi’nden mezun oldu. 1986’da Kara Harp Okulu Komutan Yardımcılığı’na, 1987’de 39. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı’na atandı. 1990’da tümgeneral rütbesine yükseldi. 2000’de Jandarma Genel Komutanlığı görevine atandı. 2002’de Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na getirildi. TSK Üstün Hizmet Madalyası, Üstün Cesaret Madalyası, Altın Şeref Madalyası sahibidir.

Haberin Devamı

27 Aralık 1936 tarihinde 79 yıl önce kaybettiğimiz, Vatan ve Milli şairimizi saygı ve rahmetle anıyorum.

Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili çalışmalarım sırasında, bizlere gerçek anlamda tanıtılmayan bir Mehmet Akif gördüm. Yazdıkları ve yaptıkları ile ülkemizin manevi mimarı olduğunu anladım. Bu nedenle O’na olan borcumu ödemek istedim.

vatan sevgim, vefa duygularım, Osmanlının son döneminde ve Kurtuluş Savaşında ulusal birliğimizi ve inanç dünyamızı güçlendiren, milli şairimiz Mehmet Akif hakkında bir sahne eseri yazmayı bir görev kabul ettim.

Kuşkusuz milli hafızamızda özel bir yere sahip olan milli şairimizi tekrar hatırlatmak ve özellikle topluma anlatmakta sonsuz yarar görüyorum. Üstün vasıflara sahip Akif’in yaşamını ve eserlerini, içinde bulunduğumuz dönemde anlatmanın hem tarihi, hem milli, hem de ahlaki bir görev olduğunu düşünüyorum.

Safahat’te anlatılanlar, verdiği vaazlar bugün de geçerliliğini korumaktadır. Hatta bugün Çanakkale Destanı ve İstiklal Marşımızı yazan bir Akif’e çok ihtiyaç olduğunu görüyorum. Yazdığım Mehmet Akif Senfonik Şiiri sahne eserinin librettosu ile gençlere gerçek Akif’i anlatmanın huzur ve mutluluğunu yaşıyorum. Ruhu şad olsun. Eserin Akif’e yakışan bir güzellikte bestelenmesini ve sahneye konulmasını umut ve temenni ediyorum.

Akif Atalarımızın zaferlerle geçmiş hayat ve hatıralarını ruhunda hisseden, milletimizin manevi mimarı; Osmanlı’nın parlak döneminin sona erdiğini, yıkılmış harap olmuş İmparatorluğun sonunu büyük bir acı içinde yaşadı ve gördü. Bu nedenle Osmanlı’nın küllerinden görkemli, azimli, inançlı ve vatansever insanların şahlanmasını gerçekleştiren Ersoy’un hayatını müzik ile anlatmaya, bu ulvi değerleri müziğin olağanüstü yorumu içinde sunmaya çalıştım

Haberin Devamı

MEHMET AKİF;

Ömrünü milletimizin varlığına adamış,

Milli hassasiyetlerimizi eserleri ile destanlaştırmış,

Milletimizin manevi mimarı,

O, İstiklal Marşımızın şairidir,

O, Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak diyen kişidir,

O, Çanakkale destanını yazandır,

O, emperyalizme karşı savaşandır,

Onun için mümtaz bir şahsiyettir.

MEHMET AKİF;

Milletimizin yüzyıllar boyu hafızasında yer etmiş acı ve sevinçleri çok özel duygularla ifade edebilmiş, böylece içinden çıktığı toplumun kültür hayatına eserleri ve fikirleri ile önderlik etmiş ve gelecek nesillere yol göstermiştir.

Mehmet Akif Osmanlı Devleti’nin en bunalımlı döneminde doğup büyümüştür. Daha 4 yaşındayken Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) başlamış, 8 yaşındayken Düyun-i Umumiyye (Genel Borçlar İdaresi) kurulmuş, 23 yaşındayken Balkanlar’daki ayrılıkçı hareketler patlamış, 35 yaşındayken II. Meşrutiyet ilan edilmiş, 39 yaşındayken Balkan Savaşları yaşanmıştır. Daha sonraki yıllarda Birinci Dünya Savaşında Çanakkale zaferini, Milli Mücadele döneminin zaferini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna şahit olmuştur. Özellikle Milli Mücadelede camilerde verdiği vaazlar ve yazdığı şiirlerle insanlarımızı gerçek anlamda etkilemiştir. Bilindiği gibi; bu dönem Osmanlı’nın ve Türk tarihinin en çalkantılı dönemidir. Sosyo-kültürel kırılmalar ve zihniyet değişikliği bu dönemde yaşamıştır. Değerli şairimiz dönemin hissiyatını çok iyi tahlil ederek kendini topluma karşı sorumlu hissetmiştir.

Haberin Devamı

Mehmet Akif, sessiz bir hayat yaşamıştır. Ancak Türk düşünce hayatına özellikle yaşadığı dönemin kültür hayatına eserleri ve fikirleri ile çok önemli katkıları olmuştur. Bu nedenle yaşadığı döneme kalıcı izler bırakmıştır.

Mehmet Akif, mütefekkir ve sanatkar bir şahsiyet olmasının yanında kişiliği ile de gerek döneminde, gerekse kendisinden sonraki nesiller üzerinde etkili olmuş bir insandır. Şairlikten fikir yazarlığına, mesleği olan baytarlıktan sporculuğuna kadar farklı alanlarda iz bırakan Mehmet Akif, karakterindeki nev-î şahsına münhasır komple bir insan, donanımlı bir münevver portresi çizmektedir.

Mehmet Akif, emperyalizmin Anadolu’yu bölüp parçalamak ve Türkleri Anadolu’dan atmak için hazırlayıp İstanbul hükümetine kabul ettirdiği Sevr Antlaşması’nı çok ağır biçimde eleştirmişti. Sevr Antlaşması’nı bütün önemli maddeleriyle analiz ederek bu anlaşmanın kabul edilmesi halinde Müslüman Türklere yeryüzünde “hakk-ı hayat”, “imkân-ı hayat” kalmayacağını ifade etmiştir.

Akif’in başyazarlığındaki Sebilürreşad dergisinde Sevr’den “O zalim barış anlaşması” diye söz edilmiştir. Derginin 3 Aralık 1920 tarihli sayısında “İslam âlemine büyük müjde. O zalim barış anlaşması şark tarafından yırtıldı.” ifadesi kullanılmıştır.

Üç kıt’a da silinmeyen izler bırakan muhteşem bir medeniyetin son adasıdır yaşadığımız bu topraklar. Bizler yaşadığımız bu toprakların bedelini çok ağır ödeyen bir ülkeyiz. Ancak acılarımızı yeterince yaşadığımızı söyleyemem. Büyük şair ve düşünür Mehmet Akif, parçalanan Osmanlı İmparatorluğu’nun çektiği acıları en gerçekçi ve en etkileyici biçimde dizelerini aktaran; Müslüman Türk milletini gaflet uykusundan uyandırmak için olağanüstü bir çaba harcayan; bir taraftan İstiklal Marşı’nda “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar,” diyerek Batı emperyalizminin karşısına dikilen, ancak diğer taraftan Batı’nın ilmine, fennine, tekniğine hayran; İslam anlayışıyla yüzleşen, alışagelmiş kader, tevekkül ve sabır kavramlarını eleştiren, dini anlamaya odaklanmış bir İslam düşünürüdür.

Bütün İslam dünyasının yüzlerce yıldır bir türlü kendi kendine itiraf edemediği, bir türlü yüzleşemediği çıplak gerçeklerle, korkularla yüzleşmiş. Ve doğru İslam anlayışını mükemmel bir şekilde yaşamış ve anlatmıştır. Çok daha önemlisi İstiklal Marşı şairinin aynı zamanda bir Kuva-yi Milliyeci olmasıdır. Önce Balkan Savaşlarında, sonra Kurtuluş Savaşı’nda camilerde verdiği vaazlarda halkı düşmana karşı mücadeleye çağıran direnişçi ve kuvvacı bir vaizdi. İstibdat aleyhtarı meşruti idare taraftarıydı.

Kuşkusuz, yaşadığı dönem içindeki olayları, coşkulu ve duygu dolu şiirlerindeki lirik karakteri müziğe yansıtmak için özel bir gayret gösterilmelidir.

Son olarak yaşadığı dönem içindeki harpleri ve acıları, siyasi ve sosyal çöküntüyü ruhumun derinliklerinde hisseden büyük şairin fikir ve ruh dünyası hakkında gerçek anlamda bilgi vermek amacı ile didaktik bir form içinde bestelenecek bu eserden ahlaki dersler çıkarmak hepimizin görevi olmalıdır.

Ruhu şad olsun.