Bu yazıda “anadil meselesi”, dil, kimlik ve politika arasındaki ilişki Kürt sorunu merkezinde kısaca değerlendirilecektir. Anadil öğretimi, anadilde eğitim, anadilde savunma ve anadilde yayın vb. konular Türkiye’de son zamanlarda sıkça tartışılıyor. Hükümet TRT 6, yer isimlerinin iadesi gibi daha önceki düzenlemelere bugünlerde “anadilde savunma hakkı”nı ekliyor. Dil hakları daha doğrusu ‘dil haksızlıkları’ Türkiye’deki temel politik meselelerden. İnsanlığın paylaştığı ve uluslararası hukukça teminat alınmış dil hakları birçok temel insan hakkı gibi bugüne değin güvenlikçi/devletçi yaklaşımlarla kriminalize edilmiş, bunları talep edenler ötekileştirilmiş, zapti ve adli süreçlere maruz kalmışlar.
Sorunu etkiliyor
Dil hakları, farklı dillere sahip tüm yurttaşların temel haklarından. Ancak, Kürt sorunu ile politikleşmiş, dokunulması, çözüm üretilmesi ivedilik kazanmış bir mesele. Gerçekten de, dil sorununa indirgemek doğru olmasa da Kürt sorunu, özünde “dil sorunu”dur denilebilir. Deyim yerindeyse, Kürt sorunu Kürtçe sorunudur. Dil üzerinden kurulmaya çalışılan hegemonyanın, dışlamanın tarihidir. Kürtçenin hatta Türkçenin yolculuğundan bağımsız ele alınamaz. ‘Dil’e gelen, ‘dil’de devam eden bir sorun. Bir yandan Kürt sorunu dil haklarını/taleplerini tetikliyor ve şekillendiriyorken bir yandan da dil hakları üzerine tartışmalar/kısıtlamalar Kürt sorununun seyrini etkiliyor.
Dil, kültürün/kimliğin hem taşıyıcısı hem de kurucu bileşeni olması nedeniyle gerek devletlerin gerekse etnik toplulukların hegemonya kurma/kırma alanıdır. Dil işte bu noktada iletişim aracı olmanın ötesine geçer, politik bir araç ya da cephanelik haline gelir. Dolayısıyla dil hakları kimi durumlarda, kamu hizmetlerinden anadilinde faydalanabilmenin ötesinde çok güçlü kültürel ve politik içerimlere sahiptir. Bu nedenle dil temelli kısıtlamalar/talepler (dünyada ve Türkiye’de) politik çatışmaların nedeni ya da tetikleyici unsurlarından biri olabiliyor.
Temel insan hakkı
Devletlerin kendilerini modern çağda dinden arındırarak, dinsel hukuk ve kurumların etkisinden uzaklaşabilmeleri (sekülerleşme) önemli ölçüde mümkün olabilmiştir (disestablisment from religion). Liberal siyaset kuramının anahtar kavramlarından ‘olumlu ihmal’ ve ‘tarafsız devlet’ kavramları; dini hukuk ve kurumların, devlet yönetiminde egemen olmaması konusunda işlevsel olabilirken aynı durum dil konusunda mümkün görünmemekte. Zira devletlerin en azından bir dili, (fiilen ya da resmen) idari dil olarak benimsemesi bürokrasinin etkin işlemesi için zorunludur. Diğer yandan, kimi araştırmacılar kamu yönetiminde idari bir dile ihtiyaç olacağını kabul etmekle beraber eğitim, medya, yargı vd. alanlarda etno-dilsel topluluklar lehine bazı düzenlemelerin yapılabileceğini savunmaktadırlar. Zira belli durumlarda, dil temelli talepler temel insan hakkıdır ve devletler bu haklara riayet etmelidirler. Örneğin, yargı alanında, kişinin anadilini kullanabilmesi temel insan haklarından biridir. Herhangi bir nedenle tutuklanan biri, derhal anladığı bir dilde tutuklanma nedeni hakkında bilgilendirilmeli, mahkeme sürecinde kendini anadilinde savunabilmelidir. Böyle durumlarda, idari/resmi dilin dışındaki dil(ler)in kullanılmasına izin veren devlet, azınlık/bölge dilini teşvik etmekten çok, anadili farklı olan bireyin temel insan haklarından faydalanmasını sağlamış olur.
Çağdaş Politika
Peki, bu sorunların ve her an çatışma doğurabilecek gerginliklerin üstesinden nasıl gelinecek? İşte burada “politikanın dili” devreye giriyor. Buradaki en önemli tehlike, dil temelli talepleri bastırmaya dönük milliyetçi, savunmacı ve minimalist anlayış ile etnisiteyi politikasının merkezine oturtmuş bir kesimin maksimalist, tek taraflı yaklaşımı arasında beliren çatışmacı kutuplaşmanın siyaseti rehin almasıdır. Bu iki yaklaşım taban tabana zıt olmakla beraber, ortak noktaları kendileri dışındaki seçeneklerin politik areneda filizlenerek diyalojik bir politik iklimin oluşmasını sürekli engellemiş olmalarıdır. Genelde Kürt sorunu özelde ise dil hakları ve dil politikaları bu kutuplaştırıcı siyasetin ipoteğine/vesayetine terk edilmemeli. Bir diğerini, varlığını yok edecek “düşman” olarak algılayan/sunan tarafların belirleyici olduğu politik iklim, demokrasinin gelişmesine ve derinleşmesine katkı vermez. Adil ve işleyen çağdaş politikalara ihtiyaç var. Demokratikleşmeyi Kürt sorunu ile sınırlı tutmadan kapsamlı bir demokratikleşme yönünde zihniyetin, anayasanın ve yasaların değişmesi gerek.
Doç. Dr. Ersin Erkan
10 Haziran 1974 doğumlu. Çalışmalarını ve araştırmalarını kimlik, dil hakları, demokrasi kuramı ve politik katılım üzerine yoğunlaştıran Doç. Dr. Ersin Erkan’ın, “Etnik Toplulukların Parlamenter Temsili” ve “Anadil Meselesi: Dil, Kimlik ve Politika” isimli kitapları bulunmaktadır.