Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığının 103 parça gemisiyle, Karadeniz, Ege ve Akdeniz gibi üç farklı denizde 27 Şubat-08 Mart 2019 tarihleri arasında icra ettiği Mavi Vatan Tatbikatı yurtiçi ve yurt dışında çok büyük ses getirmiştir. Deniz Kuvvetleri Komutanlığının 25 Şubat tarihli basın bildirisinde, tatbikatın maksadı; bahse konu her üç denizde, jenerik bir senaryoya bağlı olarak, harekât merkezlerinin çalışma usullerinin denenmesi, diğer kuvvet unsurlarıyla müştereken çalışabilirlik metotlarının ve denizde Görev Grubu seviyesinde mevcut harekât nevilerinin denenerek, katılan unsurların harbe hazırlık seviyelerinin yükseltilmesi olarak belirtilmiştir.
Bir donanmanın birden fazla denizde aynı anda harekât yapabilme yeteneği, yüzer, dalar ve uçar unsurları ile karargâh, kurum ve birliklerinin; harekât, personel, eğitim, lojistik ve bakım-onarım imkân ve kabiliyetleriyle doğru orantılıdır. 15 Temmuz 2016 tarihli kalkışmanın bastırılması sonrasında; donanmamızın kısa sürede silkinerek, böylesine büyük çapta bir tatbikatı planlayıp icra etmesi ve özellikle Ege ve Doğu Akdeniz’deki çıkar ve menfaatlerimizle ilgili savunma yeteneğinin gözler önüne serilmesi, başlı başına bir başarıdır. Malum kalkışma sonrasında donanmamız, TSK’nın diğer unsurları gibi, eleştirel birçok yanı bulunan reaktif sayılabilecek bir değişim sürecini yaşamıştır. İstenmeyen, ani ya da planlı olmayan olayların sebep olduğu bir kısım reaktif değişimlerde kurumsal organizasyonların, sonraki dönemler için, genelde başarılı olamayacakları değerlendirilir. Ancak bu durumda, yönetici kadronun kalitesi, inanılırlığı, güvenirliği ve liderlik olguları, durumu bir fırsata çevirip istenen başarıyı getirebilir. Nitekim, Yunan medyasında tatbikat küçümsenerek verilirken, diğer yandan tatbikatın planlama ve icra makamında oldukları anlaşılan bir kısım meslektaşlarımızın ismen anılarak hedef gösterilmesi; komşu uzmanların, tatbikatın başarılı olmasını sağlayan en temel unsurlardan birini tespit ettiklerini göstermektedir.
Yunan medyasındaki haberleri anlayabiliyorum. Ancak bazı yerli açık kaynakların, atış sahalarını referans gösterip atışların iç sularda yapıldığını belirterek, tatbikatın Ege Denizi safhasında bir varlık gösteremediğimiz savlarına kadar işi vardırmaları, epey üzücü olmuştur. Atışların yapılacağı sahaların, sivil ticari rotalardan uzak yerlerde bulunması kadar normal bir şey olamaz. Üstelik tatbikat sadece atışlardan da oluşmuyor. Birçok deniz harekât çeşidinin nerelerde yapıldığının ise daha titiz incelenmesini öneririm. Bununla birlikte, işgal edilmiş 18 ada için mesaj aranıyorsa, tatbikatın amfibi safhasına bakılması yeterli olacaktır. Bunun ötesi ise siyasi direktifle ilgilidir. Esasen rakip gibi görülen komşu ülkenin ve komşunun arkasında destek duran gerçek rakibin, meseleyi bu açıdan çok daha iyi tahlil ettikleri söylenebilir.
Yenilenme ve modernizasyon ihtiyacı olan yaşlı Yunan donanmasının, diğer kuvvet unsurlarıyla birlikte hem Ege Denizi hem de Kıbrıs adası merkez olmak üzere Doğu Akdeniz’deki deniz sahalarını kontrol edebilmesi mümkün gözükmemektedir. Nitelik ve nicelik yönünden Türk donanmasının oldukça gerisinde bulunmaları, Türk savunma sanayindeki gelişmeler ile S-400 hava savunma silah sistemi ve bir kısım uçar unsurları üzerinde taşıyacak olan TCG Anadolu’nun envanterimize girmesiyle birlikte; Yunanistan’ın daha da zorlanacağı bilinen bir gerçektir. Savunma ihtiyaçları ve ekonomik istikrar arasında denge kuramamaktadır. Bu durum, Yunanistan’ın ABD ile son dönemde stratejik diyalog süreçleri başlatmasına ve İsrail, Mısır, GKRY ve İtalya’yla birlikte Doğu Akdeniz’de enerji odaklı siyasi, ekonomik ve askeri iş birliklerinin kurulması gayretleri içine girmesine neden olmuştur. Birbirine benzemez beş ayrı ülkenin, enerjiye dayalı bir çatı altında etkin bir uluslararası güç olması, başka güçlerin desteği bile olsa, şimdilik zor gözükmektedir. Üstelik Mısır ve İsrail’in işletime açık doğalgaz sahaları dışında, Kıbrıs adası güneyinde sadece potansiyel rezerv kaynakları oldukları düşünülen doğalgaz arama sahaları bulunmaktadır. East-Med projesi tartışıladursun, Mısır Maden ve Petrol Kaynakları Bakanı Tarık El Molla; daha şimdiden, batıya enerji sevkinde Mısır’ın en az riskli ve en hazır seçenek olduğunu ilan etmiştir.
Netice itibarıyla Türkiye, ilgili taraflara ve dünya kamuoyuna, Mavi Vatan-2019 Tatbikatı ile denizlerdeki çıkar ve menfaatlerinden vazgeçmeyeceği mesajını vermiştir. Ancak bir an önce Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölgemizin ilan edilmesi gereklidir. Bu yapıldığı takdirde, donanmamızın bu bölgedeki faaliyetleri, maksat ve hedefleri yönünden daha farklı bir anlam kazanacaktır.