N. İsmet Hergünşen
(Emekli Deniz Kurmay Albay)
1961’de Yozgat’ta doğdu. Kabataş Erkek Lisesi’nden sonra, Deniz Harp Okulu’ndan mezun olup, Donanma’ya katıldı. Muhrip, Hücumbot ve Firkateyn sınıfı gemilerlerdeki görevlerinin ardından TCG Fatih Fırkateyni’nde komutanlık ve hücumbotlarda komodorluk yaptı. Sahil Güvenlik Marmara ve Boğazlar Bölge Komutanlık görevi esnasında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Halen Deniz Ticaret Enstitüsü’nde Liman ve Marina Yönetimi dersleri vermektedir.
Bu yıl 30 Ağustos Zaferi’mizin 95. yılını kutluyoruz. Kazanılan zaferin anlamını ve Türkler için taşıdığı önemi daha iyi değerlendirebilmek maksadıyla tarihin derinliklerine bir göz atmada büyük yarar vardır. Savaşta kazanılan her başarı bir zaferdir. Zaferin değeri neticeleriyle ölçülür. Kurtuluş savaşı boyunca kazandığımız zaferleri böyle bir kıstasla mukayese edersek, 30 Ağustos Zaferi’nin bir zirve olduğunu görürüz.
Birinci Dünya Harbi’ni kaybeden Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesi’ni imzalamıştı. Bu anlaşmayla, İtilaf devletleri’nin uygulamada gösterdikleri haksızlıklarla birlikte, son aşamada Yunanlıları 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkarmalarıyla İstiklal Harbi başlamış oldu. Bu işgal, yurdumuza ve ulusumuza indirilen acı ve ağır bir darbe olmuş, zaten yaralı, perişan ve güçsüz olan milletimizi yediden yetmişe can evinden vurmuş ve kan ağlatmıştı. u yıl 30 Ağustos Zaferi’mizin 95. yılını kutluyoruz. Kazanılan zaferin anlamını ve Türkler için taşıdığı önemi daha iyi değerlendirebilmek maksadıyla tarihin derinliklerine bir göz atmada büyük yarar vardır. Savaşta kazanılan her başarı bir zaferdir. Zaferin değeri neticeleriyle ölçülür. Kurtuluş savaşı boyunca kazandığımız zaferleri böyle bir kıstasla mukayese edersek, 30 Ağustos Zaferi’nin bir zirve olduğunu görürüz.
Zafer için üç etken
İşte bugünün ve takip eden günlerin dehşet, vahşet ve acılarla dolu olayları yurttaşların, gönüllerinden kopup gelen özgür yaşama ve vatanlarını düşmandan kurtarma duygularını kamçılayarak “Milli Birliğin” yeniden canlanmasını sağlamış ve onun kıvılcımını oluşturmuştur. Bu kıvılcım kısa sürede alev olup, dalga dalga tüm Anadolu’yu saran özgürlük ateşi ve milli mukavemetin güç kaynağı haline gelmiştir.
Daha milli mücadelenin başlarında; “Temel ilke, Türk ulusu’nun saygın ve onurlu bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ancak tam bağımsız olmakla sağlanır” diyen Mustafa Kemal Paşa, çizdiği “Milli Mücadele Planı” çerçevesinde adım adım hedefe ilerlemiştir. Milli egemenliğe dayanan kayıtsız, şartsız bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak amacıyla başlayan milli mücadele Samsun, Amasya, Erzurum ve Sivas yolcuğundan sonra Ankara’ya ulaşmıştı.
Kesin sonuç alıcı bir imha muharebesine gerçekten iyi bir şekilde hazırlanılması gerektiğini bilen Mustafa Kemal Atatürk; Nutuk’ta “Tam üç vasıtanın yeteri derecede hazırlanmış olduğunu görmek lüzumunu duyuyorum. Onlardan birincisi ve en önemlisi ve esas olanı, doğrudan doğruya milletin kendisidir... İkinci vasıta, milleti temsil eden Meclis’in milli arzuyu ortaya koymakta ve bunun icaplarını inanarak yerine getirmekte göstereceği azim ve yiğitliktir... Üçüncü vasıta, milletin silahlı evlatlarından ibaret olup düşman karşısında toplanmış bulunan ordumuzdur” diyerek, Türk tarihinin akışı içindeki bu muazzam ve tarihsel olayı veciz ve en belirgin çizgileriyle noktalamıştır.
Türk İstiklal harbi, başlangıcından sonuna kadar birbirine geçmiş olayların tümünü kapsayan bir vatanperverlik hareketidir. Medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarın Türk yurduna saldığı onca güçlü, modern ve acımasız ordularına, donanmalarına karşı verilen bu bağımsızlık mücadelesinin her anı şüphesiz Türk’ün yiğitlik, cesaret fedakarlık ve vatan sevgisi ile gerçekleştirilmiştir.
1919 yılında Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı ile başlayan Türk milli mücadelesi, Büyük Taaruz sonucu kazanılan 30 Ağustos Zaferi Türk milletine birçok mesajlar vermektedir. Netice olarak; Yunan Ordusunun İzmir’e çıkmasıyla başlayan ve Lozan anlaşmasıyla sonuçlanan Türk İstiklal Harbi, Avrupalı yazarlarında belirttiği gibi bir Türk mucizesidir.
Büyük Zafer’in simgesi 30 Ağustos 1922 tarihini anarken, “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” olarak adlandırılan o günü, milletçe anlamanın onur, gurur ve mutluluğunu yaşıyoruz, elbette sonsuza kadar da yaşayacağız. Tarihinde ki parlak günleri gören Türk çocuğu da atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde güç bulacaktır.